Coğrafya

Doğal Afetler ve Etkileri

Doğal afetler, can ve mal kayıplarına neden olan do­ğa olaylarıdır. Bu tür doğa olayları yeryüzünde her za­man olagelmiştir. Can ve mal kayıplarına yol açmayan doğal afetler, doğal tehlike olarak isimlendirilir. Doğal olayların afetlere neden olmasında yeryüzü şekilleri, jeolojik yapı ve iklim özellikleri ile insan faktörü et­kili olmaktadır.

Doğal afetler oluşum nedenlerine göre jeolojik ve me­teorolojik kökenli olmak üzere ikiye ayrılır. Jeolojik kö­kenli doğal afetler; deprem, volkanik püskürme, heye­lan vb.dir. Meteorolojik kökenli doğal afetler; şiddetli yağış, sel, taşkın, don olayı, orman yangınları, kuvvet­li rüzgâr, çığ ve yıldırımdır. Doğal afetler oluşum hızla­rına göre yavaş ve hızlı gelişen doğal afetler olmak üzere ikiye ayrılabilir. Yavaş gelişen doğal afetler; ku­raklık, erozyon, çölleşme vb.dir. Hızlı gelişen doğal afetler; deprem, heyelan, çığ, volkanik püskürme vb.dir. Böyle bir sınıflandırma yapılmasına rağmen, ba­zı doğal afetleri bütün yönleriyle bu gruplardan her­hangi birine dahil etmek oldukça zordur.

Doğal olayların afete dönüşmesinde insanların etkisi fazladır. Dünya’da insanların ortaya çıkardığı önemli değişmelerden birincisi baraj, yol, köprü, tünel gibi fiziki yönden değişme; İkincisi bitki örtüsünün tahribi ve yanlış arazi kullanma ile başlayan, özellikle sana­yinin gelişmesini takiben ortaya çıkan kirli su, hava, çeşitli katı atıkların etkisi ile Dünya’mızın doğal den­gesini bozucu değişmelerdir.

Doğal afetler bölge ve ülke ekonomilerine zarar verdi­ği için insanlar üzerinde sosyal ve psikolojik açıdan olumsuz etkileri vardır. Doğal afetler bütünüyle önlene­mez; fakat hasarları azaltılabilir.

Başlıca Doğal Afet Türleri

Deprem

Yer kabuğunun ani ve çok kısa süreli titreşimlerle sar­sılmasına deprem denir. Depremlerin tektonik, volka­nik ve çöküntü olmak üzere üç çeşidi vardır. Deprem­lerin yeryüzündeki hasar derecesi, sadece depremin şiddetine bağlı değildir. Yer'in yapısı, meydana geldiği noktanın yerleşim merkezlerine olan uzaklığı, binalar­da kullanılan yapı malzemesinin cinsi ve kalitesi gibi daha birçok etkene bağlıdır.

Depremlerin insana ve çevreye verdiği zararlar deği­şiktir. Bazı depremler çok hasar yaptığı hâlde bazıları­nı insanlar çoğu zaman hissedemezler. Depremle­rin başlıca zararları şunlardır:

  • Büyük ölçüde can ve mal kaybına yol açabilir.
  • Heyelan, yangın ve sel olaylarına neden olabilir.
  • İnsanların psikolojilerini olumsuz olarak etkiler.
  • Su, kanalizasyon, doğal gaz ve petrol boru hatları zarar görebilir.
  • Kara ve demir yolları ulaşımı aksayabilir.
  • Tsunami oluşabilir.

Okyanus ve denizlerde meydana gelen depremler, büyüklüklerine bağlı olarak tsunami adı verilen dev dalgalan oluştururlar. Tsunami, özellikle alçak kıyılar­da büyük can ve mal kayıplarına neden olmaktadır.

Yeryüzünde depremlerin dağılışı ile fay hatlarının dağı­lışı az çok paralellik gösterir. Dünya’daki başlıca dep­rem kuşakları şunlardır:

Büyük Okyanus(Pasifik) Çevresi

Dünya’daki depremlerin % 68’i bu kuşakta meydana gelir. Şili, Peru, Meksika, Aleut Adaları ile Kaliforniya, Endonezya, Filipinler, Japonya ve Çin’in doğusu bu kuşakta yer alır.

Alp - Himalaya Kuşağı

Akdeniz çevresi, Alp Dağları ve Hindistan'a kadar uza­nan kuşaktır. İspanya, Kuzey Afrika, Fransa, Türkiye, İran, Himalayar'ı içine alan kuşaktır. Yeryüzündeki dep­remlerin % 25'i burada görülür.

Atlas Okyanusu Ortası

Buralarda fazla kara parçası olmadığı için insanları faz­la ilgilendirmez. Atlas Okyanusu’nun ortasında bir sırt gibi uzanır.

Türkiye Alp - Himalaya deprem kuşağı üzerinde yer almaktadır. Bu nedenle zaman zaman şiddetli dep­remler olmakta, büyük can ve mal kayıpları yaşanmak­tadır. Ülkemizin deprem alanları incelendiğinde aktif fay hatları ile paralellik gösterdiği anlaşılmaktadır. Tür­kiye'deki deprem bölgeleri üç kuşağa ayrılır.

Batı Anadolu Deprem Kuşağı

Güney Marmara ile Kıyı Ege bölümlerini içine alan bu kuşakta doğu batı yönlü birçok fay hattı vardır.

Doğu Anadolu Deprem Kuşağı

Bu kuşak, Hatay’dan başlayıp Kahramanmaraş üze­rinden Adıyaman, Malatya, Elazığ, Bitlis, Bingöl Karlı­ova ve Van Gölü’ne kadar uzanır.

Kuzey Anadolu Deprem Kuşağı

Saros Körfezi’nden başlayan bu kuşak, Marmara Denizi’nin kuzeyi, İzmit Körfezi, Adapazarı, Düzce, Bolu, Merzifon, Suluova, Erbaa, Niksar, Kelkit Vadisi, Erzin­can, Erzurum ve Varto'ya kadar uzanır.

Depremlerin yol açtığı can ve mal kayıplarını en aza in­direbilmek için bazı önlemlerin alınması gerekir. Bu önlemleri deprem öncesi, deprem sırasında ve dep­rem sonrasında olmak üzere üçe ayırabiliriz.

Depremden Önce

  • Depremi önceden haber verebilen aletler geliştiril­meli
  • Halk deprem konusunda eğitilmeli
  • Konutlar depreme karşı dayanıklı yapılmalı
  • Evlerde mutlaka yangın söndürme cihazı bulundu­rulmalı
  • Kombi, şofben gibi ağır ev aletleri duvara sıkıca yerleştirilmeli
  • Acil durumlarda kullanılabilecek el feneri, ışıldak, ilk yardım çantası vb. kolayca ulaşılabilecek yerle­re konulmalı
  • Aile afet planı için hazırlıklı olmalı
  • Zaman zaman deprem tatbikatları yapılmalı
  • Buluşma noktaları, çıkış yolları ve güvenli yer tespiti yapılmalı vs.

Deprem Sırasında

  • Sakin olunmalı, paniğe kapılmamalı
  • Tatbikat esnasında öğrenilenler uygulanmalı
  • Vitrin, mutfak eşyası gibi kolayca devrilecek eşya­lardan uzak durulmalı
  • Deprem sırasında giriş katında veya yakınında bu­lunuluyorsa hemen dışarı çıkılmalı, yüksek katlar­da ise dışarı çıkmaya çalışılmamalı vs.

Depremden Sonra

  • Sakin olunmalı, dökülen tehlikeli maddeler temiz­lemeli
  • Çevremizde yardımcı olabileceğimiz kimselerin olup olmadığı kontrol edilmeli
  • Yangına neden olabileceği için çakmak, kibrit vs. yerine el feneri kullanılmalı
  • Elektrik şalteri, gaz ve su vanaları ile yanan ocak­lar kapatılmalı vs.

Sel ve Taşkın

Bir bölgede toprağın belirli bir süre için tamamen veya kısmen aniden su altında kalmasıyla oluşan büyük ve düzensiz su akıntılarına sel adı verilir. Sel sularının akarsu yatağının dışına çıkarak, tarım alanlarına ve yerleşim merkezlerine taşmasına taşkın adı verilir.

sel ve taşkınlar

Sel ve taşkınların genel olarak nedenleri:

  • Kısa sürede çok fazla miktarda yağan yağışlar,
  • Yüzey şekillerinin ve özellikle eğim koşullarının sel ve taşkın için uygun olması,
  • Akarsu drenaj sisteminin, havzaya düşen yağışın aynı anda kısa mesafelerde bir araya toplanmasını sağlayacak özellikte olması,
  • Toprakların yağış ile gelen suyun zemine sızmasını azaltan yapıda olması,
  • Doğal bitki örtüsünün tahribi,
  • Kar erimelerinin aniden olması,
  • Yerleşim merkezlerinin dere yataklarına yakın yer­lere ve düzensiz bir şekilde kurulması vb.dir.

Sel ve taşkınlardan korunmak için;

  • Akarsuların değişik kesimlerinde su seviyesinin kontrol altında tutulması,
  • Erken uyarı ve halka duyuru sistemlerinin tesis edilmesi,
  • Dere kıyılarının gerekli bölümlerinde taşkın setleri ve yatak temizleme çalışmalarının yapılması,
  • Sel ve taşkın riski altındaki alanlar belirlenmeli ve buralar yapılaşmaya açılmamalı,
  • Akarsu yataklarına yapılan dökümler ile yatak dol­guları durdurulmalı,
  • Akarsuların doğal drenaj sistemleri değiştirilmemeli, akarsu havzaları ağaçlandırmalı,
  • Halk, sel ve taşkın öncesinde olay anında ve son­rasında nasıl davranış göstereceği konusunda bil­gilendirilmeli,
  • Sel ve taşkın afeti için acil eylem planı oluşturulma­lı ve bu planda kamu kurumlan yerel yönetim ve si­vil toplum örgütleri, tek bir merkezden koordinas­yon içinde birlikte hareket etmelidir.

Sel, Dünya'nın büyük bir bölümünde çok sık görülen, afete dönüşmesi hâlinde büyük can ve mal kayıpları­na neden olabilen doğal bir tehlikedir. Bu felaketlerin yaşandığı bölgelerde önemli sosyoekonomik sorunlar yaşanmaktadır. Bu duruma örnek olarak Bangladeş gösterilebilir. Dünya’da sel felaketlerinden ölenlerin % 65'i bu ülkededir.

Genellikle yurdumuzda dere kenarlarına kurulan yerle­şim merkezleri adeta sel ve taşkınlara davetiye çıkar­maktadır. Yurdumuzun değişik yerlerinde, zaman za­man sel ve taşkınlar olmaktadır.

Kuraklık

Uzun bir zaman içinde yağışın belirgin şekilde normal değerlerin altına düşmesine kuraklık adı verilir. Nem azlığının derecesi ve uzunluğu kuraklığı belirler. Kurak­lıkta bölgeden bölgeye farklılıklar gözlenir. Kuraklık in­san yaşamını etkileyen doğal afetlerden biridir. İnsan­lık tarihi boyunca önemli kuraklıkların yaşandığı dö­nemlerde, ülke içinde ve ülkeler arasında su sorunuy­la ilgili anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Kuraklık nedeniyle, savaşlar çıkmış, büyük medeniyetler yok olmuş ve bü­yük göç olayları yaşanmıştır.

Yağışların normal değerlerin altına düşmesi;

  1. Hidrolojik dengenin bozulmasına,
  2. Ekosistem problemlerinin ortaya çıkmasına,
  3. Doğal kaynakların yok olmasına neden olur.

Kuraklık; normalin altında yağış, düşük toprak nemi, sıcak kuru hava gibi birçok faktörün bileşiminin bir so­nucudur. Bunun için sıcaklık, yağış, yüzey akışı, toprak nemi gibi ana iklimsel ve hidrolojik değişkenler düzen­li olarak izlenmeli ve normal değerlerden olan sapma­ları gözlenmelidir.

Kuraklığın yaşandığı yerlerde;

  • Su kaynakları kurur.
  • Tarım ve hayvancılık faaliyetleri yapılamaz.
  • Bitki örtüsü ve yabani hayvanlar zarar görür.
  • İnsanlar ve hayvanlar ölür.
  • Çevresel, ekonomik ve sosyal problemler ortaya çıkar.
  • Barajlardaki su seviyesi düşer. Buna bağlı olarak içme suyu, tarımda sulama, hidroelektrik üretimi sıkıntısı baş gösterir.

Afrika Kıtası’nda yıllardır yaşanan kuraklık son yıllarda Dünya genelinde küresel olarak yaşanmaya başlan­mıştır. Yurdumuzda özellikle İç Anadolu ve Güneydo­ğu Anadolu bölgeleri başta olmak üzere iç bölgeleri­mizde kuraklık yaşanmaktadır. Göllerimiz su kaynakla­rının bilinçsizce kullanılması sonucu kurumaktadır. Özellikle Konya Ovası, Tuz Gölü çevresi ve Göller Yöresi’ndeki göllerde bu durum daha belirgin olarak ya­şanmaktadır.

Erozyon

Toprak yüzeyinin akarsular, sel suları ve rüzgâr gibi dış kuvvetler tarafından aşındırılarak taşınmasına doğal erozyon denir. Afet boyutuna ulaşan erozyon ise, top­rağın insanların çeşitli faaliyetlerine bağlı olarak bir yerde kullanılamayacak kadar azalması veya yok ol­masıdır.

Toprak erozyonunu oluşturan başlıca etkenler şun­lardır;

Yer şekillerinin engebeli ve eğimli olması: Eğimin fazla olduğu yerlerde yamaçlar boyunca toprağın ta­şınması daha kolay olur.

Yanlış arazi kullanımı: Tarıma uygun olmayan alanla­rın tarıma açılması, orman alanlarının tarlaya dönüştü­rülmesi, çayır ve mera olarak kullanılması, yerleşime açılması erozyonu artırır.

İklimin etkisi: Yağışların yetersiz ve düzensiz olduğu yerlerde aniden bastıran sağanak yağışlar erozyonu artırır.

Doğal bitki örtüsünün yok edilmesi: Meralardaki aşı­rı otlatma, ağaç kesme, orman yangınları gibi neden­lerle doğal bitki örtüsünün yok edilmesi erozyonun hı­zını artırır.

Ana materyalin etkisi: Ana materyalin fiziki yapısının gevşek dokulu olması erozyonu artırır. Sert kayaçların bulunduğu yerlerde erozyon daha az görülür.

Bir yerde erozyonun başlamasıyla birlikte; çevre dengesi bozulur, üretim düşer, zamanla kıtlık ve açlık başlar, diğer doğal afetler hızlanır. Sonunda yaşam zorlaşır ve başka yerlere göçler başlar.

Toprak erozyonuna karşı alınması gereken başlıca önlemler şunlardır:

  • Bitki örtüsü korunmalı ve çıplak alanlar ağaçlandırılmalıdır.
  • Eğimli arazilerde tarım ürünleri nöbetleşe ekilmelidir.
  • Topraklar eğime dik olarak sürülmelidir.
  • Nadas alanları azaltılmalıdır.
  • Baraj göllerinin su toplama havzaları ağaçlandırıl- malıdır.
  • Eğimli araziler teraslanmalıdır.
  • Erozyona karşı halk eğitilmeli ve halka çevre bilin­ci verilmelidir.
  • Hızlı ve kontrolsüz akan akarsuların yatakları ıslah edilmelidir.
  • Meralarda aşırı otlatma yapılmamalıdır.

Türkiye’de toprak erozyonunun yaygın olmasında;

  • Yarı kurak iklim koşullarının görülmesi,
  • Arazinin çok engebeli ve yüksek olması,
  • Ormanların tahrip edilmesi,
  • Otlaklarda hayvanların aşırı otlatılması,
  • tarlaların eğim yönünde sürülmesi,
  • Eğimli yerlerde tarla alanı açılması,
  • Verimsiz otlakların tarla alanı hâline getirilmesi gibi etkenler rol oynar.

Kütle Hareketleri

Kütle hareketleri genel olarak düşme, kayma, akma veya bunlardan bir kaçının bir arada görülmesi şeklin­de olmaktadır. Kütle hareketleri, taşların ve tabakaların bulundukları yerden ayrılarak aşağılara doğru yer de­ğiştirmesi şeklinde ise buna yer göçmesi veya heye­lan denir. Eğimli yamaçlarda fazla yağışlarla doygun hâle gelen toprağın adeta bir hamur gibi yamaç bo­yunca kaymasına ise toprak kayması denir.

Kütle hareketlerini oluşturan başlıca etkenler şun­lardır:

Yağışın fazla olması: Yağışın fazla olduğu bölgelerde heyelan olayları daha fazla görülür.

Eğimin fazla olması: Eğimin fazla olması yamaç üze­rindeki toprağın, taşların ve tabakaların hareketini ko­laylaştırır. Yağış ve eğimin birlikte fazla olması heyelan olasılığını artırır.

Yer çekimi: Yer göçmelerini ve toprak kaymalarını ha­reket ettiren en önemli faktördür.

Tabakaların yapısı: Tabakaların yamaç eğimine para­lel olması kütle hareketlerini kolaylaştırır.

Taşın ve toprağın cinsi: Kil ve mil gibi topraklardan oluşan araziler, suyu bünyesine alarak şişer ve kay­ganlaşır. Bu tür topraklarda heyelanlar daha kolay olu­şur.

Beşerî faktörler: insanların bitki örtüsünü tahrip et­mesi, yol, kanal, tünel ve baraj yapımı esnasındaki ça­lışmalar yamaç dengesinin bozulmasına yol açarak kütle hareketlerine yol açar.

Türkiye, oldukça engebeli ve yüksek bir ülkedir. Onun için Karadeniz, Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerin­de kütle hareketleri görülmektedir. Ancak ülkemizin Karadeniz’e bakan kıyı kesiminde çok sık ve etkili he­yelan olayları olmaktadır. Türkiye’de heyelan olayları­nın yarıdan fazlası ilkbahar aylarında görülmektedir. Bu durum üzerinde kar erimelerinin artması ve topra­ğın suya doygun hâle gelmesi etkilidir. Buna karşılık toprak neminin azaldığı yaz ve sonbahar mevsimlerin­de heyelan olayları daha az görülür.

Heyelan sonucu, bazen akarsu vadilerinin önü tıkana­rak gerisinde heyelan set gölleri oluşabilmektedir. Karadeniz Bölgesi'nde bu tür göller yaygındır. Tortum, Sera, Abant, Yedigöller, Zinav ve Sülük gölleri gibi. Bu tür doğal afetler, her yıl insanların can ve mal kaybına yol açmaktadır. 1988 yılında Trabzon'un Maçka ilçesi­ne bağlı Çatak Köyü’ndeki heyelan ile 1995 yılında Isparta’nın Senirkent ilçesinde yaşanan kütle hareketle­ri bunlara örnek olarak verilebilir.

Kütle hareketlerinden korunmanın başlıca yolları şunlardır:

  • Heyelana elverişli bölgelerde bitki örtüsünün tahri­bi önlenmeli, hatta eğimli yamaçlar ağaçlandırılmalıdır.
  • Heyelan bakımından risk taşıyan bölgelerdeki yer­leşmeler başka yerlere kaydırılmalıdır.
  • Yamaç eğimine dik istinat duvarları yapılmalıdır.
  • Yamaç dengesini bozabilecek inşaat çalışmaları yapılmamalıdır.

Çığ

Kar örtüsünün eğim yönünde hareket etmesiyle can ve mal kayıplarına neden olan doğa olayına çığ adı verilir.

Çığ oluşumuna neden olan faktörler şunlardır:

  • Arazi eğiminin fazla olması,
  • Taze kar tabakasının kalın olması,
  • Kar fırtınasının kuvvetli olması, Havaların birden ısınması vb.

Yurdumuzdaki dağlık alanlarda çığ tehlikesi görülmek­tedir. Ülkemizde ortalama yüksekliği 1000 metrenin üzerinde olan sahalarda bulunan kış turizm merkezle­ri ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin ağaç örtüsünden yoksun olan (özellikle Hakkâri, Tunceli, Bingöl, Siirt ve Bitlis illerini kapsayan) kesimi çığ afet­lerine en hassas olan alanları içermektedir. Çığlar ül­kemizde en çok kış ve ilkbahar mevsimlerinde görülür.

Türkiye’de çığları önlemek ve zararlarını azaltmak için yapılması gereken çalışmaların başlıcaları şunlardır:

  • Çığ risk önleme haritaları hazırlamak
  • Çığ önleme yapıları oluşturmak(özel çatı tipleri, kar tünelleri, köprüler, çitler vb.)
  • Çığ erken uyarı sistemleri oluşturmak
  • Arama, kurtarma ekipleri kurmak vb.

Olağanüstü Hava Olayları: Fırtına, Kasırga, Hortum

Rüzgârların yıkıcılığı hızı ile doğru orantılıdır. Hızı saat­te 63 km veya daha fazla olan rüzgârlara fırtına, hızı saatte 120 km’yi bulan rüzgârlara kasırga, hızlı bir şe­kilde dönen hava kolonlarının bulunduğu fırtına siste­mine de hortum adı verilir. Büyük çaplı ve çok şiddet­li tropikal rüzgârlar, etkili oldukları yerlerde büyük can ve mal kayıplarına neden olurlar. Kasırga, tayfun ve sayklon sözcüklerinin üçü de aynı olayı anlatır. Ameri­ka'nın batı kıyıları ve Atlas Okyanusu’nda kasırga, Büyük Okyanus’ta tayfun, Hint Okyanusu'nda sayk­lon adı verilmektedir.

Yeryüzünde görülen en şiddetli rüzgârların tropikal ku­şak ve alçak enlemlerde meydana gelmesinin nedeni, buralarda yatay ve dikey yönlü hava akımlarının daha fazla olmasıdır. Bu hava akımlarını sağlayan etmen de ısı değişmeleridir. Kısa zaman içinde ve dar alanda çok büyük ısı değişmeleri yaşanabilmektedir. Türki­ye’de fırtına, kasırga ve hortum gibi rüzgârların doğal afet olarak etkileri azdır. Bu durumun temel nedeni Türkiye’nin orta kuşakta yer almasıdır.

Volkanlar

Yeryüzünde yaklaşık olarak 500 civarında aktif volkan olduğu bilinmektedir. Bunlar yeryüzünde gelişigüzel dizilmezler. Volkanlar genellikle levha sınırlarında yer alır. Dünya’da deniz seviyesi üzerindeki aktif volkanla­rın yarısından fazlası Ateş Çemberi olarak bilinen Bü­yük Okyanus'ta yer alır. Bu volkanların çevresinde de milyonlarca insan yaşamaktadır. İnsanlar zaman için­de volkan püskürmelerinden etkilenmiş ve büyük afet­ler yaşamıştır.

Volkanların püskürmeleri ve volkanik etkinlikler farklılık gösterir. Bu püskürmeler buhar püskürmeleri, lav püs­kürmeleri, karbondioksit, toz, kül ve çeşitli gazların püskürmesi gibi çeşitli şekillerde olabilmektedir. Tüm bu volkan etkinlikleri insanlara zarar verebilir. Örneğin, M.S. 79 yılında Vezüv Yanardağı ile Akdeniz arasında­ki Pompei ve Herculanum kentleri, Vezüv Yanarda­ğının patlamasıyla kızgın lav ve küllerin altında kalarak yok olmuşlardır. Pompei şehrini örten kızgın küller iki binden fazla insanın ölümüne neden olmuştur.

Yanardağ püskürmesi sonucunda ortaya çıkan küller güneş ışınlarının bir bölümünü keserek alt katmanlar­daki ısıyı düşürebilmektedir. Böylece Dünya’daki iklim koşulları bu durumdan etkilenebilmekte ve geçici so­ğuma görülmektedir. Örneğin 1883 yılında Endonez­ya’da Krakatua Volkanı’nın püskürmesi sonucu Avru­pa’da çok soğuk ve yağışlı yazlar yaşanmıştır.

Volkanların zararlarının yanında çok sayıda yararları da bulunmaktadır. Birçok önemli maden yatağı vol­kanlara bağlı olarak oluşur. Dünya’nın en verimli ta­rım alanlarının bazıları volkanik araziler üzerindedir. Ayrıca bulundukları bölgenin sosyoekonomik yapısı­nı da doğrudan etkilerler. Termal turizm, peri bacaları ve jeotermal enerji bunlardan en başta gelenleridir.

Afet Yönetimi ve Planlaması

İnsanlık tarihi boyunca yaşanan doğal afetler, bugüne kadar büyük can ve mal kayıplarına neden olmuştur. Doğal afetlerin çoğunun önceden tahmin edilmesi ve önlenmesi mümkün değildir. Afete neden olan doğa olaylarını iyi tanımak, oluşumlarını önceden tespit et­mek için yeterli çalışmaları yapmak gerekir. Afetin zarar­larını azaltmak için o bölgenin yetkili kurulları afet yöne­timi ve planlaması ile ilgili çalışmalar yapmak zorunda­dır. Aşağıda afet öncesinde, afet sırasında ve afet son­rasında alınması gereken bazı çalışmalar verilmiştir.

afet yönetimi ve planlaması

Yorumlar
Sen de Yaz