Güçler Ayrılığı Nedir?
Güçler ayrılığı ya da başka bir deyişle kuvvetler ayrılığı idare sistemindeki en önemli kavramlardan biridir. Güçler ayrılığı kısaca devleti oluşturan yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin farklı organlar tarafından kullanılmasıdır.
Kuvvetler ayrılığının önemi adlı yazıda güçler ayrılığı ilkesinin devlet yönetimindeki ehemmiyeti üzerinde durmuştuk. Gerçekten de modern anlamdaki devletin ayakta kalabilmesi için güçler ayrılığı çok önemli bir ilkedir. Güçler ayrılığı ilkesinin demokrasi açısından önemi çok büyüktür.
Güçler ayrılığını anlamak için önce güçler birliğini anlamak gerekir.
Güçler Birliği Nedir?
Güçler birliği, güçler ayrılığının tam aksine yasama, yürütme ve yargı güçlerinin tek elde toplanmasıdır. Örneğin mutlak monarşilerde ülkeyi yöneten kişi hem yasa koyar, hem temsilcileri ile insanları yargılar hem de yürütme işlerini kendisi idare eder.
Yine diktatörlüklerde güçler birliği geçerlidir. Güçler birliği hızlı karar alma açısından bazı işleri kolaylaştırsa da insanın doğasına pek uygun değildir. Çünkü bir ülkenin bütün kuvveti tek elde toplanırsa hem o kuvvet adil kullanılamaz hem de bir kişi veya kurum bu yüklerin altından kalkamaz.
Geçmişe bakıldığı zaman güçler birliğinin tek kurumda ve daha çok tek elde toplandığı örnekleri her milletin tarihinde görebiliriz. Ancak bunun modern dünyada başarılı olmadığı ortaya çıkmıştır.
İngiltere gibi meşruti monarşilerde kraldan alınan yetkiler çeşitli kurumlara dağıtılmıştır. Bu sayede denetleme imkanı ortaya çıkmış ve demokrasi tesis edilmiştir.
Güçler Ayrılığı İlkesi
Devletin vatandaşla ilişkisi üç koldan ortaya çıkar. Bunlar; yasama, yürütme ve yargıdır.
Devlet kendisinin ve vatandaşların uyması gereken yasaları ortaya koyar. Yasalara uyum içerisinde idari ve ekonomik işleri yürütür. Herhangi bir anlaşmazlık olduğu taktirde de mahkemeler aracılığıyla adaleti sağlamaya çalışır.
Bugün yasama gücü birçok ülkede meclislere bırakılmıştır. Millet meclisi seçimle gelen millet temsilcileri tarafından oluşturulur. Meclis yasa yapar. Yasama sadece kanunları değil aynı zamanda ülkenin üzerine oturduğu anayasayı da inşa eder. Ülkenin sahibi olan halk, meclis aracılığıyla yasaları düzenler.
Devlet işlerinin yürütülmesinde maliyetin düşürülmesi açısından yine seçimle gelen yöneticiler görevlendirilir. Başkan, başbakan ve bakanlıklar devlet idaresinde yürütme işini görürler. Parlamenter sistemlerde yürütme de meclis içerisinden çıkar. Başkanlık sistemlerinde ise yürütme organı ayrı seçilir.
Yargı mahkemelerin etkili olduğu alandır. Demokrasiye göre mahkeme önünde herkes eşittir. Bu eşitliğin sağlanması için yargının bağımsız hareket etmesi gerekir. Bu nedenle mahkemeler yasaları uygularken siyasi kaygı gütmezler. Mahkemeler seçimle değil liyakat usulüne göre oluşturulur. Hukuk alanında yetkin kişiler, yargı içerisinde savcı, yargıç ya da avukat olarak yer alırlar.
Güçler ayrılığının en önemli noktası yargı bağımsızlığıdır. Güçsüz olan vatandaşın güçlü olan devlete karşı haklarını koruyabilmek için tarafsız ve bağımsız yargıya ihtiyacı vardır.
Güçler birliği ilkesi yasama, yürütme ve yargı işlerini ayırmayı gerektirir. Bu sayede kurumlar daha iyi çalışabilecek ve denetleme olanağı olacaktır.
Tarihteki örnekler bize hep güçlülerin gücünü kullanarak yargıyı kendi lehine kullanmak istediklerini göstermiştir. Bu nedenle yargı bağımsızlığı bir lüks değil zorunluluktur.
Türkiye’de Güçler Ayrılığı
Türkiye’de kuvvetler ayrılığı bir anda uygulanmaya başlanmamış, kademeli olarak güçler ayrılığı ilkesine geçilmiştir.
Osmanlı tarihine baktığımız zaman devlet idaresinde mutlak bir padişahın bulunduğunu görmekteyiz. Padişah bütün yetkileri elinde toplamıştır. Bu nedenle güçler birliği benimsenmiştir. Hatta Türk tarihinde bir ilke olarak padişah ve ailesi devletin sadece idaresi değil aynı zamanda sahibidir.
Osmanlı’da yargıyı kısmen bağımsız olarak görebiliriz. Çünkü kadılar siyaset mekanizması dışında dönemin hukuk kuralları içerisinde karar vermişlerdir. Ancak yine de bu bağımsızlığı bugünkü yargı bağımsızlığı kavramıyla karıştırmamak gerekir.
Devletin başı olan hükümdar aynı zamanda baş yargıç olduğu için yürütmenin de başıdır. Bugünkü yargıçların eşdeğeri olan kadılar padişah otoritesinin altındadır.
Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti'ne gelene kadar zamanla güçler ayrılığı kademeli bir şekilde uygulanmaya başlanmıştır.
Ayanların yönetime tabi olması monarşiyi kısmen oligarşik bir düzene dönüştürmüştür. Meşrutiyetle birlikte meclis açılmış ve yasama gücünde halk belli bir oranda söz sahibi olmaya başlamıştır.
Son dönem Osmanlı aydınlarının en büyük mücadelesi ise Osmanlı Devletini meşruti bir monarşiye dönüştürüp adaleti ve eşitliği sağlamaktır.
Türkiye kurulunca batı modelli anayasa ve yasalarla güçler ayrılığı ilkesi benimsenmiştir. Ancak bu süreç dahi kademeli olmuştur. Örneğin 23 Nisan 1920 açılan ilk meclisin hazırladğı anayasa savaş koşullarında olduğu için yasama, yürütme ve yargı güçlerini tek elde toplamıştır. Bu karar o koşullarda hızlı hareket etmenin bir gereği olarak alınmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızlığını kazanınca 1924 anayasası hazırlanmış ve güçler ayrılığı ilkesi ilan edilmiştir. Ancak demokratik kurumların oturması, yasama ve yürütmenin pratikte ayrılması zaman almıştır.
Etiketler:
Son Eklenenler
- Tarımla İlgili Meslekler
- Matematiği İyi Olmayanlar Hangi Mesleği Seçmeli?
- Antropoloji Nedir?
- Dünyanın Kaç Türlü Hareketi Vardır?
- Toplumsal Düzeni Sağlayan Kurallar Nelerdir?
- Cumhuriyet Yönetiminin Değerleri Nelerdir?
- İklim ve Hava Olayları Arasındaki Fark
- 1 Asal Sayı Mıdır?
- Homeostasi nedir?
- 2 ile Bölünebilme Kuralı