Atatürk Dönemi Türkiye Cumhuriyeti'nin Dış Politikası
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasının Temel İlkeleri
Her türlü duygusallıkyan uzak, akılcı ve gerçekçi olmak
Yapıcı ve barışçı davranmak
Bağımsızlığımıza ve sınırlarımıza saygı duyan devletlerle iyi ilişkiler kurmak
Diğer devletlerin içişlerine karışmamak ve kendi içişlerimize karışılmasına fırsat vermemek
Devletler arası problemleri hukuka dayalı bir şekilde çözümlemek
İmkansız düşüncelerle ulusu oyalamamak
Ulusun hayatı tehlikede olmadıkça savaşa girmemek
Bağımsızlığımızı kendi gücümüze dayandırmak
Not: Atatürk, Türk dış politikasını "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözüyle özetlemiştir.
1923 -1930 Dönemi Dış Olaylar
Lozan Barış Antlaşması'ndan sonra 1923 - 1930 yılları arasında Türkiye'nin dış politikası, Lozan'dan geriye kalan sorunların çözülmesine ve Lozan kararlarının uygulunmasına yönelik olmuştur. Komşu devletlerle iyi ilişkiler kurulması, ortaya çıkan pürüzlerin çözümünde barışçı yolların tercih edilmesi, büyük devletlerle olan ilişkilerde bir standart yakalanması amaçlanmıştır.
Bu dönemde Musul, borçlar, yabancı okullar ve nüfus mübadelesi sorunları Türkiye'yi uğraştırmıştır.
1. Nüfus Mübadelesi
Lozan'dan sonra İstanbul'daki Rumlarla Batı Trakya'daki Türkler dışında, Türkiye'deki Rumlar ile Yunanistan'daki Türklerin değiştirilmesine karar verilmiştir. 30 Ocak 1923'te imzalanan protokolle değişime tabi tutulacak kişilere ait şartlar belirlenmiştir.
Tarafsız devletlerin temsilcilerinin de katıldığı mübadele komisyonu kuruldu. Ancak Yunanistan'ın sürekli anlaşmazlık çıkarması yüzünden bir sonuç alınamamıştır.
Rumlar 1829 yılında Yunan Devleti kurulduktan sonra Büyük Yunanistan Devleti kurma hayalleri kurmaya başladılar. Kurmayı düşündükleri bu devletin başkentinin İstanbul olması gerektiğini düşünüyorlardı. Bu nedenle Yunanistan, İstanbul'da daha fazla Rum bırakmak istiyordu. Bu amaca yönlik olarak 30 Ekim 1918'den önce İstanbul'da bulunan Rumların mübadele dışında tutulmasını istedi. Türkiye ise, İstanbul'da yerleşmenin Türk yasalarına göre belirleneceğini Yunanistan'a bildirmiştir.
Anlaşma sağlanamayınca, Milletler Cemiyeti'ne başvuruldu. Milletler Cemiyeti, meselenin hukuki niteliğinden dolayı Milletler Arası Adalet Divanı'nın görüşürnü istedi. Ancak Divan'ın yaptığı yorum da sorunu çözememiştir.
Bİr süre sonra Türk - Yunan ilişkileri gerginleşti. Anlaşmazlık silahlı bir çatışmaya yol açmadan gegin hava yumuşadı ve 10 Haziran 1930 tarihinde anlaşma yapıldı. Buna göre yerleşme ve doğum tarihlerine bakılmaksızın İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türklerinin hepsi yerleşik sayılmıştır.
Nüfüs değişimi sorununun çözümlenmesi iki devlet arasındaki ilişkilerde yeni bir dönem başlattı. Karşılıklı iyi ilişkiler kuruldu (1930). Ekim ayında Yunanistan Başbakanı Venizelos Türkiye'yi ziyaret etti. Türk - Yunan ilişkileri 1954 yılındaki Kıbrıs sorununa kadar iyi durumda olmuştur. 1954 yılında sonra ise iki devlet tekrar gergin yıllar yaşayacaktır.
2. Yabancı Okullar Sorunu
Osmanlı Devleti'nde azınlık okulları yanında kapitülasyonlardan yararlanarak yabancılar tarafından okullar açılmıştır. Bu okullar ciddi manada denetlemeden yoksundu. Bu okulları açan yabancıların amacı kendi kültür ve inançlarını empoze etmekti. Bu süreç içerisinde Türkiye'de ABD, Fransa, İtalya, Almanya ve Avusturya gibi devletlerin okulları açılmıştır. Bu okullarda Türk devleti aleyhinde fikirler empoze edililiyordu.
Lozan Antlaşması'na göre yabancı okullar, Türk kanunlarına ve diğer okulların bağlı bulundukları yönetmeliklere uyacaklardı. 1925 -1926 öğretim yılında Türk hükümeti yabancı okullarda tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından okutulması, dini tören ve derslere ancak okulun mensup olduğu dinden öğrencilerinin girmesi, ders kitaplarında Türkiye aleyhine yazılar olmaması gibi şartlar bulunan bir yönetmelik çıkardı. Bu durum Fransa ile anlaşmazlıklara neden oldu. Fransa ve Papalık bu meseleye karışmak istedilerse de, Türk hükümeti bunu bir iç mesele sayarak görüşmeyi reddetti.
"Türkiye'de bizim okullarımızın sahip olmadıkları ayrıcalığa, yabancı okulların sahip olması kabul edilemez." diyen Atatürk, yabancı okulların Türk kanunlarına uymasını istemiştir. Yönetmeliklere uymayan bazı okullar kapatılmıştır. Yabancı okullar meselesi Fransa ile Türkiye arasında iyi ilişkiler kurulmasını geçiktirmiştir.
3. Irak Sınırı ve Musul Sorunu
Musul sorunu Lozan'da çözümlenemedi. Bu sorun konferansın sorunlarını çıkmaza soktuğu için Lozan Antlaşması'ndan sonraya bırakılmıştır.
Buna göre, "Türkiye - Irak sınırı, dokuz ay içerisinde Türkiye ile İngiltere arasında barışçı yollarla çözülecek, çözülmezse anlaşmazlık milletler cemiyeti" ne sunulacaktı.
Musul bölgesinden zengin petrol yataklarını bırakmak istemeyen İngiltere, Irak'ta manda rejimi ilan etti. Lozan Konferansı'nda Türkiye - Irak sınırı görüşülürken Türk heyeti, "halkın çoğunun müslüman olması" nedeniyle, Musul ve Süleymaniye bölgelerinin Türkiye sınırları içerisinde kalması gerektiğini öne sürdü. Irak adına mandater devlet olan İngiltere ise, Musul'un Irak sınırları içinde kalması konusunda direndi. Bunun üzerine Türkiye'nin bölgede bir halk oylaması yapılması isteği yine İngiltere tarafından reddedildi.
Anlaşmazlığı çözmek amacıyla 19 Mayıs 1924'te İstanbul'da bir konferans toplandı. Bu konferansta da taraflar görüşlerinde ısrar ettiler. İstanbul Konferansı'ndan sonuç alamayan İngiltere sınır bölgelerinde karışıklık çıkardı. Bu anlaşmazlıkta, Fransa da İngiltere'yi desteklemiştir.
İkili görüşmeler sonucunda çözülemeyen Musul meselesi, Milletler Cemiyeti'ne götürüldü. Musul meselisi incelemek amacıyla oluşturulan komisyonun önerisiyle Milletler Cemiyeti, Musul'un Irak'a katılması gerektiğini belirtti. Türk kamoyunca tepkiyle karşılanan bu karara göre, Musul kaybediliyordu. Milletler Cemiyeti'nin bu kararında siyasi sebepler ağır bastı. Çünkü bu sırada İngiltere, cemiyetin en güçlü üyesiydi. Buna karşılık Türkiye, cemiyete üye değildi.
Bu karar karşısında Türkiye Musul'u geri alma girişiminde bulunmamıştır. Bu durumun nedenleri şunlardır:
- Türkiye'nin sosyal ve ekonomik alanlarda kalkınma hamlesini başlatma durumunda olması
- İtalya'nın Türkiye'yi tehdit etmesi
- Şeyh Said isyanının çıkması
Türkiye, sonunda Milletler Cemiyeti'nin kararına uyarak, İngiltere ile Ankara Antlaşması'nı yaptı (5 Haziran 1926).
Bu antlaşmayla;
- Musul ve Kerkük Irak'a bırakıldı.
- Irak hükümeti, Musul'a karşılık petrol üzerine konulan verginin % 10'unu 25 yıl süreyle Türkiye'ye vermeyi kabul etti.
- Hakkari sınırında Türkiye lehine düzeltme yapıldı.
Önemi
- Ankara Antlaşması'yla Misak-ı Mİlli sınırları içindeki önemli bir bölge kaybedilmiştir.
- Bu antlaşmasının en önemli eksikliği Musul Türklerinin korunması konusunda esaslı bir önlem getirmemesidir.
- Bu antlaşma ile Türk - İngiliz gerginliği sona ermiştir.
- Türkiye, 500 bin İngiliz Lirası karşılığında petrol geliri üzerindeki hakkından vazgeçmiştir.
- Türkiye - Irak sınır çizgisi belli olmuştur.
1931 - 1939 Dönemi Dış Olayları
Türkiye'nin bu dönemde karşılaştığı önemli olaylar; Milletler Cemiyeti'ne giriş, Balkan Antantı'nın kurulması, Türkiye - İtalya ilişkileri, Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Hatay meselesi ve Sadabat Paktı'nın kurulması olmuştur.
1. Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne Girişi
Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikasının temelli barışçı esaslara dayanıyordu. Bu nedenle Atatürk döneminde Türkiye dış siyasetinde "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesini benimsemiştir. Türkiye komşu ülkelerle dostluk ve iyi ilişkiler kurmuştur. Bu amaçla 17 Aralık 1925'te Sovyet Rusya ile Paris Antlaşması, 5 Haziran 1926'da İngiltere ile Musul sorununun çözümüne ilişkin Ankara Antlaşması, 1 Temmuz 1929'da Afganistan ile kültür ve dostluk antlaşmaları imzalanmıştır. Ayrıca 1930'da Yunanistan ile dostane ilişkiler kurulmuştur.
Türkiye'nin barışçı girişimleri diğer ülkeler tarafından memnuniyetle karşılandı. 1930'dan sonra milletlerarası işbirliğinin önem kazanması, Milletler Cemiyeti'ne ilgiyi arttırmıştı. 1932 Temmuz'unda İspanya'nın teklifi, Yunanistan'ın desteğiyle Türkiye Milletler Cemiyeti'ne üye olmuştur (18 Temmuz 1932). Türkiye, Milletler Cemiyeti'ne girdikten iki yıl sonra konsey üyeliğine seçilmiştir.
2. Balkan Antantı
Türkiye Milletler Cemiyeti'ne girdikten sonra Balkan uluslarıyla yakınlaştı. 1933'ten sonra Almanya ve İtalya silahlanarak dünya barışını tehdit etmeye başladılar. Almanya'nın Doğu'da, İtalya'nın da Balkanlarda çıkarları ve emelleri vardı. Bu durum Balkan ulusları arasında küçük anlaşmazlıkların unutulmasına ve birbiriyle yakınlaşmalarına neden oldu. Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya devletleri arasında Balkan Antantı imzalanmıştır (9 Şubat 1934).
Not: Arnavutluk, İtalya'nın baskısından dolayı, Bulgaristan ise, Makedonya konusunda Yunanistan ve Yugoslavya ile anlaşmazlık nedeniyle antanta katılmadılar.
Balkan Antantı, Balkan devletlerinin birbirlerinin toprak bütünleğine saygı gösterme ve içişlerine karışmama esasına dayanıyordu. Ayrıca üye ülkeler arasında ekonomik işbirliği de kabul edilmiştir.
Balkan Antantı'yla Türkiye batı sınırlarını güvence altına almış ve Türkiye için Balkanlarda barış dönemi başlamıştır. Ancak II. Dünya Savaşı, Balkan Antantı'nın dağılmasına neden olmuştur.
3. Montrö Sözleşmesi
Lozan Konferansı'nda imzalanan Boğazlar Sözleşmesi'ne göre, Boğazlardan geçiş serbest olacak, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının her iki kıyısıyla Marmara Denizi'ndeki adalar askerden arındırılacaktı. Boğazların 20 km lik çevresi askersiz hale getirilecekti. Bu bölgenin kontrolü ve güvenliği Milletler Cemiyeti'nin garantisi altında olacaktı.
Hava teknolojisinin gelişmediği dönemlerde denizleri birbirine bağlayan ince su yolları dünyanın en duyarlı bölgeleri olmuştur. Gerek ticaret, gerekse askeri bakımdan su yolları son derece önemli ve stratejik noktalardır.
Lozan Antlaşması'nda Boğazların bir komisyon tarafından yönetilmesi, Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki egemenliği sınırlandırmıştır. Türkiye'nin bu şartları kabul etmesinin nedeni güvenlik konusunda Milletler Cemiyeti'ne olan güveniydi.
1933'ten sonra İtalya, Almanya ve Rusya silahlanmaya başladı. Ayrıca İtalya, Habeşistan'a, Japonya, Mançurya'ya saldırırken Almanya da askersiz bölge ilan edilen Ren bölgesine girdi. Milletler Cemiyeti barışı tehdit eden bu gelişmeleri önleyemedi. Bu gelişmeler üzerine kendi güvenliğini garanti altına almak isteyen Türkiye bu notada savunmasının ve egemenlik haklarının korunması için Boğazlarla ilgili hükümlerin düzeltilmesi istemiştir. Türkiye'nin bu isteği ilgili devletler tarafından olumlu karşılanmıştır.
İsviçre'nin Montrö (Montreux) şehrinde bir konferans toplandı. Bu konferansa Türkiye, İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, Japonya, Yunanistan ve Yugoslavya devletleri katıldı. Konferans sonunda Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzaladı (20 Temmuz 1936). İtalya'da iki yıl sonra bu sözleşmeyi tanımıştır.
Montrö Sözleşmesi'ne göre:
- Lozan Antlaşması'nda kurulmuş olan Boğazlar Komisyonu kaldırarak bütün yetkileri Türkiye Cumhuriyeti'ne devretmiştir.
- Lozan Antlaşması ile Boğazların iki yanında askersiz duruma getirilen yerlerde, Türkiye asker bulundurabilecek ve tahkimat yapabilecektir.
- Ticaret gemilerinin her iki yönde Boğazlardan geçişi serbest olacaktır.
- Savaş gemilerinin geçişi ise zaman ve ağırlık bakımından sınırlandırılacaktır.
- Türkiye, savaşa girer veya bir savaş tehlikesi ile karşılaşırsa Boğazları istediği gibi açıp kapatılabilecektir.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile;
- Türkiye, büyük bir siyasi zafer kazanmıştır.
- Türk Devleti'nin egemenlik haklarını sınırlayıcı hükümler kaldırılmıştır.
- Boğazlarda asker bulundurulması ile Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de önemi artmış ve milletlerarası dengede önem kazanmıştır.
- Sovyet Birliği, Karadeniz yönünden gelebilecek tehditlere karşı güvenliğini sağlamış oldu. Bu durum Türkiye ile Sovyet Rusya arasındaki ilişkilerin gelişmesini sağlamıştır.
4. Sadabat Paktı
Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Tahran'daki Sadabat Sarayı'nda dörtlü bir pakt oluşturuldu (8 Temmuz 1937). Bu pakt, İtalya'nın Doğu ülkelerini hedef olan istila politikasından kaynaklanmıştır. Orta Doğu'ya yayılmaya çalışan İtalya'ya karşı ortak bir savunma sistemi kurularak yayılmacı politikalara tepki gösterilmiştir.
Sadabat Paktı'na göre dört devlet, "Dostluk ilişkilerini devam ettirecekler, Milletler Cemiyeti'ne bağlı olacaklar ve birbirine saldırmayacaklardı." Paktın imzalanmasından sonra İngiltere ve ABD'de bu gelişmeden memnuniyet duyduklarını belirtmiştir.
5. Hatay'ın Türkiye'ye Katılması
Mondros Ateşkesi'nden sonra Hatay ve İskenderun Fransızlar tarafından işgal edildi. 1921 yılında Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra Türkiye ile Fransa arasında yapılan Ankara Antlaşması'yla bu şehirler Misak-ı Milli'ye ters düşmesine rağmen Fransa'da kaldı. Ancak Fransa bu illerde özel bir yönetim kurarak Türklerin kültürel değerlerini korumasına yardımcı olmayı kabul etmiştir.
II. Dünya Savaşı'nın yaklaşması üzerine Fransa 1936 yılında Suriye'yi boşaltma kararı aldı. Bu arada Fransa, Hatay'ı Suriye'ye bıraktı. Sorunları barışçı yollarla çözümlemek isteyen Türkiye, Milletler Cemiyeti'ne başvurarak çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hatay'ın Türkiye'ye verilmesini istedi.
Ayrıca Fransa'ya bir nota vererek İskenderun'un bağımsızlığının tanınmasını istedi. Fransa bu teklifi reddetti. Milletler Cemiyeti ise, aldığı kararla, İskenderun'un içişlerinde bağımsız, dışişlerinde Suriye'ye bağlı olmasını kabul etti. Hatay sancağının toprak bütünlüğü, Türkiye ve Fransa'nın garantisi altında olacaktı. Ancak bu anlaşma da uyuşmazlığı sona erdiremedi. Bu dönemde uluslararası ilişkiler giderek gerginleşmeye başladı. Hitler'in Avusturya'yı ilhakından sonra, Avrupa'da güçler dengesi bozulmaya başladı. Fransa, Hatay konusundaki tutumunu yumuşatmak zorunda kaldı. Yapılan seçimler sonunda bağımsız bir devlet olarak Hatay Cumhuriyeti kuruldu (2 Eylül 1938). Hatay Cumhuriyeti ile Türkiye arasında yakın ilişkiler geliştirildi.
1939'da Avrupa'da yayılan savaş rüzgarları Fransa'nın Türkiye'nin isteklerini kabul etmesini sağladı. 23 Haziran 1939'da Fransa ile Türkiye arasındaki bir antlaşma ile Hatay'ın Türkiye'ye katılması kabul edildi. Böylece Atatürk'ün vefatından Hatay meselesi Misak-ı Milli ilkeleri doğrultusunda Türkiye'nin lehine çözümlenmiştir.
- Tarih Bilimine Giriş
- Eskicağ Medeniyetleri
- İslamiyet'ten Önceki Türk Tarihi
- İslam Tarihi
- Türk Dünyası
- Ortaçağ'da Avrupa
- Türkiye Tarihi
- Osmanlı Kuruluş Devri
- Osmanlı Yükselme Devri
- Yeniçağ'da Avrupa
- XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu
- XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu
- Yakıncağ'da Avrupa
- XIX. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu
- Osmanlı Kültür ve Uygarlığı
- XX. Yüzyılda Osmanlı Devleti
- 1. Dünya Savaşı ve Sonuçları
- Mondros Ateşkesi ve Cemiyetler
- 1.TBMM Devri
- Kurtuluş Savaşı
- Cumhuriyet Dönemi İç Olayları
- İnkılaplar
- Dış Politika
- Atatürk İlkeleri