Eskiçağ Medeniyetleri
Tarihin seyrini anlamak için tarih öncesi de devirlerden başlamak gerekir. Eskiçağ medeniyetleri tarihte ortaya çıktığını bildiğimiz ilk uykarlıklardır. Şimdi Türkiye başta olmak üzere tarih açısından önemli eskiçağ medeniyetlerine göz atalım.
Eskiçağlarda Türkiye
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Anadolu, Avrupa ile Asya arasında bir köprü konumundadır. Bu özelliğinden dolayı Anadolu tarih boyunca birçok göç dalgalarına yol olmuş ve istilalara uğramıştır. Ayrıca Uygun iklimi ve verimli toprakları çok eskiden beri Anadolu'yu önemli yerleşim merkezlerinden biri haline getirmiştir.
Türkiye'de Tarih Öncesini Aydınlatan Merkezler
Türkiye'de tarih öncesi birçok eskiçağ medeniyeti var olmuştur. Bu medeniyetlerin kalıntılarına çeşitli yerlerde rastlanmıştır.
Eski Taş Devri
Bu dönemde Anadolu'daki yerleşim merkezleri Antalya yakınlarındaki Karain, Beldibi ve Belbaşı mağaraları, Gaziantep yakınlarındaki Dülük ve Antakya'daki Mağaracık'tır. Bu mağaralarda yapılan kazılarda Yontma Taş Devri'ne ait kalıntılar bulunmuştur.
Orta Taş Devri
Türkiye'de bu dönemin önemli yerleşim merkezleri Antalya çevresinde Beldibi, Göller yöresinde Baradiz, Ankara çevresinde Macunçay ve Samsun yakınlarındaki Tekkeköy'dür.
Yeni Taş Devri
Bu dönem Türkiye'de geniş bir alanda yaşanmıştır. Bunlar arasında Diyarbakır Çayönü, Gaziantep Sakçagözü, Konya Çatalhöyük önemli merkezlerdir.
Çayönü, Türkiye ve Güneydoğu Avrupa'da üretim ile ilgili ilk izlerin bulunduğu en eski yerleşim yeridir. Burada, bıçak ve tahıl öğütme taşları bulunmuştur. Çatalhöyük insanlık tarihinin ilk şehir yerleşmesi olarak kabul edilmektedir.
Kalkolitik Devri
Çanakkale Truva, Denizli Beycesultan, Burdur Hacılar, Yozgat Alişar, Çorum Alacahöyük, Van Tilkitepe bu dönemin önemli yerleşim merkezleridir.
Tunç Devri
Tunç Devri Türkiye'de Eski Tunç (bakır), Orta Tunç ve Yeni Tunç Devri olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır. Eski Tunç veya Bakır Devri Anadolu'da tarihi devirlere geçiş dönemidir. Bu dönemde Asurlular Anadolu'da koloniler kurmuşlardır. Böylece Türkiye ile Asur ülkesi arasında canli bir ticaret başlamıştır.
Yazı bu dönemde Asurlu tüccarlar tarafından Orta Anadolu'ya girmiş, böylece Anadolu'da tarihi devirler başlamıştır. (M.Ö. 2000-1800). İlk yazılı belgeler Kayseri civarındaki Kültepe'da bulunan ticari ve hukuki tabletlerdir. Bu tabletler, çivi yazısı ile yazılmıştır. Bu dönemde Asurlular tarafından Anadolu'da kurulan pazarlara Karum denmiştir.
M.Ö. III. bin yılda Anadolu'da Hattiler tarafından meydana getirilen gelişmiş kültür vardı. Hattiler Hititlerden önce Türkiye'de ilk siyasi birliği kurarak parlak bir kültür oluşturmuşlar ve Hititlere öncülük etmişlerdir.
M.Ö. Binden M.Ö. VI. Yüzyıla Kadar Türkiye
Millatan önce 1000 yılından milattan önce VI. yüzyıla kadar Anadolu'da çok önemli eskiçağ medeniyetleri kurulmuştur.
Hititler
Hititlerin M.Ö. XX. yüzlyıllarda Kafkaslar yoluyla Anadolu'ya geldikleri sanılmaktadır. Orta Anadolu'ya yerleşen Hattilerle kaynaşarak güçlü bir medeniyet kurmuşlardır. Hititlerin siyasi tarihleri üç bölümden oluşmuştur.
1. Eski Devlet (M.Ö. 1800-1400)
Devletin başkendi Hattuşaş'tır. Bu dönemde Babil zaptedilmiş ve Hititler, Mezopotamya uygarlığı ile doğrudan temasa geçmişlerdir.
2. Yeni Devlet (M.Ö. 1400-1200)
Hititler bu dönemde gelişmeye devam etmişler ve Anadolu'daki çeşitli krallıkları egemenlik altına almışlardır. Bu dönemin en önemli olayı Hititler ve Mısırlılar arasındaki Kadeş Savaşı'dır. Savaşın nedenleri; iki devletin birbirle rakip duruma gelmeleri ve Kuzey Suriye topraklarına egemen olmak istemeleridir. M.Ö. 1296 yılında başlayan savaş 16 yıl sürdü. Savaş süresince taraflar birbirlerine üstünlük sağlayamadılar. Asurların güçlenerek Ön Asya'da tehlikeli olmaya başlamaları üzerine iki devlet Kadeş Antlaşması'nı imzaladı (1280). Buna göre; Mısırlar Kuzey Suriye'yi Hititlere bırakacak ve iki devlet birbirlerine yardım edecekti.
Not: Kadeş Antlaşması tarihte bilinen ilk yazılı antlaşmadır.
Hitit Devleti M.Ö. XII. yüzyılda meydana gelen Ege göçleri sonunda yıkılmıştır.
3. Geç Hitit Şehir Devletleri
Ege göçleri sonunda Hitit Devleti'nin yıkılması üzerine Hititlerin bir kısmı Güneydoğu Anadolu'ya çekilerek şehir devlerleri kurdular. Siyasi hayatta etkili olamayan Malatya, Kargamış, Zincirli, Karatepe gibi Geç Hitit Şehir Devletleri Asurlular tarafından ortadan kaldırılmıştır (M.Ö. 700). Daha sonra Pers istilası başlamış ve bu devletler tamamen yok olmuşlardır.
Hititlerde Devlet Yönetimi
Hititlerin başında büyük kral ünvanını taşıyan hükümdar bulunuyordu. Krallık babadan oğula geçmekteydi. Kral aynı zamanda başkomutan, başyargıç ve başrahipti. Kralın yanında Pankuş denilen bir tür asiller meclisi de yönetimde söz sahibiydi. İlk zamanlarda kralın yetkileri meclis tarafından sınırlandırılmıştı. Ancak imparatorluk döneminde miclisin yetkisi azalmıştır.
Kraldan sonra devlet yönetiminde en yetkili kişi Tavananna denilen kraliçeydi. Tavananna kral sefere çıktığı veya oğlu küçük yaşta kral olduğu zaman devlet işlerini yürür, dini törenlere başkanlık ederdi.
Hitit devlet yönetiminin temelini feodal tımar sistemi oluşturmaktaydı. İlk zamanlarda fethedilen toprakların yönetimi prenslere verilmiş, böylece küçük krallıklar ortaya çıkmıştır. Yeni krallık zamanında feodal beylikler kaldırılmış, yerine valiler gönderilmiştir. Böylece devletin merkezi otoritesi güçlenmiştir.
Hititlerde Ordu
Hititlerin ilk zamanlarında daima ordu yoktu. Eli silah tutan bütün erkekler asker sayılırdı. Ancak Hititlerin dört tarafından düşmanla sarılmış olması ve beyliklerin sık sık ayaklanmaları sonucunda imparatorluk döneminde sürekli ordu kurulmuştur.
Hitit ordusunun büyük kısmı yaya askerlerden oluşuyordu. Asiller kendilerine verilen toprakların gelirleriyle asker beslemek ve savaşlarda yer almak zorundaydılar. Hititler bazen ücretli askerlerden de faydalanmışlardır.
Hititlerde Hukuk
Hitit hukuk sistemi Sümer kanunlarından etkilenerek hazırlanmıştır. Sümerlerde olduğu gibi Hititlerde de mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır.
Hititler aile ve ceza hukuklarına büyük önem vermişlerdir. Hitit medeni kanununda evlilik resmi bir sözleşme olarak kabul edilmiştir. Ceza hukukunda Hitit kanunları Hammurabi ve Asur kanunlarına göre daha yumuşaktı. Kısas esası yerine fidye yöntemi uygulanıyordu. En ağır suç devlete başkaldırmaktı.
Hititlerde Din ve İnanış
Hititlerin dini çok tanrılıydı. Kendi Tanrılarından başka Anadoludaki diğer medeniyetlerin de tanrılarına tapmışlardır. Bu yüzden yaşadıkları dönemde Hititlerden dolayı Anadoluya Bİn Tanrı İli denmiştir.
Sosyal ve Ekonomik Hayat
Hititlerde toplum bazı sosyal sınıflara ayrılıyordu. Bunlar yöneticiler, rahipler, namralar (yarı köle yarı hür) ve kölelerdi.
Bu sınıfların sahip oldukları haklar yazılı kanunlara dayanıyordu. En yüksek tabakayı kral ve soylular oluşturuyordu. Sosyal tabakanın en altında yer alan kölelerin mülkiyet hakları vardı. Bedel ödeyerek hürler sınıfına geçebiliyorlardı..
Hititlerde vatandaşın devlete karşı üç temel sorumluluğu vardı: Askerlik yapmak, üretimde bulunmak ve angarya hizmetinden çalışmak.
Hitit ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktaydı. Topraklar tanrıların ve kralların malı kabul edilirdi. Hititlerin tarım ve hayvancılığı koruyan kanunları vardı. Anadolu'da tımar sistemini ilk kez Hititler uyguladılar. Hititlerde maden işlemeciliği ve kumaş dokumacılığı da gelişmiştir.
Asur kolonileri döneminde kullanılan ticaret yolları Hititler zamanında daha işlek duruma gelmiştir. Bu yollar Anadolu'yu Suriye, Mezopotamya ve İran'a bağlamaktaydı.
Hititlerde Yazı, Dil ve Edebiyat
Hititler kilden yapılmış tabletler üzerinde Mezopotamya'dan aldıkları çivi yazısını, taş anıtlar üzerinde ise çoğunluka kendilerine ait olan resimli yazıyı (hiyeroglif) kullanmışlardır.
Hititler, Mezopotamya edebiyat eserlerin etkisi altında kalmışlar, bu eserleri kendi dillerine çevirmişlerdir. Gılgamış ve Kumarbi destanları bunlar arasındadır. Mezopotamya efsanelerinin Yunanlılara aktarılmasında Hitit edebiyatı aracılık rolü görmüştür.
Hititler tarih yazıcılığına önem vermişlerdir. Tarihi önemli olaylar her yıl kaydederek Anallar (Yıllıklar) meydana getirilmiştir. Anallarda başarılar kadar yenilgilerin de yazılmasından çekinilmemiştir. Olaylar tanrılara hesap verme düşüncesiyle yazıldığı için doğru olarak kaleme alınmıştır.
Hititlerde Bilim ve Sanat
Hititlerde sanat Mezopotamya'nın etkisi altında gelişmiştir. Ancak özellikle mimaride Anadolu'ya özgü bir üslup geliştirmişlerdir. Şehirlerin etrafını surlara çevirmişler, saray ve tapınaklar inşa etmişlerdir.
Hititler heykelcilik ve kabartmacılıkta da hayli ilerlemişlerdir. Yazılkaya ve İvriz kabartmaları Hitit kabartma sanatın en önemli eserleridir. Hititler şehir ve saray kapılarını sfenksler, arslan heykelleri ve resimlerle süslemişlerdir.
Hititler seramik yapımında, maden ve taş oymacılığında önemli eserler meydana getirmişlerdir. Altın, fildişi, cam ve demir biblolar el sanatlarının gelişmiş olduğunu göstermektedir.
Frigyalılar
Frigyalılar M.Ö. XII. yüzyılda Hititlerin yıkılmasına yol açan göçler sırasında boğazlar yoluyla batıdan Anadolu'ya gelmişlerdir. Eskişehir, Afyonkarahisar ve Ankara yörelerine yerleşmişlerdir. Bu bölge M.Ö. 1000 yıllarından itibaren Frigya olarak anılmıştır.
M.Ö. 750'den sonra güçlü bir devlet kurdular. Devletin kurucusu Gordios, başşehri Polatlı yakınlarındaki Gordion'dur. Kral Midas Dönemi'nde Frigyalılar bütün Orta ve Güneydoğu Anadolu'ya egemen oldular.
Frigyalılar Devleti Karadeniz'in kuzeyinden gelen Kimmerlerin saldırılarıyla yıkılmıştır (M.Ö. 676). Frigler M.Ö. 600'lerde Lidya Krallığı'nın egemenliğine girmişlerdir.
Devlet Yönetimi
Frigyalılar önceleri beylikler halinde yaşarken daha sonra krallıkla yönetilmişlerdir. Frig kralları genellikle Gordios veya Midas adlarıyla anılırdı. Hitit, Frig ve Urartu kralları özellikleri bakımından Mezopotamya krallarını andırıyorlardı.
Frigya ordusu genellikle veya askerlerden oluşuyordu ve sistem olarak Hitit ordusuna benziyordu
Din ve İnanış
Frigyalılar ziraatçı bir kavim olduklarından dini inanışlarında bunun etkisi görülür. En büyük tanrıları toprak ve bereket tanrıçası Kibele'dir. Frigyalıların dini inançlarında Hitit etkisi görülür.
Sosyal ve Ekonomik Hayat
Frigya'da halk, Hititlerde olduğu gibi sınıflara ayrılmıştı. Frigya'da ekonominin temeli tarım ve hayvancılığa dayanıyordu. Bu yüzden Frigyalıların tarımı korumak için ağır kanunları vardı. Bu konulara göre bir öküz kesmenin veya bir sabah kırmanın cezası ölümdü.
Frigyalılarda dokumacılık gelişmişti. Tiftik keçesinin kılından üretilen dokumalar ile tapetes adını taşıyan halı ve kilim üretimi yaygındı.
Frigya en eski yol kavşaklarının üzerinde bulunduğu için özel bir önem kazanmıştır. Gordion gibi büyük şehirlerde gelişmiş bir aydın tabakası, tüccar ve esnaf sınıfları vardı. Maden işçiliğinde de ilerleyen Frigyalılar ürettiklerini başka ülkelere satıyorlardı.
Yazı, Dil ve Edebiyat
Frigyalılar ilk zamanlarında Hitit sanatın, daha sonraları Yunan sanatının etkisinde kalmışlardır. Frig mimarisi zamanla kendine özgü bir üslup kazanmıştır. Ölüleri gömdükleri kaya mezarlarının ve anıtların ön yüzlerinde gelişmiş kabartmalar bulunur. Eskişehir yakınlarındaki Midas'ın Mezarı Frigyalıların en ünlü kaya mimarilerindendir.
Frigyalılar mimaride olduğu kadar madencilik ve ağaç oymacılığında da çok ilerdeydiler. Tahta işçiliği, dokuma ve kilimcilikteki desen ve teknikleriyle Yunan sanatını etkilemişlerdir.
Lidyalılar
İlkçağ'da Gediz ve Küçük Menderes nehirleri arasında kalan bölgeye Lidya, burada yaşayanlara da Lidyalılar denmiştir. Hint - Avrupalı bir kavim olan Lidyalılar bu Anadolu'ya doğudan gelmişlerdir. Bir dönem Hititlerin ve Frigyalıların egemenliği altında yaşayan bu topluluk Frigyalıların yıkılmasından sonra Kral Giges zamanında bağımsız bir devlet kurdular (M.Ö. 687).
Başkenti Sardesdir. Kimmerlere karşı Asurlularla işbirliği yapmışlar ve bunun sonucunda Kral Yolu Asur'a kadar uzanmıştır.
Son kralları Krezüs zamanı Lidyalıların en parlak dönemi olmuştur. Bu dönemde başkent Sardes önemli bir kültür ve sanat merkezi haline gelmiştir. Lidya Devleti Ege Denizi'ne çıkmak isteyen Persler tarafından yıkılmıştır (M.Ö. 546).
Devlet Yönetimi
Lidya krallıkla yönetiliyordu. Lidyaların yönetim anlayışında İyonya etkisi görülmekteydi. Yönetimde kralların yanında tüccarların ve asillerin önemli bir rolü vardı.
Lidyalılar orduya çok önem vermediler. Zengin oldukları icin ücretli askerler kullandılar. Ancak bu ücretli askerler vatan sevgisi taşımadıkları için savaşlarda başarılı olamadılar. Bu durum Lidyalıların yıkılmasını hızlandırdı.
Din ve İnanış
Lidyalılar için tanrıça Kibele çok önemliydi. Lidyalılar din konusunda da İyonya etkisi altında kalmışlardı. Artemis, Zeus ve Apollo gibi Yunan tanrılarına tanrılarına tapıyorlardı. Lidyalılar Frigyalılarda olduğu gibi kral ve asillerin ölülerini tümülüs adı verilen tığma toprakların altındaki odalara gömerlerdi. Lidya kral mezarlığı Sardes yakınlarındaki Bintepeler yöresindedir.
Sosyal ve Ekonomik Hayat
Lidya ekonomisi ticarete dayanıyordu. Sosyal tabakalar içinde zengin ve asiller üst sırada yer alıyordu. Krallar ticaretin doğru işlemesine önem verirlerdi.
Lidyalılar ticareti geliştirmek için Efes'ten başlayıp Mezopotamya'ya kadar uzanan Kral Yolu'nu yaptılar. M.Ö. 700'lerde parayı icat ettiler. Değiş - tokuş sisteminden paraya dayalı bir alış veriş düzeninde ticaret yapmak oldukça kolaylaştı. Ayrıca Lidya'da önemli altın madenleri vardı. Deniz ticareti Fenikelilerin kontrolü altında olduğu için Lidyalılar daha çok kara ticaretine önem verdiler.
Lidyalılarda Yazı, Dil ve Edebiyat
Lidyalılar Fenike alfabesinden aldıkları 26 harflik bir alfabe kullanmışlardır. Lidya sarayı felsefecilerin görevlendirildiği bir kültür merkezi gibiydi. Ünlü masalcı Ezop Lidya kralından maaş alıyordu.
Lidya Bilimi ve Sanatı
Lidya'da mimarisi oldukça gelişmişti. Sardes'teki kral mezarlarındaki taş işçiliği kusursuzdur. Lidyayılar altın işleme konusunda uzmandılar. Kuyumculuk oldukça gelişmişti. Lidya heykelcilikte Yunanlıların etkisinde kalmışlardı. Lidya'da ayrıca dokumacılık sanatı oldukça gelişmişti.
İyonyalılar
İyonya, İzmir ile Büyük Menderes nehri arasında kalan kıyı bölgenin adıdır. M.Ö. XII. yüzyılda Yunanistan'da yaşayan Akalar göçler sonucunda bu bölgeye geldiler. Batı Anadolu kıyılarında Milet, Efes, Foça, İzmir gibi şehir devletleri kurdular. Bu şehir devletleri kısa zamanda birer ticaret ve sanat merkezi haline gelmiştir.
Lidyalılar, İyonyalıların Anadolu ve Ön Asya ile ticaret yapmalılarına engel olmuşlardır. Bunun üzerine İyonyalılar deniz ticaretine yönelmişler ve kurdukları kolonilerle bugünkü birçok yerleşim yerinin temelini atmışlardır.
M.Ö. VII. yüzyılda Lidya'nın egemenliğine giren İyonya şehir devletleri daha sonra Pers İmparatorluğu'na bağlanmıştır.
İyonya Devlet Yönetimi
Herbiri bağımsız bir devlet olan İyon şehirleri önce krallar, M.Ö. 500 yıllarından itibaren asillerin kurduğu oligarşik hükümetler ve en son olarak da demokratik hükümetler tarafından yönetilmiştir. M.Ö. VIII. yüzyıldan itibaren Lidya tehlikesi başgösterince, devletin başına tiran adı verilen güçlü liderler geçmiştir. İyonlar güçlü askeri filolara sahipti.
İyonyalılarda Din ve İnanış
Diğer Anadolu medeniyetlerinde olduğu gibi İyonlarda da din çok tanrılıydı. İyonlar tanrılarını insan şeklinde düşünmüşlerdir. Hem Yunan hem Anadolu tanrılarına tapan İyonlarda önemli tanrılar Zeus, Athena ve Artemis'ti.
Sosyal ve Ekonomik Hayat
İyonya'da halk daha çok ticaretle uğraşmaktaydı. Bu yüzden halk oldukça zengindi. Efes ve Milet en önemli ticaret merkezleri haline gelmiştir.
Denizcilikte ileri gitmiş olan İyonyalılar Kral Yolu'nda egemenliğin Lidyalılarda olması üzerine Akdeniz, Marmara ve Karadeniz kıyılarında ticaret amacıyla koloniler kurdular. Sinop, Samsun, Trabzon bunların en tanınmışlarıdır.
Yazı, Dil ve Edebiyatı
İyonyalılar Frigyalılar vasıtasıyla öğrendikleri Fenike alfabesini kullandılar. İyonyalılar alfabenin batıya aktarılmasını da sağlamışlardır. Yunanlılar Fenike alfabesinden alınan çeşitli Yunan alfabeleri içinde en çok İyon alfabesini kullanmışlardır.
İyonyada Bilim ve Sanat
Anadolu'da bilim faaliyetleri İyonya'da en yüksek noktasına ulaşmıştır. İyonya'da bilimin gelişmesinde etkili faktörler şunlardır:
- Denizcilikte uğraşan İyon şehirlerinin zenginleşmesi
- Uygarlıkların kesişme noktasında bulunması
- Bilimle uğraşanların zenginler tarafından desteklenmesi
- Ön Asya'dan gelen ticaret yollarının bitiş noktasında bulunması
- Siyasi birliğin olmaması
İyon medeniyeti her alanda Yunan medeniyetini etkilemiş ve bir anlamda Avrupa medeniyetinin temelini oluşturmuştur.
Miletli Tales M.Ö. 28 Mayıs 585 tarihli güneş tutulmasını önceden hesaplayabilecek kadar matematik ve astronomi bilginiydi. Pisagor ilk kez dünyanın yuvarlak olduğunu ileri sürmüştür.
İlk deneyi yapan Anaksimandes, kilit ve anahtarı bulan Teodorus, bilimsel manada ilk astronom olan Anaksogaros, atom sözcüğünü bugünküne yakın bir biçimde ilk kez kullanan Demokritus, ünlü bir filozof olan Diyojen, tıbbın temelini atan hipokrat, tarhin babası sayılan Heredot İyonyalıdır.
İyonya'da özgür düşüncesinin varlığı felsefenin doğmasını sağlamıştır.
İyonlarda mimari oldukça gelişmişti. M.Ö. VI. yüzyılda İyon nizamı denilen bir yapı tarzı ortaya çıkmıştır. Artemis ve Apollo tapınakları İyon mimarisinin en güzel örneklerindendir. İyonlar heykeltıraşlıkta da büyük bir başarı göstermişler, mermerden güzel ve gerçekçi bir stille heykeller yapmışlardır.
Urartular
Urartu Devleti önceleri beylikler halinde yaşayan Asya kökenli Hurri kabileleri tarafından M.Ö. XI. yüzyılda Van gölü ve çevresinde kurulmuştur. Başkenti Tuşpa (Van)'dır.
Urartular yaklaşık 200 yıl boyunca Doğu Anadolu'ya hakim oldular. Bu bölgenin egemenliği için Asurlular ile devamlı savaşlar yaptılar.
Urartu Devleti Kafkaslar'dan gelen Kimmer ve Saka (İskit) akınlarıyla sarsıldı. Urartular M.Ö. 600'lerde Medlerin Anadolu'yu istilası sırasında yıkılmışlardır.
Urartularda Devlet Yönetimi
Krallıkla yönetilen Urartu Devleti eyaletlere ayrılmıştı. Her eyalette başkentte atanan valiler görev yapıyorlardı. Urartuların ilk zamanlarında devlet kralların zayıflamasından dolayı feodal bir yapıya sahipti.
Din ve İnanış
Urartuların dinleri çok tanrılıydı. Yerli tanrıların yanında Mezopotamya, Hitit ve İran tanrılarına da tapıyorlardı. En başta gelen tanrıları savaş tanrısı Haldi idi.
Urartular tanrıları için tapınaklar inşa etmişlerdir. Krallarını sert kayalara oydukları mezarlara gömmüşlerdir. Ölümden sonraki hayata inanan Urartular bu inançlarının etkisiyle mezarlarını oda ve ev biçiminde yapmışlar, mezarlara ölüyle beraber değerli eşyalarını da koymuşlardır.
Sosyal ve Ekonomik Hayat
Urartu halkının büyük kısmı hayvancılık, bir kısmı da ziraat, bağ ve bahçecilikle uğraşmışlardır. Sulama kanalları ile toprak zenginleştirilmiştir. Dışarıdan zanaatkarlar, taş ustaları ve maden ustaları getirilerek yeni kurulan şehirler imar edilmiştir.
Maden işlemeciliğinde oldukça ilerleyen Urartular Ön Asya'nın gerçek maden ustaları olmuşlardır.
Yazı, Dil ve Edebiyat
Urartuların dili Ural - Altay dillerine benzemektedir. Türkçeye benzeyen Urartu dili sabit köklere takılar eklenerek kullanılmıştır. Urartular Asurlulardan aldıkları çivi yazısını kullanmışlardır. Çivi yazısının yanında hiyeroglif yazısını da kullanmışlardır.
Bilim ve Sanat
Urartular mimarlıkta çok ileri bir düzeye ulaşmışlardı. Özellikle sarp kayalara oyulmuş kaleler, saraylar, tapınaklar ve su kanalları günümüze kadar gelmiştir. Van'da Van Kalesi, Çavuştepe, Erzincan'da Altıntepe bu kalelerden bazılarıdır.
M.Ö. VI. Yüzyıldan M.S. XI. Yüzyıla Kadar Türkiye
Hititler, Firgler ve İyonlar gibi çeşitli eskiçağ medeniyetinden sonra Türkiye topraklarına birçok imparatorluk hakim olmuştur.
1. Persler Dönemi
İran'da kurulmuş bir imparatorluk olan Persler M.Ö. 543'te Lidyalıları mağlup ederek Anadolu'ya egemen oldular. Persler Anadolu'yu eyaletlere (satraplık) ayırarak yönettiler.
Persler kültürel yönden Andolu'da fazla etkili olamadılar, hatta az da olsalar Anadolu kültürünün etkisinde kaldılar. Bu durumun bir nedeni Anadolu'da yüksek bir uygarlığın varlığıdır.
Persler Andolu'da siyasi istikrarı sağladılar, ticaret yollarını yeniden işlek haline getirdiler. Bu da ticaretin gelişmesini sağlamıştır.
Anadolu'daki Pers egemenliğine Büyük İskender son vermiştir (M.Ö. 333).
2. İskender İmparatorluğu Dönemi
M.Ö. VII. yüzyılda Yunanistan'ın kuzeyinde kurulan Makedonya Devleti, II. Filip Dönemi'nde Balkanların büyük bir kısmını ve Yunanistan'ı hakimiyeti altına alarak Helen Birliği'ni kurdu. II. Filip'in yerine geçen oğlu Büyük İskender, Persleri ilk defa yenerek Anadolu'ya egemen oldu (M.Ö.334). Asya Seferi'ni sürdüren Büyük İskender; Suriye, Filistin ve Mısır'ı ele geçirdi. Doğuda Hindistan'a kadar ulaştıktan sonra geri dönüşünde öldü (M.Ö. 323). İskender'in ölümünden sonra imparatorluk parçalandı.
Büyük İskender'in Asya seferi sırasında Eski Yunan medeniyeti ile Doğu medeniyetleri birbirini etkilediler. Bu karşılıklı etkilenme sonucunda ortaya çıkan medeniyetine "Hellenistik Medeniyeti" adı verilmiştir.
M.Ö. 330 - 30 yılları arasında devam eden Hellenizm Dönemi'nde en çok pozitif bilimlerde ilerleme olmuş, tarih, felsefe, matematik, astronomi, coğrafya ve tabiat bilimlerinde gelişmeler meydana gelmiştir.
Not: Hellenizm Medeniyeti'nin doğmasında Yunan, Anadolu, Mezopotamya, İran ve Mısır Medeniyetlerinin etkisi olmuştur.
İskender İmparatorluğu'nun parçalanmasıyla;
- Makedonya'da Antigonitler Krallığı
- Trakya ve Batı Anadolu'dan Hindistan'a kadar olan yerlerde Selevkoslar Krallığı
- Mısır'da Ptolemeler Krallığı kurulmuştur.
M.Ö. 280'de Selevkos'un ölümünden sonra Anadolu'da yeni krallıklar ortaya çıktı. Bunlar, Kuzeybatı Anadolu'da Bitinya, Karadeniz'in Güney kıyılarında Pontus, Orta Anadolu'da Kapadokya ve Kuzeybatı Anadolu'da Bergama krallıklarıdır. Bunların en önemlisi Bergama Krallığı'dır.
Bergama ve Bitinya Krallıkları Yunan, Pontus Krallığı da doğu uygarlıklarının temsilcisi olmuştur. Hellenistik Dönem boyunca (M.Ö. 300 - 30). Bergama, Milet ve Efes dünyanın başlıca kültür merkezleri durumuna gelmiştir.
Bergama Krallığı'nda bilim, sanat ve edebiyata büyük önem verilmiş, Bergama, Asklepion Sağlık Merkezi ve 200.000 cilt kitaba sahip kütüphanesiyle dünyanın önemli sağlık ve kültür merkezlerinden biri olmuştur. Bergama Krallığı zamanında kendi adlarını taşıyan, koyun ve keçi derilerinden parşömen kağıdı icat edilmiş, bu sayede birçok eser günümüze kadar gelebilmiştir. Bu dönemde saraylar, tapınaklar ve tiyatrolar inşa edilmiştir. En önemlisi Almanlar tarafından Berlin'e götürülen Zeus Tapınağı'dır.
3. Roma İmparatorluğu Dönemi
Romalıların anavatanı İtalya yarımadasıdır. Roma İmparatorluğu'na ismini veren Roma şehri Latinler tarafından kurulmuştur (M.Ö. 753).
Başlangıçta krallıkla yönetilen Roma daha sonra cumhuriyet ve en son olarak imparatorluk ile yönetildi. Aristokratik bir özellik gösteren cumhuriyet devrinde Roma büyük bir gelişme göstererek doğuda Fırat nehrine batıda Atlas Okyanusu'na kadar bütün Akdeniz çevresini egemenliği altına almıştır.
Roma Dönemi'nin en önemli özelliklerinden biri de Oniki Levha Kanunları'dır. Roma hukuku, birçok devletin hukukun temelini oluşturmuştur. Patrici - Plep mücadelesi sırasında Yunan kanunları ve Roma geleneklerinin de etkisiyle Oniki Levha Kanunları hazırlanmıştır.
Romalılar Yunanlılardan alfabeyi alarak günümüzde kullanılan Latin alfabesini oluşturulmuşlardır. Ayrıca, Yunan eserlerini de bazı değişikliklerle geliştirmişlerdir. Mısırlılar tarafından bulunan güneş yılına göre yapılmış takvime Romalıların da katkısı oldu. Roma İmparatoru Cesar, Julien takvimini yaptı. XVI. yüzyılda Papa XIII. Gregor Miladi Takvimi bugünkü haline getirmiştir (1582).
Roma İmparatorluğu Hristiyanların ortaya çıkmasından sonra yayılmasını önelemek için sert önlemler aldı. Ancak Halk arasında Hristiyanlığın yayılmasına engel olamadı. 313 yılında Milano Fermanı'yla Hristiyanlık serbest bırakılmış ve381 yılında da Roma'nın resmi dini olarak kabul edilmiştir.
M.S. III. yüzyılda gücünü kaybeden Roma, Kavimler Göçü'nün etkisiyle parçalandı (395). Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında yıkılmıştır.
Roma İmparatorluğu Dönemi'nde Anadolu, bayındır bir haline geldi. Anadolu şehirleri büyüdü ve gelişti. Romalılar şehirlerde stadyumlar, agoralar, tiyatrolar, hamamlar ve büyük kütüphanaler yaptırmışlardır.
Romalılar, sanat alanında en çok mimaride varlık göstermişlerdir. Ülkemizde Romalılardan kalma eserler olarak İstanbul'da Bozdoğan Kameri ve Çemberlitaş, Ankara'da Avgustus Tapınağı ve Roma Hamamı ile Antalya'da Aspendos Tiyatrosu bulunmaktadır.
Romalılar Dönemi'nde Anadolu'da nüfus arttı, tarım ve ticaret gelişti. Ticareti geliştirmek için yeni yollar yaptılar. Romalılar, ihtiyaç duydukları ürünleri Anadolu'dan sağladılar. Tahıl, hayvan ürünleri, yünlü ve altın işlemeli dokumalar, zeytinyağı, incir ve üzüm Anadolu'dan Roma'ya ihraç edilmiştir.
4. Bizans İmparatorluğu
Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasından sonra merkezi İstanbul olan doğu kısmında Bizans İmparatorluğu denilmiştir.
Bizans zaman içinde Hellenistik doğu kültürünü benimsedi. Katolik mezhebine bağlı Batı Roma'nın aksine Ortodoks mezhebini benimsemesi Batı ve Doğu Roma'nın birbirlerinden uzaklaşmalarına yol açtı.
Bizans İmparatorluğu 12 değişik sülale tarafından yönetildi. İmparator başkomutan, başyargıç ve yasa koyucuydu. Kilise imparatora bağlı idi. Ortodoksların dini lideri patrik imparator tarafından atanıyordu. Bu durum Avrupa'daki kilise ve papanın krallar üzerindeki baskısını göstermektedir. Bizans İmparatorluğu'nda yönetimde imparatora danışmanlık yapan senato vardı.
En parlak dönemini Justinianos döneminde yaşayan Bizans, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından ortadan kaldırılmıştır.
İstanbul, Bizans Dönemi'nde önemli bir kültür sanat merkezi haline geldi. 532 - 539 yılları arasında inşa edilen Ayasofya Kilisesi dünya tarihinin önemli eserleri arasında yer aldı. Aya irini, Hora, Sergios ve Baküs Kiliseleri, Binbirdirek ve Yerebatan Sarnıçları İstanbul'daki Bizans eserleridir. Ayrıca Fethiye Camii, Efes'teki St. John Bazilikası ve Güney Anadolu'daki Alahan Manastırı Bizans mimarisinin dikkat çekici örnekleridir.
Mezopotamya Medeniyeti
Mezopotamya medeniyeti tarihin gördüğü en eski ve köklü medeniyetlerden biridir. Bu bölgede birçok eskiçağ devleti kurulmuştur.
İlkçağlarda Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki bölgeye Mezopotamya adı verilmiştir. Mezopotamya; topraklarının verimli, ikliminin elverişli olması ve istilalara açık olmasından dolayı, tarih boyunca çeşitli kabilelerin istilasına uğramıştır. Bu bölgede kurulan en önemli uygarlıklar; Sümerler, Akadlar, Babilliler, Asurlular ve Elamlılar tarafından oluşturulmuştur.
1. Sümerler
Sümerler, Asya kökenli bir kavim olup M.Ö. IV. binde Ön Asya'ya gelerek Asağı Mezopotamya'ya yerleştiler. Mezopotamya'nın siyasi tarihi Sümerlerle başlamıştır. Başlangıçta kurulan köy ve kasabaların büyümesiyle şehirler ortaya çıktı. Şehirler (site), tapınağın etrafındaki evlerden meydana geliyordu. En önemli şehir devletleri Ur, Uruk, Kiş, Legaş, Eridu ve Umma'dır.
Sümer tarihinde rahipler devlet yönetimini ele geçirerek halkı soymaya başladılar. Bu gelişme üzerine halk ayaklandı. İhtilali yöneten Urukagina iktidarı ele geçirerek rahiplerin yönetimine son verdi. Urukagina'dan sonra Ummalılar, sınırlarını İran Körfezi'nden Anadolu ve Akdeniz'e kadar genişleterek Ön Asya'da ilk imparatorluğu kurdular. Ancak bu imparatorluk fazla uzun sürmedi. Sümerler, Akad Kralı Sargon tarafından ortadan kaldırıldı. Sümerlerin siyasi varlığına kesin olarak Elamlılar spn verdiler. Ancak Sümerlerin medeniyeti, Mezopotamya'da kurulan diğer devletler tarafından devam ettirilmiştir.
2) Akadllıar
Sümerlerden sonra Mezopotamya'ya Sami ırkından birçok kavim gelip yerleşti. Bunlardan ilk gelenler Akadlılardır. Akadlılar, M.Ö. IV. binde Arabistan'dan gelerek Fırat boylarına yerleştiler.
Akadlılar, Elam, Asur, Doğu Anadolu'nun bazı bölgelerini ve Akdeniz'i fethederek İlkçağ'da büyük bir imparatorluk kurdular.
Çeşitli kavimlerden oluşan Akad İmparatorluğu, iç isyanlar ve dış düşmanların saldırılarıyla parçalandı. M.Ö. 2150'lerde kuzeyden gelen Gutiler Akad İmparatorluğu'na son vermiştir.
3) Babilliler
Babil Devleti, Arabistan'dan Mezopotamya'ya gelen Samilerin bir kolu olan Amurrular tarafından M.Ö. 2000'lerde Babil'de kuruldu. Babil Devleti'nin en önemli hükümdarı Hammurabi'dir. Bu dönemde devlet en parlak devrini yaşamıştır. Bu dönemde Babilliler, Mezopotamya'yı ele geçirerek imparatorluk kurdular. Babil Devleti, Persler tarafından yakılmıştır.
4. Asurlular
Sami kökenli bir kavim olan Asurlular, daha çok tüccar bir kavim olarak bilinmektedir. M.Ö. 609 yılına kadar varlıklarını sürdürdüler. Yukarı Mezopotamya'da bugünkü Güneydoğu Anadolu'da kuruldukları halde son güçlü hükümdarları Asurbanipal Dönemi'nde Basra Körfezi'nden Mısır'a ve Toroslara kadar genişlemişlerdir. Bu devlete Babilliler ve İskitler son vermiştir.
5. Elamlılar
Elamlılar, Sümerler gibi önceleri şehir devletleri ve ayrı ayrı prenslikler halinde yaşadılar. M.Ö. 3000'lerde bir krallık haline gelmiş, M.Ö. VII. yüzyılda yıkılmışlardır.
Mezopotamya Kültür ve Uygarlığı
Mezopotamya tarihini anlamak için mezopotamyada kurulan eskiçağ medeniyetlerinin kültür ve uygarlığını anlamak gerekir.
Mezopotamyada Devlet Yönetimi
Sümerler şehir devletleri şeklinde teşkilatlanmışlardı. Patesi adı verilen rahip krallar ülkelerini tanrı adına yönetiyorlardı. Bazen şehir devletlerinden biri diğerlerine üstünlük sağlıyor ve siyasi birlik böylece sağlanmış oluyordu. Kralların yanında gerektiğinde toplantıya çağrılan danışma meclisleri vardı.
Babil kralı Hammurabi, güvünü din yerine ordudan alan bir idare kurdu. Din ile devleti birbirinden ayırarak Mutlak krallık sisteminin ilk temellerini attı. Babil ve Asur devletleri askeri birer imparatorluktu. Bu devletlerde ülkü güçlü bir merkeziyet ve mutlakiyetle yönetilmiştir.
Mezopotamyada Ordu
Zengin ve uygarlık alanında ileri olan Sümer ülkesi, sık sık istilaya uğruyordu. Bu nedenle ordu ve askerliğe çok önem veriliyordu. Sümerlerde her erkek asker sayılırdı. Sümer ordusunun bir kısmı yaya bir kısmı da arabalı süvarilerden oluşuyordu. Babillilerin ve Asurluların ücretli askerlerden oluşan sürekli orduları vardı. Asurlular, ilk atlı birlikleri kurdular.
Mezopotamyada Din ve İnanış
Sümer dini politeist (çok tanrılı) idi. Her sitenin kendi tanrıları vardı. Tanrıları için Ziggurat denilen çok katlı tapınaklar yapmışlardır. En büyük tanrıları Enlil ve Enki idi. Sümerlerde öldükten sonra dirilme inancı vardı. Ancak Sami kavimleriyle beraber bu inanç ortadan kalkmaya başladı. Samiler kendi tanrıları dışında Sümer tanrılarına da tapmışlardır.
Mezopotamyada Sosyal ve Ekonomik Hayat
Halk; hürler, korunanlar ve kölelerden oluşuyordu. Bütün haklara sahip olan hürler; rahipler, asiller, memurlar, askerler ve tüccarlardı. Korunanlar hürlerin haklarının bir kısmını kullanabiliyorlardı. Anadolu'dakilerin aksine kölelerin hiçbir hakkı yoktu.
Dünya tarihinde ilk defa yazılı kanunlar Mezopotamya'da Sümerler tarafından yapıldı. M.Ö. 2375 yılında Lagaş Kralı Urukagina ilk yazılı kanunları yaptı. Bu kanunların varlığı Sümerlerin ilk hukuk devleti olduğunu göstermektedir.
Mezopotamya'da çıkarılan kanunların en tanınmışı ve en gelişmişi Hammurabi kanunlarıdır. Hammurabi kişi ve toplum hukukunu birbirinden ayırarak eski kanunları daha sistemli bir hale getirmiştir. Sümer kanunları fidye, Hammurabi kanunları kısas usülüne dayalıdır. Sümer kanunları şehir veya küçük bir bölgeyi idare etmek, Babil ve Asur kanunları ise büyük bir ülke veya devleti idare etmek için yapılmıştır.
Mezopotamya'da ekonomi tarıma dayanıyordu. Toprak tanrıların malı sayılıyor, rahiplerin gözetiminde işletiyor, ürünün büyük bölümü tapınaklara veriliyordu. Urugakina reformlarından sonra özel mülkiyet görülmüştür. Tarımın yanında hayvancılık da yapılmaktaydı.
Mezopotamya'da ilk devletlerden itibaren ticaret önem kazanmıştır. Tüccarlar Anadolu, Suriye, Mısır ve Hindistan ile ticaret yapmışlardır. Suriye ve Anadolu'dan kereste ve maden, Hindistan'dan fildişi getiriliyordu. Asurlular, Anadolu'da ticaret kolonileri kurdular. Türkiye'de Kayseri - Kültepe'de Asurlulara ait tabletler bulunmuştur.
Mezopotamyada Yazı, Dil ve Edebiyat
Sümerler yazıyı ilk kullanan uygarlıktır. Yazı ilk defa tapınaklara getirilen ürünleri tespit amacıyla rahipler tarafından kullanılmıştır. Bu yazıya işaretleri çiviye benzediği için çivi yazısı denmiştir. Bu yazı Asurlu tüccarlar vasıtasıyla Anadolu'ya yayılmıştır. Yazının icadı dünya kültür ve medeniyetinin gelişmesinde önemli bir aşama olmuştur.
Sümerlerin dili Asya kökenlidir. Sümer dilinde Türkçeye benzeyen birçok kelimeye rastlanmıştır. Yazı ile birlikte Mezopotamya'da edebiyatına da gelişmiştir. Mezopotamya edebiyatına ait eserler genellikle dini konuludur. Bu dini, edebi eserler içinde Sümerlerin tanrıları için düzenledikleri ilahiler önemli bir yere sahiptir. Bunların yanında Sümerlerin Gılgamış, Tufan ve Yaradılış destanları vardır. Gılgamış destanı Hititçeye çevrilmiş, Anadolu'dan Yunanlılara geçmiştir.
Mezopotamya Bilimi ve Sanatı
Sümerler bilimin gelişmesine önemli katkıda bulunmuşlardır. Astronomi alanında ilerleyen Sümerler yılı 360, ayı 30 gün olarak belirlemişlerdir. Ayın ve güneşin tutulmasını hesaplamışlardır.
Sümerler aritmetik ve geometrinin de temelini atmışlardır. Dairenin 360 dereceye bölünmesini bulmuşlardır. Mezopotamya'da bulunan tabletlerin incelenmesi sonucunda bölgede tıp biliminin geliştiği görülmüştür.
Gerçekçi ve canlı bir sanat tarzını benimseyen Sümerler sütun, kubbe ve kemeri buldular. Kabartmacılık, oymacılık, kuyumculuk ve heykeltıraşlıkta ilerlediler. Aşağı Mezopotamya'da taş bulunmaması binaların tuğla ve kerpiçle yapılmasına neden olmuştur. Bu nedenle günümüze kadar gelen anıt eserlerin sayısı çok azdır. Sümer mimarisinin en önemli eserleri Zigguratlardır.
Mısır Medeniyeti
Mısır, kısa süren işgaller dışında devamlı ve uzun bir tarihe sahiptir. Etrafının denizler ve çöllerle çevrili olması bu ülkeyi istilalardan korunmuştur. Bu yönden Mısır medeniyeti, çeşitli kavimlerin oluşturulduğu Mezopotamya, Yunan ve Anadolu medeniyetlerinden farklılık gösterir.
II. Ramses Kuzey Suriye'yi ele geçirmek için Hititlerle Kadeş Savaşı'nı yapmış, fakat istenilen sonucu elde edememiştir. Sonuçta tarihinin ilk yazılı antlaşması olan Kadeş Antlaşması imzalanmıştır (M.Ö. 1280).
Ege göçleri Mısır İmparatorluğu'nu zayıflatmıştır. Mısır İmparatorluğu, önce Pers istilasına uğramış, ardından M.Ö. 333'de Makedonyalı Büyük İskender tarafından yakılmıştır.
1. Devlet Yönetimi
Mısır'da devlet, "Firavun" denilen tanrı - krallar tarafından yönetiliyordu. Firavunlar, bütün insanların üstünde bir varlık olarak dini ve siyasi gücü kendilerinde toplamıştı. Emirleri tanrı buyruğu olarak algılınıyordu.
2. Din ve İnanış
Mısırlıların dini çok tanrılıydı. Tanrıları gök, toprak, su, bitki, hayvan ve insanlarla ilgiliydi. IV. Amanofis tek tanrılı bir din oluşturmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Mısırlılar, tanrılarını hayvan ve insan şeklinde düşündüklerinden onlara barınacak evler yapmışlardır.
Mısır'da öldükten sonra dirilme inancından dolayı ölen kişilerin vücudu mumyalanmıştır. Bu durum mumyacılık ve tıbbın gelişmesini sağlamıştır.
3. Ordu
Zengin bir ülke olan Mısır'da önceleri savunma sonraları ise sınırlarını genişletmek amacıyla askerlere malikhane verilere güçlü ordular kuruldu. Ordunun büyük bölümünü yayalar oluşturuyordu. Mısır'da ordu; Firavun'a bağlı maaşlı askerler ve toprak gelirleriyle yetiştirilen eyalet askerlerinden oluşuyordu. İhtiyaç durumunda halktan da yardımcı kuvvetler alınmıştır.
4. Sosyal ve Ekonomik Hayat
Mısırda Firavunlar ve üst düzey yöneticiler dışında toplum, memurlar, katipler, rahipler, askerler, şehirliler, köylüler ve köleler olarak sınıflara ayrılmıştı. Rahipler, Mısırlıları ölümden sonraki hayata hazırladıklanrından dolayı nüfuz kazanmış ve geniş topraklar elde etmişlerdir. Üretimle uğraşan köylüler ve köleler, yaygın bir sınıfı oluşturuyordu. Mısır'da adalet işlerinin düzenli yürütülmesine önem verilmiş, bu amaçla bir takım kanunlar çıkarılarak mahkemeler kurulmuştur. Mısır hukuku fazla gelişmemiş, Mezopotamya ve Anadolu kanunlarının gerisinde kalmıştır.
Mısır'ın en önemli gelir kaynağını tarım ürünleri oluşturuyordu. Toprak kralın adına işleniyordu. Bununla beraber halkın, memurların ve asillerin toprakları da vardı. Bu da özel mülkiyetin varlığını göstermektedir. Ülkede zengin maden yatakları bulunduğundan maden işletmeciliği gelişmiştir. Kara ve deniz yolları ile çok geniş bir alanı kapsayan ticaret ilişkisi kurulmuştur.
5. Yazı, Dil ve Edebiyat
Mısırlılar, M.Ö. IV. binin sonlarında hiyeroglif yazısını kullanmaya başlamışlar ve bu yazı zamanla 24 harflik bir yazı sistemine dönüşmüştür. Yazı malzemesi olarak papirüsü kullanmışlardı. Mısır yazısı Fenike alfabesine öncülük etmiştir. 1822'de Fransız bilgin Şampolyo'nun Eski Mısır yazısını okuması, Mısır kültürünün tanınmasını sağlamıştır. Edebi eserlerin büyük bölümünü dini metinler oluşturmuştur.
6. Bilim ve Sanat
Mısırlılar, bilimin birçok alanında ilerlediler. Mısırlılar, özellikle matematikte ve tıpta ilerlediler. Tarım ürünlerinden alınan verginin hesaplanması matematiğin, Nil nehrinin taşma zamanının hesaplanması ve Nil'in taşmasıyla arazi sınırlarının belirlenmesi ise astronomi ve geometrinin gelişmesinde etkili olmuştur. Pi sayısını hesaplamışlar, yılı 365 gün olarak bulmuşlar ve oniki aya bölmüşlerdir. Bugünkü takvimin temeli olan Mısır takvimini (Güneş yılı esaslı takvim) Yunanlılar ve Romalılar kullandılar. Mısır tıbbı Eski Yunan ve Roma tıbbının gelişmesinde etkili olmuştur.
Mısır sanatı dini ağırlıklıydı. Mimari, heykel, kabartma ve oymacılık gelişmişti. Özellikle piramit ve tapınaklar büyük ve sağlam olarak yapılmıştı. 136 metre yüksekliğinde ve 227 metre genişliğindeki Keops Piremidi, piremitlerin en büyüğüdür.
Ege Medeniyetleri
Ege medeniyeti, Ege Denizi'ne kıyısı olan Girit, Yunanistan, Makedonya, Trakya, Batı Güneybatı Anadolu'da yaşayan topluluklar tarafından kurulmuştur.
1. Girit Medeniyeti
Ege Bölgesi'nde en eski ve en önemli uygarlık merkezi Girit'tir. Cilalı Taş Devri ile başlayan uygarlıkta M.Ö. 3000 yıllarına doğru Maden Devri'ne geçildi. Girit, önce Akaların daha sonra Dorların saldırısına uğramış ve ortadan kalkmıştır.
Girit'te güçlü bir krallık sisteminin varlığı bilinmektedir. Bu dönem insanları ev yapımı yanında mezar yapımına da önem vermişlerdir. Bu mezarlarda altın ve gümüş eserler, fildişi mühürler, taş veya bakırdan yapılmış türlü aletler, çifte baltalar çıkarılmıştır. Giritliler, güçlü bir donanmaya sahip olduklarından adadaki saray ve şehirlerinin etrafına sur yapma ihtiyacı duymamışlardır.
Tarihin ilk denizcilerinden biri olan Giritliler, ticaret alanında da ilerlemişlerdir. Giritliler, Yunanistan, Suriye ve Mısır'la ticaret yapmışlardır. Arkeolojik araştırmalar sonucunda adadaki kazılarda ev kalıntıları arasında değirmen taşlarının bulunması, bu devir insanlarının balıkçılık ve avcılık yanında ziraatle de uğraştıklarını göstermektedir.
2. Miken Medeniyeti
M.Ö. 2000 yıllarında Orta Avrupa'dan gelen Akaların Yunanistan'a yerleşmelerinden sonra kurulmuştur. Büyük saraylar ve anıt mezarlar yapmışlardır. Dini yönden Giritlilerden etkilenen Miken halkı, mezarlara ölüyle birlikte değerli eşyalar koyarak ölümden sonra yeni bir hayatın başladığı görüşünü benimsemişlerdir.
Miken halkı yeni yerler keşfetmek isteğiyle Girit, Kıbrıs ve Anadolu'nun güneybatısına seferler yapmışlardır. Akalar, boğazların hakimeti için Truvalılarla savaşmışlardır. Bu savaşlar Homeros'un İlyada Destanı'na konu olmuştur. Miken uygarlığı Dorlar tarafından yıkılmıştır.
Miken uygarlığının en önemli sanat eserleri Miken Şatosu ve kuyu mezarlarıdır.
Yunanistan Medeniyeti
M.Ö. II. binde Akalar Yunanistan'a yerleştiler. Aka hakimiyetine M.Ö. XII. yüzyılda Dorlar son verdiler. Dorlar Yunanistan'da polis adı verilen şehir devletleri kurdular. Bunlardan Atina ve Isparta Yunan tarihinde oldukça önemli rol oynamışlardır.
1. Devlet Yönetimi
Yunanistan'da her şehir (polis) ayrı bir devletti. Bu şehir devletleri iç ve dış siyasetlerinde bağımsızdı. Kanunlarını kendileri yapıyor ve uyguluyorlardı. Başlangıçta şehir devletleri krallar tarafından yönetiliyordu. Ancak asillerin güçlenerek idareyi ele geçirmeleri üzerine aristokratik hükümetler kurulmuştur.
Yunanistan'da ticaret hayatının gelişmesi sonucunda tüccar, sanayici, gemici ve sanatkarlardan oluşan bir orta sınıf köylüler ile birleşerek aristokratlara karşı mücadeleye giriştiler. Bu mücadeleler sonucunda Salon ve Klistenes kanunları ile sınıflar arasındaki ayrıcalıklar kaldırılmaya çalışıldı. Sonuçta Yunan şehir devletlerinde halk yönetiminde söz sahibi olmuştur. Yunanistan'da şehir devletlerinin halkı özgürlüğüne son derece düşkündü. Başka bir şehir devletinin egemenliği altına girmek en büyük felaket sayılıyordu. Bu nenedle Yunan şehirleri arasında siyasi birlik kurulamamıştır.
2. Din ve İnanış
Ege medeniyetleri dini inanışlarının kaynağını Girit, Anadolu ve Mezopotamya'dan almışlardır. Yunanlılar da bu medeniyetlerin dini yapılarından etkilendiler. Çok tanrılı bir inanışa sahip olan Yunanlılar, tanrıları insan boyutunda düşünmüşlerdir. Yunanistan'da fikri gelişmeyi sınırlandırmayan ve fedakarlık gerektirmeyen bir din ortaya çıktı. Yunanlılar tanrılarının yardımını almak veya öfkesini yatıştırmak için spor, müzik ve şiir yarışmalarına önem verdiler. Bunların en önemlisi ilk kez M.Ö. 776'da kutlanan ve dört yılda bir tekrarlanan Zeus adına düzenlenen olimpiyat oyunlarıdır.
3. Ordu
Kölelerin güçlenmesinde ve ayaklanmasından çekinen Yunan şehir devletleri büyük askeri güç bulundurmuşlardır. Isparta kara, Atina ise donanma yönüyle Yunanistan'ın en güçlü ordusunu kurmuştur.
4. Sosyal ve Ekonomik Hayat
Yunanistan'da halk, aristokratlar (soylular), tüccarlar ve küçük toprak sahipleri (köylüler) olmak üzere üçe ayrılıyordu. Toprakların büyük bölümü ve yönetim soyluların elinde bulunuyordu. Yunan kolonilerinin kurulması ve yaygınlaşması sonucunda tüccar ve sanayiciler güçlü bir sınıf haline geldiler. Köleler, üretimde asıl gücü oluşturmalarına rağmen hiçbir hakka sahip değildiler.
Yunanlılarda rahipler, imtiyazlı bir sınf olarak görülmemiş, dini hizmetleri yerine getirmekte görevli devlet memurları sayılmıştır.
Yunanlılar, ülkelerin küçük ve dağlık olması, tarıma elverişli pek az yeri bulunması, nüfusun artmasıyla toprak ihtiyacının doğması, ticaret ve sanayinin gelişmesi, macera peşindeki insanların yurt aramaları gibi nedenlerle Akdeniz ve Karadeniz'in çeşitli yerlerinde koloniler kurmuşlardır. Kolonizasyon hareketi sayesinde yeni topraklar elde edilmiş, ticaret gelişmiş, güçlü bir tüccar sınıfı ve ticaret filosu ortaya çıkmıştır. Ticaretle uğraşmayan halk geçimini zeytincilik, balıkçılık ve hayvancılık gibi alanlardan sağlamıştır.
5. Yazı, Dil ve Edebiyat
Yunanlılar M.Ö. VIII. yüzyıl başlarında Fenike alfabesini İyonyalılardan alarak kullandılar. En eski ve en önemli edebi eserleri Homeros'un İlyada ve Odise destanlarıdır. Batı Anadolu kıyılarında ortaya çıkan bu destanlar, eğitim ve milli birlik duygularının pekiştirilmesi yönüyle Yunanlıları etkilemiştir.
Yunanlılar tiyatro ve güzel konuşma sanatına da önem verdiler. Sofokles, Öripides ve Aristotanes Yunanlıların ünlü tiyatrocularındandır.
6. Bilim ve Sanat
Yunanlılar felsefe, tarih, aritmetik, geometri, tıp ve astronomi alanlarında ileri gitmişlerdir. Felsefe, Batı Anadolu'da doğup Yunanistan'a geçti. Yunan felsefesinin temsilcileri Sokrat, Eflatun ve Aristo'dur.
M.Ö. V. yüzyılda tarih bilim dalı olarak ortaya çıktı. Yunanistan'da tarihçilik Heredot'la başladı ve Tukidides ile en yüksek seviyeye ulaştı. Ayrıca Hipokrat modern tıbbın kurucusu olmuştur. Yunan sanatının en önemli eserleri mimari, resim ve heykeltıraşlık alanlarında ortaya çıkmıştır. Birçok tiyatro, tapınak, tanrı ve insan heykelleri yapılmıştır.
Doğu Akdeniz Medeniyetleri
1. Fenikeliler
Sami asıllı bir kavim olan Fenikeliler Lübnan ve Suriye'nin Akdeniz kıyı kesimlerinde oturmuşlardır. Fenikeliler siteler halinde yaşamışlar ve merkezi bir devlet kuramamışlardır. Sümerlerin dini inançlarının etkisinde kalan Fenikeliler yüksek yerler tapınaklar yaptılar. Her şehrin bir tanrısı vardı.
Denizcilik faaliyetlerine ve ticaretine önem veren Fenikeliler, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarında koloniler kurdular. Fenikeliler deniz ticaretiyle Doğu ve Ön Asya kültürünü Ege bölgesine taşıyarak kültürel etkileşimi sağlamıştır. Fenike kolonilerinin karşısına İyon ve Yunanlılar rakip olarak çıkınca Fenikeliler kolonilerini kaybettiler. Çünkü Fenikeliler kolonilerini sadece kar amacıyla kurulmuşlardır.
Fenikeliler, Mısır'dan öğrendikleri yazıyı geliştirilmişler ve 22 işaretli bir harf yazısına dönüştürülmüştür. Böylece ilk alfabe Fenikeliler tarafından yapılmıştır. M.Ö. XIV. yüzyılda ortaya çıkan bu alfabe yazısı batıda Frigyalılar, Lidyalılar ve İyonyalılar tarafından kullanılmış, daha sonra Yunanlılara ve Romalılara ulaşmıştır. Böylece Latin alfabesi ortaya çıkmıştır. İbraniler alfabelerini Fenikelilerden almışlardır.
2. İbraniler
Sami asıllı İbraniler M.Ö. II. bin başlarında Filistin'e yerleştiler. M.Ö. XVII. yüzyılda Hz. Davud tarafından kurulan İbrani Devleti bir süre sonra İsrail ve Yahudi Devleti olarak ikiye ayrıldı. Yahudi Devleti'ne Babilliler, İsrail Devleti'ne Asurlular son verdiler. İbraniler M.S. I. yüzyılda çıkardıkları isyan sonucunda Romalılar tarafından dünyanın çeşitli yerlerine sürüldüler.
Tek Tanrı inancı ilk defa İbranilerde görülmüştür. "Musevilik" denilen bu dinin sadece İbranilere gönderildiği kabul edilmiş, bu durum Museviliğin başka toplumlar arasında yayılmasını engellemiştir.
Dünyanın çeşitli yerlerine dağılmalarına rağmen dini inançları etrafında oluşan milli tarihleri, Yuhidilerin milli kimliklerini korumalarını sağlamıştır. Nitekim Yahudiler, 1948'de İsrail Devleti'ni kurmuşlardır.
Çin Medeniyeti
Çin, Asya'nın güneydoğusunda geniş topraklara sahir bir ülkedir. M.Ö. III. bin yılının başlarında Çin İmparatorluğu'nun temelleri atıldı. Çin çeşitli sülaleler tarafından yönetilmiştir.
Çin'de halk, asiller ve köylüler olarak ikiye ayrılıyordu. Çin'de ortaya atılan felsefi görüşler zamanla dinlere dönüşmüştür. Taoizm ve Konfiçyüs felsefesi bunlar arasındadır. Çin'de Budizm de yayılmıştır.
Askeri alanda Türkleri örnek alan Çin ordusu Hun askeri teşkilatından etkilenerek düzenlemiştir. Hun akınlarından korunmak için Çin seddi yapılmıştır.
Kendilerine özgü alfabesi olan Çinliler barut, pusula, mürekkep, kağıt ve matbaayı icat ederek dünya medeniyetine katkıda bulunmuşlardır. İpek böceğinden ipek elde etmişler, Çin ile Yakındoğu ve Avrupa arasında ipek ticaret yolunun kurulmasını sağlamışlardır. Çin'de maden, fildişi ve tunçtan heykeller, çanak ve çömlek dışında değerli porselenler yapılmıştır.
Hint Medeniyeti
Asya kıtasının güneyinde bulunan Hindistan, zengin bir ülke olduğu için sık sık istilalara uğramıştır. Bu istilalar sonunda bölgede Hintli olmayan kavimler tarafından birçok devlet kurulmuştur.
Hindistan'da toprağın zenginliği, iklimin gevşeklik veren sıcaklığı, az besinle yaşama imkanı ve dışarıdan gelen saldırılar kısa sürede devletlerin yıkılmasına neden olmuştur. Değişik zamanlarda Hindistan'a gelen kavimler, birbiriyle kaynaşamadılar ve Hint kültürü de bu geniş ülkede birliği sağlamaya yetmedi. Hindistan'da yaşayan insanlar arasında dil birliği yoktu. Bölgede günümüzde bile çeşitli diller ve lehçeler kullanılmaktadır. Bu durum bölgede günümüze kadar gelen etnik çatışmalara neden olmuştur.
Hint halkının birbiri ile kaynaşamamısının ve millet haline gelememesinin nedenlerinden biri de Kast Örgütü'dür. Bu örgüte göre halk, mesleki sınıflara ayrılmıştır. Kast meslekleri babadan oğula geçen ve aynı geleneklere bağlı bulunan gruplar topluluğudur. Sınıflar arasında geçiş yoktur. Hindistan'da çeşitli dinler yayılmıştır. Hindistan'ın en eski dini Veda'lardır. Ayrıca Brahmanizm, Hinduizm, Hristiyanlık ve Müslümanlık dinleri yayılmıştır.
- Tarih Bilimine Giriş
- Eskicağ Medeniyetleri
- İslamiyet'ten Önceki Türk Tarihi
- İslam Tarihi
- Türk Dünyası
- Ortaçağ'da Avrupa
- Türkiye Tarihi
- Osmanlı Kuruluş Devri
- Osmanlı Yükselme Devri
- Yeniçağ'da Avrupa
- XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu
- XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu
- Yakıncağ'da Avrupa
- XIX. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu
- Osmanlı Kültür ve Uygarlığı
- XX. Yüzyılda Osmanlı Devleti
- 1. Dünya Savaşı ve Sonuçları
- Mondros Ateşkesi ve Cemiyetler
- 1.TBMM Devri
- Kurtuluş Savaşı
- Cumhuriyet Dönemi İç Olayları
- İnkılaplar
- Dış Politika
- Atatürk İlkeleri