Tarih

Cumhuriyet Dönemi İç Politikası

Cuhmhuriyet dönemi iç politikası cumhuriyetin ilanından sonra hayata geçirilmesi planlanan siyasi yenilikler ve bu yeniliklere doğan tepkiler çerçevesinde şekillenmiştir. Cumhuriyet dönemi iç olayları içerisinde rejime karşıt hareketler de görülmüştür.

Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)

Cumhuriyetin ilanı ile yeni Türkiye tam manasıyla kurulmuştur.

Cumhuriyetin İlan Edilme Nedenleri

  • Ulusal egemenliğin gerçekleşmesini sağlamak.
  • Saltanatın kaldırılmasında sonra ortaya çıkan devlet başkanlığı sorununu çözümlemek.
  • 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasıyla kurulmuş olan Yeni Türk Devleti'nin rejimini belirlemek ve bu konudaki tartışmalara son vermek
  • Yeni Türk Devleti'ni çağdaşlaştırmak ve batılı devletlerde yaygın olan ulusal egemenliği Türk ulusuna benimsetmek.
  • 1923 sonbaharında hükümet bunalımının ortaya çıkması üzerine yeni bir hükümetin seçilememesi ve yürütme işlerindeki aksaklıkları gidermek

9 Eylül 1922'de Yunan Ordusu Ege Denizi'ne döküldükten sonra Türk Kurtuluş Savaşı'nın salihlı mücadele dönemi sona erdi. Artık sıra Türk ulusunu her alanda ilerlemiş ulusların seviyesine ulaştırmaya gelmiştir. Bu alandaki ilk atılımlardan biri Cumhuriyetin ilan edilmesidir. Yeni kurulan Türk Devleti'nin ulus egemenliğine dayanan demokratik bir yapıya sahip olması için devlet rejiminin Cumhuriyet olması gerekiyordu. Mustafa Kemal Paşa Amasya Genelgesi'nden itibaren rejimin değişeceğini vurgulamıştır.

II. TBMM açıldıktan sonra 29 Ağustos 1923'te Lozan Antlaşması'nı onayladı. 13 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentinin Ankara olduğu kabul etti. Böylece İstanbul'un başkent olması konusundaki tartışmalar sona ermiştir. Artık sıra yeni rejimin adının konulması gerekiyordu. 29 Ekim 1923'te Mustafa Kemal Paşa ile yakın arkadaşları konuyu meclise taşımışlar ve aynı gün yeni Türk Devleti'nin bir Cumhuriyet olduğu kabul edilmiştir.

Cumhuriyetin İlanının Sonuçları

Yeni Türk Devleti'nin rejimi belirlenmiş ve bu konudaki kargaşa sona ermiştir. Yeni devletin yönetim şeklinin Cumhuriyet olarak belirlenmesiyle 1921 Anayasası'nda esaslı değişiklikler yapılmıştır. Türkiye'nin hükümet şeklinin "Cumhuriyet" olduğu, devletin dininin İslam olduğu, resmi dilinin Türkçe olduğu şeklindeki maddeler anayasaya girmiştir.

Mustafa Kemal Paşa'nın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle devlet başkanlığı sorunu ortadan kalkmıştır. Böylece iktidar boşluğu ortadan kalkmıştır.

Meclis hükümeti sistemi yerine Kabine sistemi getirilerek yürütme işlerinin hızlanması sağlanmıştır.

Milli Mücadelenin başından beri amaçlanan ulusal egemenlik düşüncesi başarılı olmuştur.

Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

Halifenin kaldırılması da Türkiye tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Halifeliğinin kaldırılmasının neden ve sonuçlarını görelim.

Halifeliğin Kaldırılma Nedenleri

  • Saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyetin ilanından sonra Halifeliğin önemini kaybetmesi ve sembol haline gelmesi
  • Devlet başkanı olarak Cumhurbaşkanı ile Halifenin birlikte bulunmasının sakıncalı olması
  • TBMM tarfından halife olarak teyin edilen Abdülmecit Efendi'nin devlet başkanı gibi hareket etmesi
  • Halifelik kurumunun laiklik ve Cumhuriyet rejimine ters düşmesi
  • Saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyetin ilanından sonra eski rejim taraftarlarının halifeliği sığınabilecekleri bir kurum olarak görmeleri
  • Bazı TBMM üyelerinin halifeyi milletin üzerinde görmesi
  • Ağa Han ile Ali Han'ın halifenin durumunun korunması için İsmet Paşa'ya yazdıkları mektubun İsmet Paşa'nın eline geçmeden muhalif Tanin Gazetesi'nde yayınlanması
  • Yukardaki nedenlerin ortaya çıkması üzerine Mustafa Kemal Paşa, İzmir'de komutanlarla görüşerek halifeliğin kaldırılmasına karar verdi. TBMM 3 Mart 1924'te kabul ettiği kanunla halifeliği kaldırmıştır.

Aynı gün

  • Şer'iye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı. Böylece laik devlet yolunda önemli bir adım atıldı. Daha sonra bu kurumun yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vafıklar Genel Müdürlüğü kuruldu.
  • Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti kaldırıldı. Böylece Genelkurmay Başkanlığı'nın hükümetin ve siyasetin dışına çıkması sağlanmıştır.
  • Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi. Bu kanunla eğitimde birlik sağlandı.
  • Osmanlı hanedanının Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışına çıkarılması kararlaştırılmıştır.

Halifeliğin Kaldırılmasının Sonuçları

  • Laikliğe geçişin en önemli aşaması gerçekleştilmiştir.
  • Türkiye'de inkılaplar için elverişli bir ortam hazırlanmıştır.
  • Ulusal egemenlik pekiştirilmiştir.
  • Türkiye'de ümmetçilik arayışları sona ermiştir.

1924 Anayasısı'nın Kabulü (20 Nisan 1924)

1924 yılında gelindiğinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, devlet başkanı seçilmiş, Bakanlar Kurulu ve Meclis görevlerini yerine getiriyordu. Ancak devletin bütünüyle devlet ve toplum yaşamını yönlendiren bir anayasası yoktu.

Olağanüstü bir dönemde yapılan 1921 Anayasası ve İmparatorluk döneminden kalan yasalar Türk halkının ihtiyaçlarına bütünüyle cevap vermiyordu. Bu nedenlerden dolayı 20 Nisan 1924'te Yeni Türk Devleti'nin ikinci anayasası kabul edilmiştir.

1924 Anayasası'nın Önemli Maddeleri

  • Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
  • Devletin yönetim şekli Cumhuriyettir.
  • Devletin dini İslam, başkenti Ankara, dili Türkçe'dir.
  • Yasama, yürütme ve yargı yetkisi Meclisin kontrolündedir. Meclis, yürütme yetkisini hükümet aracılığı ile kullanır. Yargı yetkisini ise, bağımsız mahkemeler kullanır.
  • TBMM üyeleri 4 yılda bir seçilir, seçme yaşı 22, seçilme yaşı ise 30 dur.
  • Cumhurbaşkanı 4 yıllık bir süre için Meclis içinden ve Meclis tarafından seçilir.
  • Seçme ve seçilme hakkı sadece erkekler tarafından kullanılır.
  • Bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kanun önünde eşittir.

1924 Anayasası 27 Mayıs 1960 yılına kadar yürürlükte kalmış ve 1961'de yeni bir anayasa yapılmıştır. 1924 Anayasası'nda yasama ve yürütme yetkisi Meclise, yargı yetkisi ise bağımsız mahkemelere bırakılmıştır. Bu durum anayasasının yargı kuvvetine verdiği önemin göstergesidir. Ayrıca bu anayasa kişi hak ve özgürlüklerine geniş yer vermiştir.

1924 Anayasası'nda daha sonra şu değişiklikler yapılmıştır:

  • 1928 yılında anaysadan "Türkiye Cumhuriyeti'nin dini İslam'dır." maddesi çıkarılıp anayasa laikleştirilmiştir.
  • 1930'da kadınlara belediye seçimlerine, 1934'te kadınlara milletvekili seçimlerine katılma hakları verilerek Türkiye'de siyasal ve egemenlik alanlarında kadın - erkek eşitliği sağlanmıştır.
  • 1937 yılında Atatürk ilkeleri anayasaya girmiştir. Bu değişiklikle anayasada devletin nitelikleri Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılapçı olarak belirtilmiştir.
  • 1945'te anayasının dili sadeleştirilmiştir ancak 1952'de yeniden eski haline çevrilmiştir.

Çok Partili Hayata Geçiş Denemeleri

1. Türk İnkılabı ve Demokrasi

Halk egemenliğinin geçerli olduğu siyasal rejimlere demokrasi denilmektedir. Bu sistemde halk, kendi temsilcilerini hür iradesi ile seçer. Böylece yetkin yaşa gelen yurttaşlar devlet yönetine katılarak ulusal egemenliğin ortaya çıkmasını sağlar. Demokrasinin gerçekleşebilmesi için bağımsızlık, ulusal egemenlik, laiklik ve akılcılık, düşünce ve ifade özgürlüğü, seçme ve seçilme haklarından eşit yararlanma, azınlıkta kalanların haklarını koruma gibi şartlar gerekmektedir.

Demokrasi çeşitli görüşten insanların bir araya gelip örgütlenmesine olanak tanır. Yönetimde söz sahibi olmak isteyen teşkilatlanmış gruplara siyasi partiler denir. Demokratik mücadele ancak siyasi partilerle yürütülebilir. Bu nedenle Atatürk siyasi partilerin kurulmasını sağlamış ve sağlığında iki defa çok partili hayata geçmek için deneme yapmıştır. Ancak çok partili hayata geçmek için ortamın oluşmaması, inkılapların, modernleşme çalışmalarının ve ulusal egemenliğin engellenme safhasına gelinmesi bu denemelerin sona ermesine neden olmuştur.

2. İlk TBMM'de Gruplar

23 Nisan 1920'de Ankara'da toplanan Meclis, seçimle gelenler ve eski Osmanlı Mebuslar Meclisi'nden Ankara'ya gelenlerden oluşuyordu. Çok değişik kaynaklardan gelen milletvekilleri değişik özelliklere sahipti. Herhangi bir siyasi partinin temsilcisi olmadıklarından aralarında birlik yoktu. Bu milletvekillerinin birleştikleri ortak nokta Misak-ı Milli'nin gerçekleştirilmesiydi. Bu özellikten dolayı Birinci Meclis, devleti kurmak ve bağımsızlığı sağlamak konusunda tamamen ittifak halindeydi. Bu mecliste; Tesanüt Grubu, İstiklal Grubu, Müdafaa-i Hukuk Grubu, Islahat Grubu gibi ayrı isimler altında faaliyet gösteren gruplar vardı.

3. Cumhuriyet Halk Fırkası

Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra Mustafa Kemal Paşa, yapacağı işleri belli bir sistem içerisinde toplamak, hedeflerini belirtip milleti aydınlatmak yolunda disiplinli bir topluluk yani siyasi arti kurma gereği duydu. I. Meclisin dağılmasından sonra Mustafa Kemal Paşa, inkılapçı kişileri yanında toplayarak yeni seçimlere girdi. Seçimler sonunda Mustafa Kemal Paşa'nın fikirlerini benimseyen II. mecliste çoğunluğu sağladılar.

Mustafa Kemal Paşa'ya göre; Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Sivas Kongresi'nde belirlenen programı gerçekleştirmişti. Bu nedenle yeni bir teşkilatın kurulması gerekiyordu. Bunun için halkçılık esaslarını kapsayan bir program ile 9 Eylül 1923'te Halk Fırkası kuruldu. Mustafa Kemal Paşa hedeflediği inkılapları parti programına koymuş ve bu partiyi bütün halkın partisi yapmaya çalışmıştır. Halk Fırkası, 1924'te Cumhuriyet Halk Fırkası'na, 1935'te de Cumhuriyet Halk Partisi'ne dönüştürülmüştür.

Not: Yeni Türk Devleti'nin ilk siyasal partisi olan Halk Fırkası'na ölümüne kadar Musatafa Kemal Atatürk başkanlık yapmış, bütün inkılaplar bu partiye dayanılarak yapılmış ve halka benimsetilmiştir.

4. Ordunun Siyasetten Ayrılması

Savaların kazanılmasında büyük gayretler gösteren bazı komtanlar inkılap hareketlerini benimsemediler. Bir süre sonra inkılaplara karşı çalışmalara başladılar. Kurtuluş Savaşı'nın zor ve ağır şartlarında I. ve II. Meclislerde milletvekilliği ile komutanlık aynı kişiden toplanabilirken, savaşın kazanılmasından sonra bu durum devam etti. 1924 yılı Ekim ayı sonlarında Kazım Karabekir, Ali Fuat ve Refet Paşalar ordudan ayrıldılar. O sırada musul Meselesi bütün sıcaklığını koruyorken yapılan bu hareket doğru görülmedi. Çünkü, ordudan ayrılan komutanlar bir takım politik hazırlıklara girişmişlerdi. Atatürk, kendisine bağlı komutanların milletvekilliğinden ayrılmasını istedi. Fevzi Paşa ve Cevdet Paşa gibi komutanlar tamamen ordularının başına döndüler. Bundan sonra askerlerin görevleri devam ederken milletvekili olamayacaklarına dair kanun 19 aralık 1924'te kabul edildi.

Mustafa Kemal Paşa daha II. Meşrutiyet Dönemi'nde İttihat ve Terakki Partisi'nde gördüğü ordu ile işbirliğini tenkit etmişti. Bu tecrübelerin ışığında önce o zamana kadar hükümette yer Genelkurmay Başkanlığı politika dışında bırakıldı. 3 Mart 1924'te komutanların millet vekili olmalarının kaldırılmasıyla ordudnun siyasetten ayrılması sağlandı. Ordunun siyasetten ayrılması ile meclisteki rekabetin iç çatışmaya dönüşmesi önlenmiştir.

5. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

1924 yılında Halk fırkası içinde Laiklik, İnkılapçılık ve Devletçilik gibi konularda muhalefetler başladı. Yine aynı yılda milletvekilliği ile komutanlığın birbirinden ayrılarak ordunun siyaset dışında bırakılması üzerine askerlikle ilişkisi kesilen Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Refet Bele ve Adnan Adıvar gibi kişiler, milletvekili oldukları için TBMM'de siyasal etkinliğe giriştiler. Bu gelişmeler sonucunda 17 Kasım 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulmuş ve partinin başına Kazım Karabekir Paşa seçilmiştir.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyeleri, Cumhuriyetçilik ilkesini, liberalizmi, demokrasiyi benimsediklerini ve dini inançlara saygılı olduklarını açıklamışlardır. Ancak Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti başkanı olmasına karşı çıkmış çıkmış, halka daha fazla özgürlük verilmesini, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Meclise baskı yapmamasını istemişlerdir.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın çatısı altında toplananlar; inkılaplara karşı çıkanlar, eski ittihatçılar, saltanat ve hilafet taraftarları kişilerdi. Mustafa Kemal Paşa, demokrasinin gerçekleşmesini sağlamak için bu komutanların parti kurmasına karşı çıkmamıştır. Ancak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'na mensup milletvekillerinin konuşmaları eski dönemin yeniden geri gelmesi konusunda bazı beklentilerin doğmasına, karışıklıkların çıkmasına ve ülke bütünlüğünün tehlikeye düşmesine yol açmıştır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın güçlenmesinden cesaret alan rejim karşıtları Şeyh Sait önderliğinde ayaklanmışlardır.

6. Şeyh Sait İsyanı (13 Şubat 1925 )

İsyanın Nedenleri

  1. İngilizlerin Musuk ve Kerkük'teki petrolleri elinde tutabilmek amacıyla Şeyh Sait ve taraftarlarını kışkırtarak Türkiye içerisinde karışıklık çıkarması
  2. Yenilik hareketlerinin hızlanması üzerine eskiye özlem duyanların inkılaplara karşı çıkmaları
  3. Hilafet ve saltanat taraftarlarının eski rejime özlem duymaları

Lozan'da çözümlenemeyen Musul sorunu 1925 yılında Türkiye ile İngiltere arasında gerginliğe neden oldu. Türkiye'nin askeri bir harekete hzırlandığı sırada iç ve dış kışkırtmalar sonucunda 13 Şubat 1925'te Diyarbakır'da Şeyh Sait ayaklanması çıktı. İsyan kısa sürede Erzurum, Elazığ, Muş, Bitlis gibi doğu illerine yayıldı. Ali Fethi Okyar Hükümeti isyanın bastırılmasında başarılı olamayınca istifa etti. Yeni hükümeti kuran İsmet Paşa aldığı siyasi ve askeri önlemlerle isyanı bastırdı.

İsyanın Sonuçları

  1. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası isyanda rolü olduğu gerekçesiyle kapatılmıştır. (5 Haziran 1925)
  2. Şeyh Sait İsyanı, Türkiye'de çok partili hayata geçiş için ortamın uygun olmadığını ve henüz demokrasinin tam anlamıyla uygulanamayacağını göstermiştir.
  3. Türkiye'de çok partili hayata geçiş için yapılan ilk deneme başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
  4. Doğu Anadolu Bölgesi'nde bozulan huzuru sağlamak amacı ile 4 Mart 1925'te Takrir-i Sükun kanunu çıkartıldı. Bu kanun 1929 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.
  5. Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmaya yönelik ilk isyan bastırılmıştır.
  6. Ali Fethi Okyar Hükümeti istifa etmiş yerine İsmet İnönü Hükümeti kurulmuştur.
  7. Türkiye Cumhuriyeti yıprandığından dolayı İngiltere Musul sorununu kendi lehine çözebilmek için büyük avantaj elde etmiştir.
  8. İstiklal Mahkemeleri tekrar harekete geçirilmiştir.

7. Mustafa Kemal'e Suikast Girişimi

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasından sonra Mustafa Kemal Paşa'ya karşı olanlar harekete geçtiler. Muhaliflerin düşüncesine göre, yeni rejim Mustafa Kemal'in şahsına bağlıydı. Onu öldürmekle rejime istedikleri şekli verebileceklerdi. Bu düşüncelerini gerçekleştirmek için Mustafa Kemal Paşa'nın İzmir ziyareti sırasında suikast yapmaya karar verdiler (16 Haziran 1926). Ancak planın haber verilmesi sonucunda suikastçılar yakalandılar. İstiklal Mahkemelerinde yargılanan suçlular çeşitli cezalara çarptırıldılar. Tutuklanan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ileri gelenleri bu olayla ilgilerinin olmadığı anlaşılınca serbest bırakılmışlardır. Bu olaydan sonra İttihatçılık büyük bir tasfiyeye uğradı. Mustafa Kemal Paşa'nın olaya tepkisi "Benim naçiz vücudum, elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebed yaşayacaktır." demek olmuştur.

8. Serbest Cumhuriyet Fırkası

Çok partili hayata geçişin ilk denemesi başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra Mecliste sadece Cumhuriyet Halk Fırkası kaldı. Takrir-i Sükun Kanunu'nun ilanından huzur sağlandı ve 1925 - 1930 yılları arasında önemli inkılaplar gerçekleştirildi. Ancak Mecliste tek partinin bulunması hükümetin denetlenmesini önlüyor, eleştiri olmadığı için yapılan işlerin hesabını sorma imkanı bulunmuyordu.

1929 yılında dünyada başlayan ekonomik kriz Türkiye'yi de etkiledi. Bu durum hükümetin denetlenmesini gerektiriyordu. Olayların bu şekilde gelişmesi demokrasi aşığı Atatürk'e çok partili hayata geçmek için yeni bir deneme imkanı verdi. Belki de yeni bir oluşumun ortaya çıkması sorunların aşılmasında daha etkili olabilecek, hükümetler denetlenebilecek ve halkın sorunları Meclise daha fazla taşınabilecekti.

Atatürk, Türkiye'de çok partili hayata geçilmesini sağlamak amacıyla 1930 yılında yakın arkadaşlarından ve eski başbakanlarından Fethi Okyar Bey'den yeni bir parti kurmasını istedi. Ayrıca Cumhuriyet Halk Partisi'ndeki bazı milletvekillerinden bu yeni partiye katılmalarını istedi. Mustafa Kemal Atatürk, Cumhurbaşkanı olarak her iki partinin de üstünde kalacağını bildirdi. Bu gelişmlerden sonra 12 Ağustos 1930'da Fethi Okyar Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu.

Serbest Cumhuriyet Fırkası, ekonomide liberal sistemi; tcaretin, sanayinin ve ekonominin devletin denetiminden uzak tutulmasını istemiş, böyle bir politika izlendiğinde devletin ilerleyebileceğini savunmuştur. Yeni parti ekonomik görüşleri nedeniyle Cumhuriyet Halk Halk Fırkası'ndan ayrılmıştır.

Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kurucuları Cumhuriyete bağlı ve laik düşünceden yana kişilerdi. Ancak partinin teşkilatlanma aşamasında yerel örgütlerde Cumhuriyete, laikliğe ve inkılaplara karşı olan kişiler görev aldılar. Kötü niyetli bu kişilerin çalışmaları Cumhuriyeti ve inkılapları tehlikeye düşürdü. Durumun kontrolden çıkması üzerine Fethi Bey 17 Aralık 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kapattı. Kısa bir süre sonra patlak veren Menemen Olayı Fethi Bey'i haklı çıkarmıştır.

Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kapanması üzerine ülkemizde Cumhuriyetin ilanından sonraki çok partili hayata geçişin ikinci denemesi de başarılı olamadı. Bundan sonra Atatürk döneminde bir daha çok partili hayata geçmek için girişimde bulunulmamıştır.

9. Menemen Olayı

Setbest Cumhuriyet Fırkası'nın içine sızan Cumhuriyete ve inkılaplara karşı olan kişiler partinin kapatılmasından sonra Menemen Olayı'nı çıkarttılar (1930). Derviş Mehmet adında Menemen'e gelen bir kişi çevresine topladığı kişilere "din elden gitti, şeriat isteriz" diyerek ayaklandı. Bu ayaklanmayı önlemeye çalışan Asteğmen Kubilay isyancılar tarafından şehit edildi. Olayın haber alınması üzerine Menemen'e gelen askeri birlikler duruma hakim oldular. İsyancılar askeri mahkemelerde yargılanarak cezalandırıldılar.

Not: Şeyh Sait ve Menemen Olayları Türkiye'de çok partii hayata geçişi engellemiştir. İnkılapların yerleşmesi için ülkenin bir süre daha tek parti ile yönetilmesini zorunlu hale getirmiştir.

10. Türkiye'de Çok Partili Hayata Geçiş

II. Dünya Savaşı'nı kazanan devletler çoğunlukla demokrasi ile idare edilen devletlerdi. Türkiye'nin bu devletler arasındaki yerini alabilmesi ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nda söz sahib olabilmesi için bir an önce çok partili hayata geçemsi gerekiyordu. Bundan dolayı İsmet Paşa ikinci bir partinin kurulmasına izin vermiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi'nden ayrılan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan Demokrat Parti'yi kurdular. 1946 yılında yapılan çok partili seçimi, uygulanan açık oy gizli tasnif sisteminden CHP kazandı. 1950 yılında ise gizli oy, açık tasnif sistemine göre yapılan seçimleri ezici çoğunlukla Demokrat Parti kazandı. Cumhuriyet Halk Partisi Meclise çok az milletvekili sokabildi. Böylece Türkiye'de Cumhuriyet Halk Partisi dışında bir parti ilk defa iktidara gelmiştir.

Yorumlar
Sen de Yaz