Milgram Deneyi

21.11.2016 - 14:58

Kişinin otoriteye karşı itaatini test eden en önemli deney Milgram deneyidir. Milgram deneyi psikoloji açısından kayda geçmiş çok önemli bir çalışmadır. Milgram deneyi etik mi ya da etik olarak ne sorunlar doğuruyor bunlara girmeden deneyi görelim.

milgram deneyi

Öğrenci: (Öğretmene göre görünmeyen ancak işitilebilen sahne dışı bir ses): Ooo! Yapmayın! Çok fazla bu...

Öğretmen: (Oturduğu sıranın çevresinde dönerken başını sallayarak ) Yapamam. Adamı öldüremem. Çığlıklarını duymuyor musunuz?

Araştırıcı: Önceden de söylediğim gibi, akım acı verici olabilir, fakat...

Öğretmen: Fakat bağırıyor. Ne olacak ona? Dayanamayacağını söylüyor!

Araştırıcı: (Sabırlı ve doğal bir sesle) Deney devam etmenizi gerektiriyor öğretmen.

Öğretmen: Off, ama şey! Adamı hasta edemem... Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?

Araştırıcı: Öğrencinin hoşuna gider ya da gitmez; bütün sözcük çiftleri bitene kadar deneyi sürdürmek zorundayız.

Öğretmen: Sorumluluk kabul etmiyorum. Çığlık çığlıda adamcağız orada!

Araştırıcı: Öğretmen! Kesinlikle deneyi sürdürmeniz gerekiyor.

Öğretmen: (Kalan sözcüklere ilişkin olarak) Daha geride bir sürü var, yani demek istiyorum ki, eğer onlara yanlış yanıt verirse, daha pek çok var. Demek istiyorum ki, eğer, o beyefendiye bir şey olursa sorumlusu kim olacak?

Araştırıcı: Ona olacak her şeyden ben sorumluyum, devam edin lütfen.

Öğretmen: Peki (Sözcük dizelgesine bakar.) Sırada, "Yavaş yürü, kamyon, dans, müzik" var. Yanıtlayın lütfen. (Bir zırlama sesi öğrencinin yanıtını verdiğini gösterir) Yanlış! Yüz doksan beş volt. "Dans" (Zumm!)

Öğrenci: Bırakın beni. Kalbimden rahatsızım ben! (Öğretmen araştırıcıya bakar.)

Araştırıcı: Devam edin, lütfen.

Öğrenci: (Çığlık atarak) Bırakın beni! Burada tutmaya hakkınız yok. Bırakın beni bırakın, kalbimden rahatsızım, bırakın beni! (Öğretmen başını sallar, sinirli sinirli masa üzerinde tempo tutar.)

Öğretmen: Gördünüz mü bağırıyor. İşitiyor musunuz? Nasıl olur, bilmem ki!

Araştırıcı: Deney böyle olmasını gerekti...

Öğretmen: (Sözünü keserek) Biliyorum böyle beyefendi, fakat, yani.. Oh. Kendisine ne yapılmak istendiğini bilmiyor. Yüz doksan beş volta çıktı! (210, 225, 240, 255 voltlar elektrikli sandalyede oturan sözde öğrenciye verilerek deney 270 volta kadar sürer, bu noktada, öğretmen, açık bir rahatlama ile, sözcük çiftlerini bitirir.)

Araştırıcı: O sayfanın başına dönmek ve öğrenci hepsini doğru olarak öğreninceye kadar yinelemek zorundasınız.

Öğretmen: Ooo! Hayır! Adamı öldüremem ben! Voltajı artırmak zorunda olduğumu mu söyelemk istiyorsunuz? Hayır, beyefendi! Adam orada çığlık çığlığa! 450 voltu veremeyeceğim ona.

Araştırıcı: Deney devam etmenizi gerektiriyor.

Öğretmen: Bİliyorum beyefendi, biliyorum ama adam bağırıyor.

Araştırıcı: (Doğal bir vurgu ile) Önceden söylediğim gibi, acı verici olmalarına karşın...

Öğretmen: (Sözünü keserek) Ohooo! Adam-adam-adam çığlık çığlığa orada.

Araştırıcı: Devam edin, lütfen.

Öğretmen: “Yeşil-çayır, şapka, mürekkep, elma” Yanıtlayın, lütfen. (Daha fazla sessizlik. Öğretmen bir tepkide bulunmaksızın oturur.)

Araştırıcı: işlemlere devam et, lütfen, öğretmen.

Öğretmen: Üçyüzonbeş volt. Yanıt “ Mürekkep”tir. (Zummm)

Öğrenci: Aah, aahhh!

Öğretmen: (Tepkiyi duymaktan rahatlamış) Bir sonraki...

Öğrenci: Yanıtlamayı kesinlikle reddediyorum.

Öğretmen: Yanıt vermek zorundasınız. Yoksa ben şok vermek zorundayım. (Deney yanıt vermeyi reddeden bir denekle sürer ve sonunda inleme, sozlanma sesleri de gelmez olur. 375 voltta öğretmen ayağa kalkar. Artık yeter mi diyecek? Deneyi bırakıp gidecek mi? Araştırıcıya baş mı kaldıracak?)

Öğretmen: Sanırım adama bir şeyler oldu orada. Yanıt alamıyorum. Daha düşük voltajda çığlık atıyordu. Gidip ne yaptığına bir bakabilir misiniz, lütfen.

Araştırıcı: (Umursamaz ve sakin) Bir kez başladıktan sonra, hayır. Lütfen devam et, öğretmen.

Öğretmen: (Oturur, derin bir iç çeker) “Serin-gün, gölge, su, boya” Yanıtlayın, lütfen. Heyy iyi misin? İyi misin diyorum?

Araştırıcı: Lütfen devam et, öğretmen. Devam et lütfen. (Öğretmen düğmeye basar. Zumm!)

Öğretmen: (Araştırıcıya dönere) Adama bir şey oldu. (Geriye döner) Bir sonraki “Düşük-dolar, gerdanlık, ay, boya” (Geriye döner) Bir sonraki, “Düşük-dolar, gerdanlık, ay, boya” (Yine araştırıcıya dönerek) Adama bir şey oldu. Ona bir baksanız iyi olacak beyefendi. Ne yanıt veriyor, ne de sağlığından bir işaret.

Araştırıcı: Devam edin. Durmayın, lütfen!

Öğretmen: Tüm sorumluluğu üzerinize alıyorsunuz!

Araştırıcı: Doğru, sorumluluk benim. Lütfen devam et.

(Öğretmen elindeki dizelgeye döner, büyük bir hızla geri kalan sözcükleri okumaya başlar ve 450 volta kadar gelir.)

Öğretmen: Bu kadar!

Araştırıcı: Göstergedeki düğmeye basmaya devam, lütfen. Her yanlış yanıt için 450 volt düğmesini yani. Devam edin, lütfen.

Öğretmen: Fakat, ya adama bir şey olduysa?

Araştırıcı: Deney devam etmenizi gerektiriyor. Devam edin, lütfen.

Öğretmen: Adamın sağlığının hiçbir önemi yok mu?

Araştırıcı: Öğrenci ister ya da istemez...

Öğretmen: Ya adam orada ölmüşse, ne olacak? (Başı ile elektrikli sandalyenin bulunduğu odayı gösterir.) Yani, beyefendi, bana şoka dayanamayacağını söyledi. Kabalık etmek istemem, ama ona bir baksanız iyi olacak sanırım. Topu topu kapıdan içeri bir göz atacaksınız. Ne bir yanıt alabiliyorum, ne de bir ses geliyor. Adama bir şey olmuş olabilir, beyefendi.

Araştırıcı: Devam etmek zorundayız. Durmayın, lütfen.

Öğretmen: Yani ona ne vermeye devam etmemi istiyorsunuz? Dört yüz elli volt! Şimdiye kadar ne verdik?

Araştırıcı: Doğru. Devam edin. Sıradaki sözcük “Beyaz”

Öğretmen: (Çılgınca bir hızla) “Beyaz-bulut-at, kaya, ev” Yanıtla, lütfen. Yanıt “At” Dört yüz elli volt. (Zumm!) Bir sonraki sözcük “Çanta-boya, müzik, palyaço, kız” Yanıt “Boya” Dört yüz elli volt (Zumm!) Sıradaki sözcük “Kısa-tümce, film”

Araştırıcı: Özür dilerim, öğretmen. Deneyi burada kesmek zorundayız.

(Bütün bunları aynalı odadan gözlemekte olan Milgram, film makinasının sağından içeri girer.)

Milgram: Size Birkaç soru sormak istiyorum. (Yavaş yavaş ve sabırla öğretmene şokun ve çığlıkların gerçek olmadığını anlatarak onun deneyin havasından çıkmasını sağlar.)

Öğretmen: Yani, şok verildiği falan yok muydu? Gerçekten mi? Bunu duyduğuma sevindim işte. Canım sıkılmaya başlamıştı. Bırakıp çıkmak üzereydim.

(Son olarak, öğretmenin kuşkularını tümüyle giderebilmek için, zararsız, arkadaş canlısı, çocuksu görünümlü, Bay Wallace paltolu ve kravatlı olarak içeri girer. Coşkuyla içerdekileri selamlar. Dostça barışırlar ve deney sonra erer. )[1]

Milgram Deneyinin Seyri

1963 tarihinde Yale üniversitesinde gerçekleştirilen Milgram Deneyini özetlemek gerekirse: Deneyde temel olarak 3 kişi yer alır; Araştırıcı, Öğrenci ve Öğretmen (Katılımcı). Katılımcılar gazete ilanı ile 4.50 dolar karşılığı toplanmış ve deneyi tamamlamasalar bile ücretlerinin ödeneceği kendilerine vaat edilmişti.

Katılımcı bir öğrenme deneyine katıldığını düşünmekteydi. Deneyde katılımcıya diğer bir katılımcı olarak tanıtılan ama aslında çalışma ekibinden olan bir kişi daha bulunuyordu (sahte denek-öğrenci). Katılımcıyla sahte denek arasında hileli bir kura çekiliyor, sonuçta katılımcının her zaman “öğretmen”, sahte deneğin de “öğrenci” olması sağlanıyordu. Daha sonra çalışmacı, öğretmen rolünü alan katılımcıya, sahte deneğin deney boyunca yaptığı her yanlış için 15’er voltlarla artan elektrik uyaranı vermesi talimatı veriyordu. Katılımcıya 45 Voltluk bir akım verilerek bir demonstrasyon da yapılmaktaydı. Sahte denek sesinin rahatlıkla duyulabildiği fakat görülmediği diğer bir odada bulunmaktaydı ve elbette (katılımcının düşüncesinin aksine) aslında elektrik akımına maruz kalmıyordu. Prosedürün başlamasından önce sahte deneğin kalp hastalığı olduğuna ilişkin bilgi de verilmekteydi. Sahte denek standart olarak 75 Voltta inlemeye, 120 Voltta yüksek sesle şikayetlenmeye başlıyor ve 150 Voltta deneyin sonlandırılmasını talep ediyordu. Bu noktadan sonra sesler gitgide canhıraş hale gelmekte ve 285 Volttan sonra sahte deneğin sesi duyulmamaktaydı. Katılımcı durmayı talep ettiğinde ise, çalışmacı sırasıyla şu talimatları sıralamaktaydı:

“-Lütfen devam edin.

-Deney için devam etmeniz gerekiyor.

-Devam etmeniz kesinlikle çok önemli.

-Başka seçeneğiniz yok, devam etmek “zorundasınız”.

Katılımcı bu talimatlardan hepsi verildiğinde dahi durmazsa deney devam ediyor ve üç kere üst üste maksimum 450 Volt uyaranı verdiğinde deney sonlanıyordu. Milgram deneyen önce psikoloji yüksek lisans öğrencilerinden deneyin sonuçlarına ilişkin öngörüde bulunmalarını istemiş ve öğrenciler ortalama olarak katılımcıların %1,2sinin maksimum doza çıkacağını tahmin etmişlerdir. Deney ise katılımcıların %97‘sinin 150 Volt, %65‘inin maksimum doza çıkması ile sonuçlanmıştır. Daha sonra deney defalarca Avustralya, Almanya, Ürdün ve İspanya gibi farklı ülkelerde tekrarlanmış ve %61-65 arasında maksimum doz yanıtı elde edilmiştir. Deney sonrasında katılımcılar genel olarak itaat ederken yoğun emosyonel stres yaşadıklarını, buna karşın deneyin kendi gerçeklikleriyle yüzleşmelerine yardımcı olduğu için katılmaktan memnun olduklarını belirtmişlerdir. Deney sıradan insanların kendi vicdani değerleri ile çelişse bile otoriteye itaat etmeye ne kadar meyilli olduklarını göstermesi açısından sosyal psikoloji alanında çığır açmıştır. Deneyin çeşitli varyasyonları da otoriteye itaat konusunda açılım sağlamıştır. Örneğin: Deney Yale Üniversitesi değil, bağımsız bir kuruluş tarafından düzenleniyormuş gibi gösterildiğinde itaat oranı %47’ye düşmektedir. Deneğe ek olarak öğretmen rolünde diğer çalışmacıların bulunduğu ve itaat etmeyi reddettikleri varyasyonda deneklerin itaat oranları %10’a düşmüştür. Deneğin öğrenci rolündeki katılımcının elini tutması sağlandığında itaat oranları %30’a düşmüştür. Gözlemci odada bulunmayıp talimatları telefonla verdiğinde itaat oranları %30’a düşmüştür. Bu varyasyonlardan sırasıyla emrin otoritesi tartışılmaz bir kurum tarafından geldiğinde itaatin arttığı; emre uymayanların varlığında, talimat verenin ortamda bulunmadığında ve kurbanla temas sağlandığında itaatin azaldığı sonucuna varılabilir.

Milgram itaati “aracılık durumu” (agentic state) kavramı ile açıklar. İtaat halinde değilken birey otonom durumdadır ve eylemlerinden mesuldür. Aracılık durumunda ise mesuliyeti itaat ettiği otorite figürüne devretmişlerdir. Deneyden sonra katılımcılar deneyde yaptıklarının yanlış olduğunu bildiklerini ama bunun çalışmacının sorumluluğunda olduğunu düşündüklerini bildirmişlerdi ki Nuremberg yargılamalarında pek çok Nazi subayının yaptığı savunma da neredeyse aynıdır. Sıradan insanların %97‘sinin içinde birer Nazi subayı potansiyeli mi bulunmaktadır? Yürek yakan bir soru, değil mi? Başka deneylerle de gösterilmiştir ki ucunda sorumluluk olsun ya da olmasın insanlarda otoriteye itaat etme eğilimi bulunmaktadır. Örneğin Bickman’ın 1974 tarihli bir saha deneyinde insanların görevleriyle ilişkisiz bir konuda bekçi üniformalı çalışmacıya daha fazla itaat ettikleri, Bushman 1984 tarihli çalışmasında benzer paradigmada gençlerin daha az itaat ettikleri, Hofling’in 1966 tarihli çalışmasında ise hemşirelerin tanımadıkları bir doktor tarafından telefonla gelen talimat sonrasında bir ilacın maksimum dozunun iki katını uygulamayı kabul ettikleri gösterilmiştir.

Kaynaklar:

Bickman, L. (1974). The Social Power of a Uniform1 Journal of Applied Social Psychology, 4 (1), 47-61

Hofling CK et al. (1966) “An Experimental Study of Nurse-Physician Relationships”. Journal of Nervous and Mental Disease 143:171- 180.

Bushman, B. J. (1984). Perceived Symbols of Authority and Their Influence on Compliance1. Journal of Applied Social Psychology, 14(6), 501-508.


[1] “Hitler İsteseydi Tanımadığınız Birini Elektrik Sandalyesine Oturtur Ve Düğmeye Basar Mıydınız?” Yazan: Philip Meyer Çev.: Dr. Ali Dönmez


Etiketler:
  • psikoloji    
  • Yorumlar
    Yorum Yap