Ekosistem ve Madde Döngüsü
Ekosistem: Belli bir bölgede yaşayan ve birbirleriyle devamlı etkileşim içinde bulunan canlılar ile bunların cansız çevrelerinin oluşturduğu bütün şeklinde tanımlanabilir. Yeryüzünde değişik özelliklere sahip, pek çok ekosistem tipine rastlanır. Örneğin Bafra Ovası, Sultan Sazlığı, Akdeniz ve Karadeniz birer ekosistemdir. Ekosistem ve madde döngüsü konusunun temel odağıdır.
Ekoloji: Canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle olan etkileşimini inceleyen bilim dalıdır.
Biyosfer: Canlıların yaşamasına uygun, okyanus derinliklerinden başlayıp yeryüzünden 10 000 kilometre yüksekliğe kadar olan atmosfer tabakası biyosferi oluşturur.
Habitat: Aynı tür canlıların oluşturduğu topluluktaki bireylerin, biyosferdeki kendi yapılarına uygun yaşama bölgesidir. Habitat, canlının yaşadığı yerin adresidir.
Biyoçeşitlilik
Biyosferdeki canlı türlerinin oluşturduğu çeşitlilik biyoçeşitlilik olarak ifade edilir. Biyoçeşiililik; genetik çeşitlilik, tür çeşitliliği, ekosistem çeşitliliği, ekolojik olaylar ve işlevler çeşitliliği olmak üzere dört ana bölümden oluşur. Bu bölümler arasında uzun süreli etkileşime dayalı bir uyum ve denge vardır.
Biyosferin içindeki her canlı türü kendi yaşam koşullarına uygun olan coğrafi koşullarda yaşar. Yeryüzünde kendine özgü bir iklimi olan bitki örtüsü ve hayvanlar topluluğu bulunduran karasal bölgelere biyom adı verilir. Biyomlarda birden fazla canlı türü bulunur. Biyomlar, kesin sınırlarla birbirlerinden ayrılmamakla birlikte belirli bölgelerde birbirleriyle kesişebilir. Biyomlar ekosistemin en büyük birimleridir. Biyomlar, genellikle bulundurduğu hâkim bitki topluluklarına göre adlandırılır. Biyomların yeryüzünde dağılışı üzerinde en büyük etken iklim koşullarıdır.
Biyom | Bitki Örtüsü | Hayvanlar |
---|---|---|
Tropikal yağmur ormanları |
Sürekli yeşil kalan, yayvan yapraklı, kalın gövdeli ve çok uzun olan ağaçlardan oluşan ormanlar ile otsu ve kısa boylu bitkiler. |
Fil, şempanze, orangutan, yarasa, kartal, yılan, kertenkele, kurbağa, antilop,kaplan, jaguar, leopar, çeşitli kuş, kelebek ve böcek türleri. |
Savan | Yüksek boylu otlar (savan), yer yer ağaçlar ve çalılar. | Zebra, zürafa, babun, aslan, çita, Afrika vahşi köpeği, bizon, firavun faresi, deve kuşu, timsah, geyik, antilop. |
Çöl |
Su tutabilen bitkiler (kaktüs) ile çalılıklar. |
Deve, yılan, kertenkele, örümcek, yarasa, yer sincabı, akbaba, karınca,çöl kurbağası, bazı böcek ve kuş türleri. |
Ilıman karışık ormanlar |
Sonbaharda yapraklarını döken ağaçlardan oluşan ormanlar ile orman altı bitki türleri. |
Kartal, ayı, sincap, fare, gelincik, samur, sansar, karaca, geyik, çakal, köstebek, kurbağa, timsah, sürüngen, kuş ve böcek türleri. |
Ilıman çayırlar |
Çeşitli otlar (step, çayır, preri). |
Lama, bizon, antilop, zebra, zürafa, fil, geyik, kanguru, yırtıcı kuşlar, bufalo, yabani at. |
Çalılık |
Çalılık ve bodur ağaçlar (maki). |
Çakal, yabani koyun, keçi, tavşan, çalıkuşu, kurt, tilki, puma, kokarca, böcek ve kuş türleri. |
İğne yapraklı ormanlar |
Tayga ve boreal ormanları. |
Samur, vizon, vaşak, kunduz, geyik, ayı, tilki, kartal, kurt, baykuş, su samuru, kar tavşanı, kutup porsuğu, kuş ve böcek türleri. |
Tundra |
Kaya yosunlan, likenler, otlar ve bazı küçük çalılar. |
Kutup tilkisi, ren geyiği, tilki, kar kuşları, misk öküzü, boz ayı, kutup ayısı, karibu, palyaço ördek iie yazın yaşayan kuş ve böcek türleri. |
Kutuplar |
Bitki örtüsü yoktur. |
Kutup tilkisi, kutup ayısı, penguen, fok |
Dağlar |
Dikey yönde değişen iğne yapraklı orman ve çok yükseklerde bitki örtüsünden yoksun alanlar. |
Kartal, dağ keçisi, tibet öküzü (yak), kar tavşanı, yırtıcı hayvanlar. |
Deniz biyomları |
Bitkisel planktonlar. |
Çeşitli balık türleri, midye, yengeç, balina, yunus, deniz anası, ahtapot, deniz yıldızı, hayvansal planktonlar. |
Tatlı su biyomları |
Saz, kamış, nilüfer, bitkisel planktonlar. |
Balıklar, kurbağalar, solucanlar, yumuşakçalar, bazı böcek türleri. |
Canlıların Yeryüzüne Dağılışını Etkileyen Faktörler
Canlıların yeryüzüne dağılışını etkileyen birçok faktör vardır. Bu faktörler fiziki olabileği gibi biyolojik veya paleocoğrafik olabillmektedir.
Fiziki Faktörler
Yeryüzündeki canlı dağılımını etkileyen en önemli etmenlerden biri fiziki faktörlerdir.
İklim
İklim elemanlarından sıcaklık, bitki türlerinin çeşitliliği ve bunların yayılış alanları üzerinde etkilidir. Çünkü her bitkinin gelişmesi ve büyümesi için belirli bir sıcaklığa ihtiyaç vardır. Birçok bitki türü için sınırlayıcı en alt ve en üst sıcaklık -40 °C ile +40 °C arasındadır. Bitkiler bu sıcaklık isteklerine göre Ekvator’dan kutuplara doğru geniş yapraklı, karışık yapraklı ve iğne yapraklı olmak üzere kuşaklar oluşturur.
Su, bitkilerin yaşamsal faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için büyük önem taşır. Bitkiler su ihtiyaçlarını yağış, hava ve toprağın neminden elde ederler. Bitkilerin çoğunun bünyesinde bulunması gereken su miktarı belli bir oranın altına düştüğünde bitkiler yaşamsal fonksiyonlarını kaybeder. Bitkilerin atmosferle bünyeleri arasındaki su dengesinin korunması için ortam havasındaki bağıl nemin % 65’in altına düşmemesi gerekir.
Bitkilerin yeryüzüne dağılışı, hayvanların dağılışını da etkiler. Her bitki türü kendine özgü hayvan türlerini barındırır. Genel olarak sıcak iklimlerin etkili olduğu alanlardaki hayvan türlerinin sayısı, soğuk iklim bölgelerindeki hayvan türlerine göre daha fazladır.
Bitki ve hayvan türleri yaşamlarını devam ettirebilmek için bulundukları ortamın iklim koşullarına uyum sağlamak zorundadır. Buna adaptasyon adı verilir. Dünya’nın farklı yerlerinde adaptasyonun nasıl gerçekleştiğini aşağıdaki örneklerle daha iyi anlayabiliriz.
Tropikal Yağmur Ormanları
Tropikal iklim bölgelerindeki sürekli yağış ve sıcaklık, ağaçların uzun boylu, geniş yapraklı ve gür ormanlar oluşturmalarına neden olmuştur. Tropikal ormanların kendine has özellikleri buralarda farklı canlı türlerinin yaşamına olanak sağlayan başlıca dört katmandan oluşmuştur. Bu katmanlar yukarıdan aşağıya doğru; taç tabaka, orta tabaka, orman altı ve otluk alanlar şeklindedir. Katmanların oluşumunda en önemli faktör ışık şiddetidir.
Yağmur ormanlarında en üstteki taç tabakayı, ışık istekleri fazla olan 50 metreden yüksek boylu ağaçların yaprakları ve dallan oluşturur (akasya, söğüt gibi). Bunlar geniş yapraklı, büyük hücreli bitkilerdir. Taç tabakasının altında ise orta tabaka bitkileri bulunur. Bu tabakanın bitkileri; yabani muz ağaçları, kuş burnu, sarmaşık gibi bitkilerdir. Bu tabakadaki ağaçların boyları 30 - 40 metre civarındadır. Ormandaki canlıların çoğu, güneş ışığından yararlanabilmek için bu katmanda yaşar. Orman altı tabakada ise, daha az ışık alan, küçük ve genç ağaçlar bulunur. En altta yer alan tabakayı otluk alanlar oluşturur. Bu katmanda otsu bitkiler, ağaç kökleri ve dökülmüş yapraklar, toprakta yaşayan böcek türleri bulunur. Bu tabakanın bitkilerine örnek olarak eğreltiler, atkuyrukları, papatya ve çeşitli otlar verilebilir.
Çöller
Çöller sıcaklıklarına göre sıcak ve soğuk çöller olmak üzere ikiye ayrılır. Sıcaklık, ışık ve yağış miktarının bitki ve hayvan yaşamındaki sınırlayıcı özelliği çöllerde daha belirgin biçimde görülür. Bu yönüyle çöller bitki ve hayvan bakımından fakir alanlardır. Sıcak çöllerde, su azlığı bitkiler ve hayvanlar için en önemli sorundur. Bazı çöl bitkilerinin toprağın üstündeki kısımlarının çok küçük olması su kaybını en aza indirmek içindir. Çöllerde kaktüs gibi bitkiler suyu gövdelerinde depo eder. Kaktüslerde yaprakların yerini alan dikenler nem kaybını azaltır. Çöl bölgelerindeki hayvanların çoğu başka bölgelerdekilere göre daha açık renklidir. Bunun amacı, sıcak ortamda fazla ısıyı bedenlerinden uzaklaştırmaktır.
Birçok çöl hayvanı gündüz gölge ortamlarda dinlenir, gece avlanır. Bütün bunlar, bitki ve hayvanların ortam koşullarına uyma çabasının bir göstergesidir.
Soğuk çöller olan kutuplarda yaşayan hayvanların büyük bölümü besinlerini denizden sağlarlar. Çünkü buzlarla kaplı alanlarda bitki örtüsü bulunmaz. Kutuplarda yaşayan hayvanlar, düşük sıcaklık ve besin yetersizliği gibi koşullara uyum sağlamak zorundadır. Örneğin, kutuplarda yaşayan fokların derilerinin altında kalın bir yağ tabakası bulunur. Bunun amacı soğuk sularda yaşayan fokların vücut ısılarının çabuk düşmesini önlemektir.
Yer Şekilleri
Yeryüzündeki en önemli yer şekillerini sıradağlar oluşturur. Dağların yükseltisi ve uzanış biçimi sıcaklık, yağış ve nemlilik gibi iklim faktörlerini etkilediğinden canlı türlerinin dağılışını da etkiler.
Dağların Güneş'e bakan yamaçlarında sıcaklık ve ışık isteği fazla olan bitki türleri görülürken, Güneş’e dönük olmayan yamaçlarda sıcaklık ve ışık isteği az olan bitki türleri görülür. Yine dağların denize bakan yamaçları çok yağış aldığından bu yamaçlardaki bitki örtüsü, dağların karaların iç kesimlerine bakan ve az yağış alan yamaçlarına göre daha gürdür. Örneğin, Kuzey Anadolu Dağları ile Toros Dağları’nın kuzey ve güney kesimlerinde farklı bitki türleri görülmektedir.
Kara ve deniz dağılımı da canlıların yeryüzüne dağılışını etkiler. Denizler karalarda yaşayan canlılar için, karalar ise denizlerde yaşayan canlılar için yayılmaya engeldir. Doğal olan ya da doğal olmayan etkenler sonucunda meydana gelen bazı değişimler kara ve denizler arasında canlı türlerinin geçişine olanak sağlayabilir. Örneğin, Akdeniz'i Kızıldeniz’e bağlayan Süveyş Kanalı açıldıktan sonra Akdeniz, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu arasında bitki ve hayvan türü geçişleri olmuştur.
Toprak
Canlıların yaşamları boyunca doğrudan veya dolaylı olarak etkileşim içinde oldukları diğer bir faktör de topraktır. Toprağın fiziksel yapısı, asit veya bazik özelliği, içerdiği mineral ve tuzlar canlıları farklı yönde etkiler. Örneğin, kalkerli topraklar üzerinde kolaylıkla yayılış gösteren bazı bitkiler, silisli topraklar üzerinde seyrekleşir ya da ortadan kalkar. Salyangozlar, kireçli toprakların olduğu alanlarda yoğunluk gösterirken, volkanik toprakların bulunduğu yerlerde sayıları azalır. Tuzlu topraklara uyum sağlamış bitkiler diğer topraklarda görülmez.
Biyolojik Faktörler
Canlıların yeryüzündeki dağılımını etkileyen en önemli biyolojik faktör insandır. İnsanların çeşitli faaliyetleri biyolojik çeşitliliği tehdit etmektedir. Endüstriyel ve tarımsal faaliyetler canlıların yaşam alanlarını önemli ölçüde etkiler. Dünya nüfusunun son dönemde oldukça fazla artması, sanayi ve teknoloji alanındaki gelişmeler ekosistemdeki tür kayıplarını artırmıştır. Tür kayıpları ekosistemdeki bütün canlıların yaşamını doğrudan etkilemektedir. Çünkü her tür birbiri ile ilişki içinde olduğundan bir türün yok olması ekosistemin dengesini bozmaktadır.
Paleocoğrafya
Çok uzun sürelerde dünyada meydana gelen değişimlerin canlı yaşamına etki ettiği görülmektedir. Kıtaların kayması, iklimlerin zaman içerisinde değişmesi gibi faktörler canlı çeşitliliğini de doğrudan etkilemektedir.
Kıtaların Kayması
Kıtalarda meydana gelen değişmeler, canlıların yeryüzünde yaşama alanlarını önemli ölçüde değiştirmiştir. Bitki ve hayvan türleri üzerinde geçmiş dönemlerde hakim olan çevre koşulları, günümüzdeki yayılış alanları üzerinde büyük ölçüde etkili olmaktadır.
Jeolojik zamanlarda, kara ve denizlerin alanlarında çok büyük değişiklikler olmuştur. Eskiden kara olan yerler günümüzde deniz suları altında kalmış, eskiden deniz suları altında olan yerlerde kara hâline gelebilmiştir. Bu durum sularda ve karalarda yaşayan canlıların dağılışını büyük oranda etkilemiştir. Kıtaların yaklaşması ya da uzaklaşması bitki ve hayvan göçlerinde, daha önce bir arada bulunmayan türlerin birbirleriyle karşılaşarak etkileşimlerine neden olur.
İklim Değişiklikleri
Dünya'nın oluşumundan günümüze kadar geçen sürede kıta hareketlerinin yanı sıra önemli iklim değişmeleri de olmuştur.
IV. zamanın başında Dünya genelinde şiddetli soğumalar olmuş ve deniz seviyesi önemli ölçüde azalmıştır. Karaların önemli ölçüde buzullarla kaplanması, bu bölgelerde yaşayan hayvan türlerinin yayılış alanlarını daraltmıştır. Bu zamanın sonunda ise iklim ve deniz seviyesi bugünkü duruma gelmiştir. Bu değişmeler deniz kıyılarında yaşayan birçok canlı türünün yok olmasına neden olmuştur. Deniz seviyesi değişmeleri sırasında kıtaları birbirine bağlayan boğazların sular altında kalması ya da zaman zaman kara hâline geçmesi kıtalar arasında hayvan göçlerine neden olmuştur. Örneğin, Bering Boğazı’nın kara hâline geçmesi Sibirya’dan Kuzey Amerika’ya olan göçleri meydana getirmiştir. Bu durum, her iki kıtadaki hayvan türlerinin birbirine benzemesinde etkili olmuştur.
Ekosistemlerin İşleyişi
Ekosistemdeki canlılar hidrosfer, atmosfer ve litosfer ile sürekli etkileşim hâlindedir. Bu etkileşim çok küçük boyutlardan çok büyük boyutlara kadar olabilmektedir. Örneğin ölü bir ağaç gövdesi, bir gölet, bir dağ, bir deniz ve hatta Dünya’mız bir ekosistem olarak nitelendirilebilir.
Bu ekosistemler, sürekli değişim ve etkileşim hâlinde oldukları için dinamik bir yapı gösterir.
Dünya ekosistemini, diğer bir deyişle ekosferini atmosfer, hidrosfer, litosfer ve biyosfer oluşturmaktadır. Ekosfer; kara, deniz ve tatlı su olmak üzere üç büyük ekosisteme ayrılır. Bu büyük ekosistemlerin içerisinde de çok sayıda küçük ekosistemler bulunur.
Su Ekosistemlerinin Doğal Sistemlerinin İşleyişine Etkisi
Su ekosistemleri, karasal su ekosistemleri ve denizel ekosistem olmak üzere ikiye ayrılır.
Karasal Su Ekosistemleri
Karasal su ekosistemleri akarsu, göl ve bataklık olmak üzere üçe ayrılır. Akarsular, karasal su ekosistemlerin önemli bir parçasını meydana getirir. Birçok bitki ve hayvan türü için yaşam alanı oluşturur. Akarsuyun hızı, fiziksel ve kimyasal özellikleri akarsuyun barındırdığı hayvan türü ve sayısı üzerinde etkilidir. Akarsuda eğim kesintileri ve çağlayanlar varsa biyolojik üretim ve çeşitlilik az olur. Yine akarsuyun bol miktarda alüvyal malzeme taşıması ve bulanık akması da birçok canlı için olumsuz sonuçlar meydana getirir.
Akarsuyun yukarı çığırında eğimin fazla olması akış hızının fazla olmasına neden olur. Burada genellikle bazı böcek türleri ile alabalıklar yaşar. Orta çığırda eğim biraz azalır ve vadi genişler. Bu kesimde balık türleri yaygındır. Eğimin azaldığı ve akışın yavaşladığı aşağıda çığırda planktonlar artar. Akarsu denize ulaşıyorsa ağız kesimlerinde tatlı ve tuzlu su birbirine karışır. Buralar bitki ve hayvan türleri bakımından zengin alanlardır. Akarsuların taşıdıkları elementler ve besin maddeleri buralardaki biyolojik çeşitliliği artırır. Bu nedenle akarsu ağızlarında yaşayan canlı türü sayısı fazladır.
Denizel Ekosistemler
Denizel ekosistemler, okyanus ekosistemleri ile deniz ekosistemlerinden oluşur. Dünya’mızın yaklaşık % 71 'ini okyanuslar ve denizler oluşturmaktadır. Bu nedenle su ekosistemleri içinde en büyük pay okyanus ekosistemlerine aittir.
Işık, canlıların önemli yaşam kaynaklarından biridir. Bu nedenle okyanuslardaki bitki ve hayvan türlerinin çoğu güneş ışınlarının erişebildiği 200 metre derinliğe kadar olan bölümde yaşar. Bu bölüme neritik alan adı verilir. Neritik alan deniz canlılarının % 90’nı barındırmaktadır. Okyanus ekosistemi içinde, her birinin kendi çevresi ve çeşitli yaşam biçimleri bulunan çok sayıda farklı boyutlarda ekosistem bulunur. Bu ekosistemler içinde farklı türlerde canlılar yaşamaktadır. Örneğin, okyanuslardaki mercan resifleri, Dünya ekosisteminin en karmaşık, en zengin beslenme damarlarıdır. Tuzlu sularda yaşayan balıkların yaklaşık üçte biri, mercan atıklarıyla beslenir. Bu nedenle mercanların oluşturduğu resifler canlı çeşidi ve miktarı bakımından en verimli bölgelerdir. Denizlerde mercanların kapladığı alanlar o kadar geniş değildir.
Okyanuslar iklim üzerinde de önemli rol oynar. Atmosferdeki ısı dağılımının yarısı hava akımları ile sağlanırken geriye kalan yarısı okyanus akıntıları ile sağlanmaktadır. Örneğin Ekvator’daki ısı enerjisinin kutuplara doğru dağılmasında, Gulf Stream sıcak su akıntısının önemli bir etkisi vardır. Gulf Stream sıcak su akıntısı Meksika Körfezi’nin sıcak sularını Kuzeybatı Avrupa kıyılarına taşıyarak bu bölgede (İngiltere, İrlanda, Norveç’in Atlas Okyanusu kıyıları) ılıman bir iklimin oluşmasına neden olmuştur. Yine okyanus ve deniz kıyılarındaki bölgelerde sıcaklık farkları aynı enlemlerdeki kara içlerine göre daha azdır. Bu bölgeler nemli hava kütlelerinin etkisinde kaldığından yağışlıdır.
Okyanuslar atmosferin en önemli nem kaynağıdır. Bununla birlikte okyanusların yüzeylerindeki dalgaların etkisiyle her an sayısız küçük hava kabarcığı patlamaktadır. Bu hava kabarcıkları içinde bulunan tuz kristalleri atmosfere salınmaktadır. Okyanuslardan atmosfere salınan tuz kristallerinin toplam 10 milyon ton olduğu hesaplanmıştır. Aerosol adı verilen bu tuz kristalleri havadaki nemin yoğuşmasında önemli bir etkiye sahiptir. Şayet aerosoller olmasaydı iklimler çok daha kurak olacaktı. Yağmur damlaları yere düşerken havada bulunan aerosolleri yakalayarak toprağa indirir. Yağışlarla toprağa inen aerosoller barındırdıkları potasyum, kalsiyum, magnezyum vs. tuzlan ile toprağın verimini artıran doğal gübrelerdir. Her yıl yağmurlarla kara parçalarının yüzeyine 150 milyon ton doğal gübre düştüğü tahmin edilmektedir.
Su Döngüsü (Hidrolojik Döngü)
Güneş enerjisi ve yer çekiminin etkisiyle suyun litosfer, hidrosfer ve atmosfer arasındaki hareketine su döngüsü adı verilir.
Su döngüsü, buharlaşma ve yoğuşma gibi iki fiziksel kurala bağlı olarak oluşur. Isınarak buharlaşan su yükselerek soğur. Soğuyan su buharı yoğuşarak yeryüzüne yağış olarak düşer. Yağışın bir kısmı denizlere yağdığından su başladığı noktaya döner. Karalara yağan yağış toprağı nemlendirir. Yağış suyunun fazlası toplanarak yer üstü ve yer altı sularını oluşturur. Bitkiler kökleri vasıtasıyla suyu emerek yaşamsal faaliyetlerini sürdürürler. Hayvanlar ise içtikleri ve besinlerdeki sudan yararlanır. Bitkiler terleme yaparken vücutlarındaki suyu, su buharı şeklinde çevrelerine verir. Hayvanlar ve bitkiler solunum yaparken de bir miktar suyu buhar şeklinde atmosfere verir. Buna göre, su döngüsünün beş basamaktan oluştuğu görülür.
Buharlaşma: Suyun sıvı hâlden gaz veya buhar hâline dönüşmesidir. Okyanuslar, göller ve akarsular buharlaşma yoluyla atmosferdeki nemin yaklaşık % 90'nı karşılar.
Terleme: Bitkilerin terlemesi ile gerçekleşen buharlaşmadır. Atmosferdeki nemin yaklaşık % 10'u bitkilerin terlemesi ile karşılanmaktadır.
Yoğuşma ve yağış: Havadaki su buharının sıvı hâle geçip bulutları oluşturması daha sonra suyun bulutlardan sıvı ya da katı hâlde yeryüzüne geri dönmesidir.
Yüzeysel akış: Yağışlar sonucu oluşan suyun eğim doğrultusunda akışa geçmesidir. Karalar üzerine düşen yağışın büyük bölümü yüzeysel akış sonucunda okyanuslara taşınır.
Yer altı akışı: Yer altına sızan yağış sularının yer altında oluşturduğu kanallar aracılığı ile akışa geçmesidir.
Su döngüsünün doğal sistemler üzerinde çok sayıda yararı vardır. Bunlardan bazıları şunlardır;
Kayaçların kimyasal ve fiziksel ayrışmasını sağlayarak toprak oluşumunu hızlandırır. Bitkilerin fotosentez yapması için gereklidir. Topraktaki besin maddelerinin bitki kökleri ile alınmasını ve yaprağa taşınmasını sağlar. Yağış oluşumunun devamını sağlayarak canlılığın sürmesinde etkili olur. Örneğin; Dünya üzerine ortalama olarak yılda 1000 mm yağış düşmektedir. Eğer su döngüsü olmasaydı bu miktar sadece 24 mm olacaktı. Çünkü havada buhar hâlinde tutulan su 24 mm yağış verebilecek miktardadır. Bu nedenle su döngüsüyle, bir su damlacığının buharlaşması ve yağış hâlinde yeryüzüne düşmesi olayı yılda 40 - 42 kez tekrarlanarak yıllık ortalama 1000 mm yağış meydana getirebilmektedir.
Enerji Akışı ve Madde Döngüsü
Madde döngüsü ve enerji dolaşımı ile hava, su, toprak, bitkiler ve diğer canlılar arasında sürekli bir alışveriş vardır.
Besin Zinciri
Dünya'daki bütün canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Dünya üzerinde besin üretmek için gerekli her türlü madde(su, oksijen, azot, vb.) vardır. Ancak var olan bu maddelerin canlılar tarafından kullanılabilmesi için organik besinlere( yağ, karbonhidrat, protein) dönüştürülmesi gereklidir. Bitkiler, bazı bakteriler ve algler fotosentez yoluyla bu maddeleri organik besinlere dönüştürürler. Bu dönüşümün gerçekleşmesi için güneş enerjisine ihtiyaç duyulur.
Bitkiler, karbondioksit ve suyu kullanarak güneş enerjisinin yardımıyla glikoz ve oksijen üretirler. Güneş’ten gelen enerji, fotosentez yapan canlıların ürettikleri besinlerde depolanır. Besin maddeleri diğer canlılar tarafından tüketildiğinde enerji, bu canlılara geçer. Böylece enerji, beslenme yoluyla bir canlıdan diğerine aktarılmış olur. Bitkilerde besin olarak depolanan enerji bir besin zinciri biçiminde tüm canlılara dağılır.
Besin zincirini oluşturan canlıların özellikleri ve zincirdeki fonksiyonları şu şekildedir:
Üreticiler; güneş enerjisini kullanarak besin üreten bitkiler ve mikroskobik deniz canlılarıdır. Üreticiler besin zincirinin ilk halkasını oluşturur.
Tüketiciler üç gruba ayrılır. Birincil tüketiciler; bitkileri besin olarak tüketen otçullardır. İkincil tüketiciler; otçular ile beslenen etçillerdir. Üçüncül tüketiciler; etçillerle beslenen etçil hayvanlardır. İkincil ve üçüncül tüketiciler grubuna giren hayvanlar, avlarını yakalayan ve parçalayan özelliğe sahiptir.
Ayrıştırıcılar; ölü hayvan ve bitkileri ayrıştırarak minerallere ve humusa dönüştüren canlılardır. Mantarlar ve bakteriler bu gruba girer. Bu canlıların ekosistemdeki rolü son derece önemlidir. Örneğin, ormanlarda her yıl tonlarca yaprak dökülmektedir. Eğer ayrıştırıcılar bu yaprakları ayrıştırıp toprağa karıştırmasaydı her yıl biriken bu yapraklar ağaçların üstünü kaplar ve ağaçlar belli bir süre sonra kururdu.
Enerji Akışı
Ekosistemde, Güneş’ten gelerek üreticiler, otçul tüketiciler, etçil tüketiciler ve ayrıştırıcılara doğru giden, her canlıda değişime uğrayan ve tek yönlü olan bir enerji akışı mevcuttur. Canlılar tarafından kullanılan enerjinin bir kısmı çevreye ısı olarak yayılır. Ekosistemdeki enerji akışını piramide benzetmek mümkündür. Bu piramitlerde, enerjinin bir gruptan diğerine aktarıldığı her basamak beslenme seviyesini oluşturur. Besin zinciri boyunca aktarılan enerjinin büyük bir kısmı, o canlının yaşam gereksinimleri için kullanılırken, geriye kalan enerji zincirin bir sonraki basamağına aktarılır. En üst basamağa çıkıldıkça enerji miktarı azalır.
Genelde, bir basamaktan diğerine geçişte enerjinin % 90'ı kaybolmakta, enerjinin % 10 kadarı bir sonraki basamağa aktarılmaktadır.
Madde Döngüleri
Canlı yaşamının devamı için su, oksijen, karbon, azot ve fosfor gibi temel maddeler gereklidir. Canlılar bu maddeleri çevrelerinden alırlar. Bir süre kullandıktan sonra çeşitli biçimlerde çevrelerine iade ederler. Devamlı yenilendiği için bu alışverişe madde döngüleri adı verilir. Ekosistemlerde madde varlığı sınırlıdır ve yerine konmadığı takdirde tükenmeye mahkûmdur. Madde döngüsünün enerji akışından farkı ekosistemin içinde sürekli devir yapmasıdır.
Ekosistemdeki başlıca madde döngüleri şunlardır:
Karbon Döngüsü
Canlıların başlıca karbon kaynağını karbondioksit oluşturur. Karbondioksitin litosfer, hidrosfer, atmosfer ve biyosfer olmak üzere dört büyük kaynağı bulunur. Karalardaki karbon kömür, doğal gaz, petrol ve kireç taşı içinde yer alır. Sudaki karbon ise karbondioksit ve bikarbonat hâlinde bulunur.
Canlıların solunumu sonucu oluşan ve diğer kaynaklardan atmosfere geçen karbondioksit, fotosentez reaksiyonlarında kullanılır. Atmosferdeki karbondioksit miktarı gece ile gündüz arasında ve mevsimler arasında farklılık göstermektedir. Fotosentezin durduğu, bütün canlıların solunum yaptığı gece vakti, atmosferdeki karbondioksit miktarı artar.
Karbon döngüsü atmosfer, litosfer ve hidrosfer arasında gerçekleşir. Döngü bozulmadığı sürece karbon oranında önemli değişiklikler meydana gelmez.
Karbon döngüsü sırasında aşağıdaki durumlarda karbondioksit tüketilir:
- Kara ve deniz bitkilerinin fotosentez olayında,
- Deniz hayvanlarının kabuk oluşumunda,
- Deniz hayvanlarının ve bitkilerinin ölümü ile dibe çökelmeleri sonucu karbonatlı kayaçlar hâlinde depo edilmelerinde,
- Ölen canlıların bünyesindeki karbonun, zamanla basıncın etkisiyle petrol ve kömür gibi fosil yakıtlara dönüşümünde karbondioksit tüketilir.
Karbondioksitin tekrar doğaya dönmesi aşağıdaki durumlar sayesinde olur:
- Canlıların solunumuyla,
- Ölen canlıların çürümesi ve orman yangınlarıyla,
- Suyun hava ile temas ettiği yüzeyden suya ve havaya iki yönlü karbondioksit akışıyla
- Karbonatlı kayaçların, fiziksel ve kimyasal yollarla ayrışması sonucunda karbondioksit havaya yayılır.
Tüketilen karbon miktarı geri dönmemiş olsaydı, fotosentez giderek azalacak ve neticede bitkilerin organik madde üretme olanakları kalmayacaktı. Bunun sonucunda da besin zinciri duracak ve hayat sona erecekti. Bununla birlikte karbondioksit, günlük ve mevsimlik sıcaklıkların aşırı yükselmesine ve düşmesine engel olur.
Oksijen Döngüsü
Oksijen, canlıların hayatlarını sürdürebilmeleri için mutlaka gerekli olan bir gazdır. Oksijen, atmosferde % 21, hidrosferde ise % 5 oranında çözünmüş olarak bulunur. Doğadaki oksijen; atmosferde atomik oksijen (O), moleküler oksijen (02) ve ozon (03) hâllerinde bulunur. Moleküler oksijen solunum için kullanılır. Ozon ise atmosferi ultraviyole ışınlarının zararlarından korur.
Atmosfere oksijen sağlayan en önemli kaynaklardan biri klorofilli bitkilerin fotosentez süreci sırasında meydana getirdiği oksijendir.
Diğer bir oksijen kaynağı da yerden belli bir yükseklikte serbest atmosferde bulunan sudur. Bu suyun fotolizi (suyun oksijen ve hidrojen ayrışması) ile oksijen açığa çıkmaktadır.
Atmosferin içerdiği oksijen miktarında bugüne kadar ölçülebilir bir değişiklik olmamıştır. Buna göre tüketilene eşit miktarda oksijenin atmosfere iade edildiği, bu suretle oksijen döngüsünün denk kapandığı söylenebilir.
Azot (Nitrojen) Döngüsü
Azot (N), karbon ve oksijen gibi canlılar için çok önemli temel elementlerden biridir. Canlılar için hayati önem taşıyan protein, nükleik asidin yapısına katılır. Azot, topraktaki verimi büyük ölçüde etkiler. Doğadaki azotun kaynağı atmosfer ve canlılardır. Atmosferde en fazla bulunan gaz azottur (% 78). Fakat atmosferde bulunan azot bitkiler tarafından doğrudan kullanılamaz.
Azotun bitkiler tarafından kullanılabilmesi için bazı süreçlerden geçerek nitrit ve nitratlara dönüşmesi yani bağlanması gerekir. Hayvanlar ise azotu, bitki ve diğer canlıları yiyerek organik bileşikler (aminoasit) şeklinde alır.
Atmosferde azot döngüsü şu aşamalarda gerçekleşir:
Atmosferde yıldırım ve volkanik faaliyetler sonrasında ortaya çıkan elektrik deşarjları sonucunda azot, oksijenle birleşerek nitrik aside dönüşür. Nitrik asit yağışlarla beraber toprağa girerek bakteriler tarafından nitrat tuzlarına dönüştürülür. Bu bakteriler ölmüş canlıların yapılarındaki organik maddeleri de nitrat tuzlarına dönüştürür.
Toprakta ve bazı bitkilerin köklerinde bulunan azot bağlayıcı bakteriler sayesinde bitkiler nitrat tuzlarını alır ve yapılarına katar.
Nitrit ve nitratlar besin zinciri ile bitkilerden otçullara, otçullardan etçillere geçer.
Ölen bitki ve hayvanlar, ayrıştırıcılar tarafından parçalanarak bünyelerindeki nitrit ve nitrat tuzları toprağa karışır. Toprakta yaşayan bazı bakteriler ise nitrit ve nitrat tuzlarını tekrar azota çevirerek atmosfere verirler.
Atmosferdeki azot gazının toprakta bitkilerin kullanabileceği nitrit ve nitratlara dönüştürülmesine nitrifikasyon, topraktaki nitrit ve nitratların bazı bakteriler tarafından azot gazına çevrilip atmosfere verilmesine ise denitrifikasyon denir.
Hidroelektrik Potansiyel
Hareket eden her cismin bir enerjisi olduğu gibi, doğduğu yerden döküldüğü yere doğru hareket eden akarsuların da bir enerjisi vardır. Bu enerjiye hidroelektrik enerji adı verilir. Akarsulardaki bu hidroelektrik enerjiden yararlanılarak elektrik enerjisi elde eden tesislere hidroelektrik santral (HES) adı verilir. Hidroelektrik santralleri iki tiptir.
Biriktirmeli Hidroelektrik Santraller (Baraj)
Akarsuların yolunu baraj denilen beton, toprak ve kaya dolgularından yapılan yüksek bir yapı ile keserek arkasında göl oluşturan tesislerdir.
Hidroelektrik santralde üst su seviyesi ile çıkış su seviyesi arasındaki yükseklik farkına düşü yüksekliği denir. Düşü yüksekliğinin fazla olması akarsuyun enerji potansiyelini artırır.
Barajda biriken su, yerçekimi potansiyel enerjisi içermektedir. Su, belli bir yükseklikten düşerken, enerjinin dönüşümü prensibine göre yer çekimi potansiyel enerjisi önce kinetik enerjiye (mekanik enerji), daha sonra da türbin çarkına bağlı jeneratör motorunun dönmesi vasıtasıyla potansiyel elektrik enerjisine dönüştürülür. Üretilen elektrik, enerji nakil hatları ile çevreye dağıtılır.
Biriktirmesiz Hidroelektrik Santraller (Nehir Santrali)
Akarsularda seviyeyi kabartmak için yaklaşık 10 metre yüksekliğe sahip, bağlama denilen bir set çekilir ve su tünele yönlendirilir. Tünel girişinde kum ve çakıl taneleri gibi katı maddeler boruları ve çarkları aşındırmaması için çökertilir. Yönlendirilen su türbinleri döndürür ve elektrik enerjisi elde edilir.
Bir akarsu üzerinde hidroelektrik santral inşa edilmesi için bazı koşullar gereklidir. Bu koşullar;
- Akarsuyun denge profiline ulaşmamış olması,
- Akarsu havzasının beslenme koşullarının iyi olması,
- Akarsu debisinin yüksek ve devamlı olması,
- Baraj gölü haznesi için akarsu vadisinin dar ve derin olması,
- Yatak boyunca yer yer akarsuyun düştüğü yükselti farklarının (eğim kırıkları) olması gibi koşullardır.
- Ekosistem ve Madde Döngüsü
- İnsan ve Doğa Etkileşimi
- Nüfusun Gelişimi, Dağılışı ve Nitelikleri
- Göçlerin Neden ve Sonuçları
- Ekonomik Faaliyetlerin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi
- İlk Uygarlıklar, Şehirlerin Fonksiyonları ve Nüfus Politikaları
- Göç ve Şehirleşmenin Ekonomiyle İlişkisi
- Kıtaların Keşfi ve Küçülen Dünya
- Ülkeler Arası Etkileşim
- Ülkeleri Tanıyalım I
- Ülkeleri Tanıyalım II
- Ülkeleri Tanıyalım III
- Küreselleşmenin Etkileri
- Doğal Afetler ve Etkileri
- Doğal Kaynaklar ve Çevre
- Doğal Kaynakların Kullanımının Küresel Etkileri