Doğal Afetler ve Etkileri
Doğal afetler, can ve mal kayıplarına neden olan doğa olaylarıdır. Bu tür doğa olayları yeryüzünde her zaman olagelmiştir. Can ve mal kayıplarına yol açmayan doğal afetler, doğal tehlike olarak isimlendirilir. Doğal olayların afetlere neden olmasında yeryüzü şekilleri, jeolojik yapı ve iklim özellikleri ile insan faktörü etkili olmaktadır.
Doğal afetler oluşum nedenlerine göre jeolojik ve meteorolojik kökenli olmak üzere ikiye ayrılır. Jeolojik kökenli doğal afetler; deprem, volkanik püskürme, heyelan vb.dir. Meteorolojik kökenli doğal afetler; şiddetli yağış, sel, taşkın, don olayı, orman yangınları, kuvvetli rüzgâr, çığ ve yıldırımdır. Doğal afetler oluşum hızlarına göre yavaş ve hızlı gelişen doğal afetler olmak üzere ikiye ayrılabilir. Yavaş gelişen doğal afetler; kuraklık, erozyon, çölleşme vb.dir. Hızlı gelişen doğal afetler; deprem, heyelan, çığ, volkanik püskürme vb.dir. Böyle bir sınıflandırma yapılmasına rağmen, bazı doğal afetleri bütün yönleriyle bu gruplardan herhangi birine dahil etmek oldukça zordur.
Doğal olayların afete dönüşmesinde insanların etkisi fazladır. Dünya’da insanların ortaya çıkardığı önemli değişmelerden birincisi baraj, yol, köprü, tünel gibi fiziki yönden değişme; İkincisi bitki örtüsünün tahribi ve yanlış arazi kullanma ile başlayan, özellikle sanayinin gelişmesini takiben ortaya çıkan kirli su, hava, çeşitli katı atıkların etkisi ile Dünya’mızın doğal dengesini bozucu değişmelerdir.
Doğal afetler bölge ve ülke ekonomilerine zarar verdiği için insanlar üzerinde sosyal ve psikolojik açıdan olumsuz etkileri vardır. Doğal afetler bütünüyle önlenemez; fakat hasarları azaltılabilir.
Başlıca Doğal Afet Türleri
Deprem
Yer kabuğunun ani ve çok kısa süreli titreşimlerle sarsılmasına deprem denir. Depremlerin tektonik, volkanik ve çöküntü olmak üzere üç çeşidi vardır. Depremlerin yeryüzündeki hasar derecesi, sadece depremin şiddetine bağlı değildir. Yer'in yapısı, meydana geldiği noktanın yerleşim merkezlerine olan uzaklığı, binalarda kullanılan yapı malzemesinin cinsi ve kalitesi gibi daha birçok etkene bağlıdır.
Depremlerin insana ve çevreye verdiği zararlar değişiktir. Bazı depremler çok hasar yaptığı hâlde bazılarını insanlar çoğu zaman hissedemezler. Depremlerin başlıca zararları şunlardır:
- Büyük ölçüde can ve mal kaybına yol açabilir.
- Heyelan, yangın ve sel olaylarına neden olabilir.
- İnsanların psikolojilerini olumsuz olarak etkiler.
- Su, kanalizasyon, doğal gaz ve petrol boru hatları zarar görebilir.
- Kara ve demir yolları ulaşımı aksayabilir.
- Tsunami oluşabilir.
Okyanus ve denizlerde meydana gelen depremler, büyüklüklerine bağlı olarak tsunami adı verilen dev dalgalan oluştururlar. Tsunami, özellikle alçak kıyılarda büyük can ve mal kayıplarına neden olmaktadır.
Yeryüzünde depremlerin dağılışı ile fay hatlarının dağılışı az çok paralellik gösterir. Dünya’daki başlıca deprem kuşakları şunlardır:
Büyük Okyanus(Pasifik) Çevresi
Dünya’daki depremlerin % 68’i bu kuşakta meydana gelir. Şili, Peru, Meksika, Aleut Adaları ile Kaliforniya, Endonezya, Filipinler, Japonya ve Çin’in doğusu bu kuşakta yer alır.
Alp - Himalaya Kuşağı
Akdeniz çevresi, Alp Dağları ve Hindistan'a kadar uzanan kuşaktır. İspanya, Kuzey Afrika, Fransa, Türkiye, İran, Himalayar'ı içine alan kuşaktır. Yeryüzündeki depremlerin % 25'i burada görülür.
Atlas Okyanusu Ortası
Buralarda fazla kara parçası olmadığı için insanları fazla ilgilendirmez. Atlas Okyanusu’nun ortasında bir sırt gibi uzanır.
Türkiye Alp - Himalaya deprem kuşağı üzerinde yer almaktadır. Bu nedenle zaman zaman şiddetli depremler olmakta, büyük can ve mal kayıpları yaşanmaktadır. Ülkemizin deprem alanları incelendiğinde aktif fay hatları ile paralellik gösterdiği anlaşılmaktadır. Türkiye'deki deprem bölgeleri üç kuşağa ayrılır.
Batı Anadolu Deprem Kuşağı
Güney Marmara ile Kıyı Ege bölümlerini içine alan bu kuşakta doğu batı yönlü birçok fay hattı vardır.
Doğu Anadolu Deprem Kuşağı
Bu kuşak, Hatay’dan başlayıp Kahramanmaraş üzerinden Adıyaman, Malatya, Elazığ, Bitlis, Bingöl Karlıova ve Van Gölü’ne kadar uzanır.
Kuzey Anadolu Deprem Kuşağı
Saros Körfezi’nden başlayan bu kuşak, Marmara Denizi’nin kuzeyi, İzmit Körfezi, Adapazarı, Düzce, Bolu, Merzifon, Suluova, Erbaa, Niksar, Kelkit Vadisi, Erzincan, Erzurum ve Varto'ya kadar uzanır.
Depremlerin yol açtığı can ve mal kayıplarını en aza indirebilmek için bazı önlemlerin alınması gerekir. Bu önlemleri deprem öncesi, deprem sırasında ve deprem sonrasında olmak üzere üçe ayırabiliriz.
Depremden Önce
- Depremi önceden haber verebilen aletler geliştirilmeli
- Halk deprem konusunda eğitilmeli
- Konutlar depreme karşı dayanıklı yapılmalı
- Evlerde mutlaka yangın söndürme cihazı bulundurulmalı
- Kombi, şofben gibi ağır ev aletleri duvara sıkıca yerleştirilmeli
- Acil durumlarda kullanılabilecek el feneri, ışıldak, ilk yardım çantası vb. kolayca ulaşılabilecek yerlere konulmalı
- Aile afet planı için hazırlıklı olmalı
- Zaman zaman deprem tatbikatları yapılmalı
- Buluşma noktaları, çıkış yolları ve güvenli yer tespiti yapılmalı vs.
Deprem Sırasında
- Sakin olunmalı, paniğe kapılmamalı
- Tatbikat esnasında öğrenilenler uygulanmalı
- Vitrin, mutfak eşyası gibi kolayca devrilecek eşyalardan uzak durulmalı
- Deprem sırasında giriş katında veya yakınında bulunuluyorsa hemen dışarı çıkılmalı, yüksek katlarda ise dışarı çıkmaya çalışılmamalı vs.
Depremden Sonra
- Sakin olunmalı, dökülen tehlikeli maddeler temizlemeli
- Çevremizde yardımcı olabileceğimiz kimselerin olup olmadığı kontrol edilmeli
- Yangına neden olabileceği için çakmak, kibrit vs. yerine el feneri kullanılmalı
- Elektrik şalteri, gaz ve su vanaları ile yanan ocaklar kapatılmalı vs.
Sel ve Taşkın
Bir bölgede toprağın belirli bir süre için tamamen veya kısmen aniden su altında kalmasıyla oluşan büyük ve düzensiz su akıntılarına sel adı verilir. Sel sularının akarsu yatağının dışına çıkarak, tarım alanlarına ve yerleşim merkezlerine taşmasına taşkın adı verilir.
Sel ve taşkınların genel olarak nedenleri:
- Kısa sürede çok fazla miktarda yağan yağışlar,
- Yüzey şekillerinin ve özellikle eğim koşullarının sel ve taşkın için uygun olması,
- Akarsu drenaj sisteminin, havzaya düşen yağışın aynı anda kısa mesafelerde bir araya toplanmasını sağlayacak özellikte olması,
- Toprakların yağış ile gelen suyun zemine sızmasını azaltan yapıda olması,
- Doğal bitki örtüsünün tahribi,
- Kar erimelerinin aniden olması,
- Yerleşim merkezlerinin dere yataklarına yakın yerlere ve düzensiz bir şekilde kurulması vb.dir.
Sel ve taşkınlardan korunmak için;
- Akarsuların değişik kesimlerinde su seviyesinin kontrol altında tutulması,
- Erken uyarı ve halka duyuru sistemlerinin tesis edilmesi,
- Dere kıyılarının gerekli bölümlerinde taşkın setleri ve yatak temizleme çalışmalarının yapılması,
- Sel ve taşkın riski altındaki alanlar belirlenmeli ve buralar yapılaşmaya açılmamalı,
- Akarsu yataklarına yapılan dökümler ile yatak dolguları durdurulmalı,
- Akarsuların doğal drenaj sistemleri değiştirilmemeli, akarsu havzaları ağaçlandırmalı,
- Halk, sel ve taşkın öncesinde olay anında ve sonrasında nasıl davranış göstereceği konusunda bilgilendirilmeli,
- Sel ve taşkın afeti için acil eylem planı oluşturulmalı ve bu planda kamu kurumlan yerel yönetim ve sivil toplum örgütleri, tek bir merkezden koordinasyon içinde birlikte hareket etmelidir.
Sel, Dünya'nın büyük bir bölümünde çok sık görülen, afete dönüşmesi hâlinde büyük can ve mal kayıplarına neden olabilen doğal bir tehlikedir. Bu felaketlerin yaşandığı bölgelerde önemli sosyoekonomik sorunlar yaşanmaktadır. Bu duruma örnek olarak Bangladeş gösterilebilir. Dünya’da sel felaketlerinden ölenlerin % 65'i bu ülkededir.
Genellikle yurdumuzda dere kenarlarına kurulan yerleşim merkezleri adeta sel ve taşkınlara davetiye çıkarmaktadır. Yurdumuzun değişik yerlerinde, zaman zaman sel ve taşkınlar olmaktadır.
Kuraklık
Uzun bir zaman içinde yağışın belirgin şekilde normal değerlerin altına düşmesine kuraklık adı verilir. Nem azlığının derecesi ve uzunluğu kuraklığı belirler. Kuraklıkta bölgeden bölgeye farklılıklar gözlenir. Kuraklık insan yaşamını etkileyen doğal afetlerden biridir. İnsanlık tarihi boyunca önemli kuraklıkların yaşandığı dönemlerde, ülke içinde ve ülkeler arasında su sorunuyla ilgili anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Kuraklık nedeniyle, savaşlar çıkmış, büyük medeniyetler yok olmuş ve büyük göç olayları yaşanmıştır.
Yağışların normal değerlerin altına düşmesi;
- Hidrolojik dengenin bozulmasına,
- Ekosistem problemlerinin ortaya çıkmasına,
- Doğal kaynakların yok olmasına neden olur.
Kuraklık; normalin altında yağış, düşük toprak nemi, sıcak kuru hava gibi birçok faktörün bileşiminin bir sonucudur. Bunun için sıcaklık, yağış, yüzey akışı, toprak nemi gibi ana iklimsel ve hidrolojik değişkenler düzenli olarak izlenmeli ve normal değerlerden olan sapmaları gözlenmelidir.
Kuraklığın yaşandığı yerlerde;
- Su kaynakları kurur.
- Tarım ve hayvancılık faaliyetleri yapılamaz.
- Bitki örtüsü ve yabani hayvanlar zarar görür.
- İnsanlar ve hayvanlar ölür.
- Çevresel, ekonomik ve sosyal problemler ortaya çıkar.
- Barajlardaki su seviyesi düşer. Buna bağlı olarak içme suyu, tarımda sulama, hidroelektrik üretimi sıkıntısı baş gösterir.
Afrika Kıtası’nda yıllardır yaşanan kuraklık son yıllarda Dünya genelinde küresel olarak yaşanmaya başlanmıştır. Yurdumuzda özellikle İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri başta olmak üzere iç bölgelerimizde kuraklık yaşanmaktadır. Göllerimiz su kaynaklarının bilinçsizce kullanılması sonucu kurumaktadır. Özellikle Konya Ovası, Tuz Gölü çevresi ve Göller Yöresi’ndeki göllerde bu durum daha belirgin olarak yaşanmaktadır.
Erozyon
Toprak yüzeyinin akarsular, sel suları ve rüzgâr gibi dış kuvvetler tarafından aşındırılarak taşınmasına doğal erozyon denir. Afet boyutuna ulaşan erozyon ise, toprağın insanların çeşitli faaliyetlerine bağlı olarak bir yerde kullanılamayacak kadar azalması veya yok olmasıdır.
Toprak erozyonunu oluşturan başlıca etkenler şunlardır;
Yer şekillerinin engebeli ve eğimli olması: Eğimin fazla olduğu yerlerde yamaçlar boyunca toprağın taşınması daha kolay olur.
Yanlış arazi kullanımı: Tarıma uygun olmayan alanların tarıma açılması, orman alanlarının tarlaya dönüştürülmesi, çayır ve mera olarak kullanılması, yerleşime açılması erozyonu artırır.
İklimin etkisi: Yağışların yetersiz ve düzensiz olduğu yerlerde aniden bastıran sağanak yağışlar erozyonu artırır.
Doğal bitki örtüsünün yok edilmesi: Meralardaki aşırı otlatma, ağaç kesme, orman yangınları gibi nedenlerle doğal bitki örtüsünün yok edilmesi erozyonun hızını artırır.
Ana materyalin etkisi: Ana materyalin fiziki yapısının gevşek dokulu olması erozyonu artırır. Sert kayaçların bulunduğu yerlerde erozyon daha az görülür.
Bir yerde erozyonun başlamasıyla birlikte; çevre dengesi bozulur, üretim düşer, zamanla kıtlık ve açlık başlar, diğer doğal afetler hızlanır. Sonunda yaşam zorlaşır ve başka yerlere göçler başlar.
Toprak erozyonuna karşı alınması gereken başlıca önlemler şunlardır:
- Bitki örtüsü korunmalı ve çıplak alanlar ağaçlandırılmalıdır.
- Eğimli arazilerde tarım ürünleri nöbetleşe ekilmelidir.
- Topraklar eğime dik olarak sürülmelidir.
- Nadas alanları azaltılmalıdır.
- Baraj göllerinin su toplama havzaları ağaçlandırıl- malıdır.
- Eğimli araziler teraslanmalıdır.
- Erozyona karşı halk eğitilmeli ve halka çevre bilinci verilmelidir.
- Hızlı ve kontrolsüz akan akarsuların yatakları ıslah edilmelidir.
- Meralarda aşırı otlatma yapılmamalıdır.
Türkiye’de toprak erozyonunun yaygın olmasında;
- Yarı kurak iklim koşullarının görülmesi,
- Arazinin çok engebeli ve yüksek olması,
- Ormanların tahrip edilmesi,
- Otlaklarda hayvanların aşırı otlatılması,
- tarlaların eğim yönünde sürülmesi,
- Eğimli yerlerde tarla alanı açılması,
- Verimsiz otlakların tarla alanı hâline getirilmesi gibi etkenler rol oynar.
Kütle Hareketleri
Kütle hareketleri genel olarak düşme, kayma, akma veya bunlardan bir kaçının bir arada görülmesi şeklinde olmaktadır. Kütle hareketleri, taşların ve tabakaların bulundukları yerden ayrılarak aşağılara doğru yer değiştirmesi şeklinde ise buna yer göçmesi veya heyelan denir. Eğimli yamaçlarda fazla yağışlarla doygun hâle gelen toprağın adeta bir hamur gibi yamaç boyunca kaymasına ise toprak kayması denir.
Kütle hareketlerini oluşturan başlıca etkenler şunlardır:
Yağışın fazla olması: Yağışın fazla olduğu bölgelerde heyelan olayları daha fazla görülür.
Eğimin fazla olması: Eğimin fazla olması yamaç üzerindeki toprağın, taşların ve tabakaların hareketini kolaylaştırır. Yağış ve eğimin birlikte fazla olması heyelan olasılığını artırır.
Yer çekimi: Yer göçmelerini ve toprak kaymalarını hareket ettiren en önemli faktördür.
Tabakaların yapısı: Tabakaların yamaç eğimine paralel olması kütle hareketlerini kolaylaştırır.
Taşın ve toprağın cinsi: Kil ve mil gibi topraklardan oluşan araziler, suyu bünyesine alarak şişer ve kayganlaşır. Bu tür topraklarda heyelanlar daha kolay oluşur.
Beşerî faktörler: insanların bitki örtüsünü tahrip etmesi, yol, kanal, tünel ve baraj yapımı esnasındaki çalışmalar yamaç dengesinin bozulmasına yol açarak kütle hareketlerine yol açar.
Türkiye, oldukça engebeli ve yüksek bir ülkedir. Onun için Karadeniz, Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde kütle hareketleri görülmektedir. Ancak ülkemizin Karadeniz’e bakan kıyı kesiminde çok sık ve etkili heyelan olayları olmaktadır. Türkiye’de heyelan olaylarının yarıdan fazlası ilkbahar aylarında görülmektedir. Bu durum üzerinde kar erimelerinin artması ve toprağın suya doygun hâle gelmesi etkilidir. Buna karşılık toprak neminin azaldığı yaz ve sonbahar mevsimlerinde heyelan olayları daha az görülür.
Heyelan sonucu, bazen akarsu vadilerinin önü tıkanarak gerisinde heyelan set gölleri oluşabilmektedir. Karadeniz Bölgesi'nde bu tür göller yaygındır. Tortum, Sera, Abant, Yedigöller, Zinav ve Sülük gölleri gibi. Bu tür doğal afetler, her yıl insanların can ve mal kaybına yol açmaktadır. 1988 yılında Trabzon'un Maçka ilçesine bağlı Çatak Köyü’ndeki heyelan ile 1995 yılında Isparta’nın Senirkent ilçesinde yaşanan kütle hareketleri bunlara örnek olarak verilebilir.
Kütle hareketlerinden korunmanın başlıca yolları şunlardır:
- Heyelana elverişli bölgelerde bitki örtüsünün tahribi önlenmeli, hatta eğimli yamaçlar ağaçlandırılmalıdır.
- Heyelan bakımından risk taşıyan bölgelerdeki yerleşmeler başka yerlere kaydırılmalıdır.
- Yamaç eğimine dik istinat duvarları yapılmalıdır.
- Yamaç dengesini bozabilecek inşaat çalışmaları yapılmamalıdır.
Çığ
Kar örtüsünün eğim yönünde hareket etmesiyle can ve mal kayıplarına neden olan doğa olayına çığ adı verilir.
Çığ oluşumuna neden olan faktörler şunlardır:
- Arazi eğiminin fazla olması,
- Taze kar tabakasının kalın olması,
- Kar fırtınasının kuvvetli olması, Havaların birden ısınması vb.
Yurdumuzdaki dağlık alanlarda çığ tehlikesi görülmektedir. Ülkemizde ortalama yüksekliği 1000 metrenin üzerinde olan sahalarda bulunan kış turizm merkezleri ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin ağaç örtüsünden yoksun olan (özellikle Hakkâri, Tunceli, Bingöl, Siirt ve Bitlis illerini kapsayan) kesimi çığ afetlerine en hassas olan alanları içermektedir. Çığlar ülkemizde en çok kış ve ilkbahar mevsimlerinde görülür.
Türkiye’de çığları önlemek ve zararlarını azaltmak için yapılması gereken çalışmaların başlıcaları şunlardır:
- Çığ risk önleme haritaları hazırlamak
- Çığ önleme yapıları oluşturmak(özel çatı tipleri, kar tünelleri, köprüler, çitler vb.)
- Çığ erken uyarı sistemleri oluşturmak
- Arama, kurtarma ekipleri kurmak vb.
Olağanüstü Hava Olayları: Fırtına, Kasırga, Hortum
Rüzgârların yıkıcılığı hızı ile doğru orantılıdır. Hızı saatte 63 km veya daha fazla olan rüzgârlara fırtına, hızı saatte 120 km’yi bulan rüzgârlara kasırga, hızlı bir şekilde dönen hava kolonlarının bulunduğu fırtına sistemine de hortum adı verilir. Büyük çaplı ve çok şiddetli tropikal rüzgârlar, etkili oldukları yerlerde büyük can ve mal kayıplarına neden olurlar. Kasırga, tayfun ve sayklon sözcüklerinin üçü de aynı olayı anlatır. Amerika'nın batı kıyıları ve Atlas Okyanusu’nda kasırga, Büyük Okyanus’ta tayfun, Hint Okyanusu'nda sayklon adı verilmektedir.
Yeryüzünde görülen en şiddetli rüzgârların tropikal kuşak ve alçak enlemlerde meydana gelmesinin nedeni, buralarda yatay ve dikey yönlü hava akımlarının daha fazla olmasıdır. Bu hava akımlarını sağlayan etmen de ısı değişmeleridir. Kısa zaman içinde ve dar alanda çok büyük ısı değişmeleri yaşanabilmektedir. Türkiye’de fırtına, kasırga ve hortum gibi rüzgârların doğal afet olarak etkileri azdır. Bu durumun temel nedeni Türkiye’nin orta kuşakta yer almasıdır.
Volkanlar
Yeryüzünde yaklaşık olarak 500 civarında aktif volkan olduğu bilinmektedir. Bunlar yeryüzünde gelişigüzel dizilmezler. Volkanlar genellikle levha sınırlarında yer alır. Dünya’da deniz seviyesi üzerindeki aktif volkanların yarısından fazlası Ateş Çemberi olarak bilinen Büyük Okyanus'ta yer alır. Bu volkanların çevresinde de milyonlarca insan yaşamaktadır. İnsanlar zaman içinde volkan püskürmelerinden etkilenmiş ve büyük afetler yaşamıştır.
Volkanların püskürmeleri ve volkanik etkinlikler farklılık gösterir. Bu püskürmeler buhar püskürmeleri, lav püskürmeleri, karbondioksit, toz, kül ve çeşitli gazların püskürmesi gibi çeşitli şekillerde olabilmektedir. Tüm bu volkan etkinlikleri insanlara zarar verebilir. Örneğin, M.S. 79 yılında Vezüv Yanardağı ile Akdeniz arasındaki Pompei ve Herculanum kentleri, Vezüv Yanardağının patlamasıyla kızgın lav ve küllerin altında kalarak yok olmuşlardır. Pompei şehrini örten kızgın küller iki binden fazla insanın ölümüne neden olmuştur.
Yanardağ püskürmesi sonucunda ortaya çıkan küller güneş ışınlarının bir bölümünü keserek alt katmanlardaki ısıyı düşürebilmektedir. Böylece Dünya’daki iklim koşulları bu durumdan etkilenebilmekte ve geçici soğuma görülmektedir. Örneğin 1883 yılında Endonezya’da Krakatua Volkanı’nın püskürmesi sonucu Avrupa’da çok soğuk ve yağışlı yazlar yaşanmıştır.
Volkanların zararlarının yanında çok sayıda yararları da bulunmaktadır. Birçok önemli maden yatağı volkanlara bağlı olarak oluşur. Dünya’nın en verimli tarım alanlarının bazıları volkanik araziler üzerindedir. Ayrıca bulundukları bölgenin sosyoekonomik yapısını da doğrudan etkilerler. Termal turizm, peri bacaları ve jeotermal enerji bunlardan en başta gelenleridir.
Afet Yönetimi ve Planlaması
İnsanlık tarihi boyunca yaşanan doğal afetler, bugüne kadar büyük can ve mal kayıplarına neden olmuştur. Doğal afetlerin çoğunun önceden tahmin edilmesi ve önlenmesi mümkün değildir. Afete neden olan doğa olaylarını iyi tanımak, oluşumlarını önceden tespit etmek için yeterli çalışmaları yapmak gerekir. Afetin zararlarını azaltmak için o bölgenin yetkili kurulları afet yönetimi ve planlaması ile ilgili çalışmalar yapmak zorundadır. Aşağıda afet öncesinde, afet sırasında ve afet sonrasında alınması gereken bazı çalışmalar verilmiştir.
- Ekosistem ve Madde Döngüsü
- İnsan ve Doğa Etkileşimi
- Nüfusun Gelişimi, Dağılışı ve Nitelikleri
- Göçlerin Neden ve Sonuçları
- Ekonomik Faaliyetlerin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi
- İlk Uygarlıklar, Şehirlerin Fonksiyonları ve Nüfus Politikaları
- Göç ve Şehirleşmenin Ekonomiyle İlişkisi
- Kıtaların Keşfi ve Küçülen Dünya
- Ülkeler Arası Etkileşim
- Ülkeleri Tanıyalım I
- Ülkeleri Tanıyalım II
- Ülkeleri Tanıyalım III
- Küreselleşmenin Etkileri
- Doğal Afetler ve Etkileri
- Doğal Kaynaklar ve Çevre
- Doğal Kaynakların Kullanımının Küresel Etkileri