Söz Sanatları (Edebi Sanatlar)
Edebi metinlerin anlaşılmasında ve yorumlanmasında edebi sanatların önemli bir yeri vardır. Özellikle Divan edebiyatının anlaşılması için edebi sanatların çok iyi bilinmesi gerekir. Edebi sanatlar, söze güzellik, canlılık katmak ve sözü daha etkili kılmak için kullanılır. Bir dizede, beyitte veya dörtlükte birden fazla söz sanatı olabilir. Söz sanatları dile zenginlik katarlar.
Edebiyatımızda Kullanılan Başlıca Söz Sanatları
Türk edebiyatında kullanılan bir çok söz sanatı vardır. Günlük konuşma dilinde bile dile güzellik katma amacıyla ve anlatımı zenginleştirmek için birçok söz sanatı kullanırız. Ancak bu sanatların yaygınlık derecesi farklıdır.
Türk edebiyatındaki söz sanatlarından başlıcalar şunlardır:
Teşbih (Benzetme)
Bir sözün anlamını kuvvetlendirmek için, aralarında benzerlik bulunan iki şeyden zayıf olanın güçlü olana benzetilmesidir. Söz sanatlarından en çok kullanılanıdır diyebiliriz.
İhtiyar adam çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Bir teşbihte dört unsur bulunur:
- Benzeyen: Birbirine benzetilen öğelerden nitelik bakımından daha güçsüz olanıdır.
- Kendisine benzetilen: Birbirine benzetilen öğelerden nitelik olarak daha güçlü ve üstün olanıdır.
- Benzeme yönü: Birbirine benzetilen öğeler arasındaki ortak ilgi ve benzeyiştir. Benzerliğin şeklini bildirir.
- Benzetme edatı: Benzeyen varlıklar arasındaki benzerliği ortaya koyan sözcüktür. Benzetmelerde genellikle; gibi, kadar, sanki, güya, tıpkı sözcükleri kullanılır.
Ahmet | Tilki | Gibi | Kurnazdır. |
Benzeyen | Benzetilen | Benzetme edatı | Benzetme yönü |
Karşıki tepeler sanki oturan devlerdi.
Her şey yeril yerinde, bir dolap uzaklarda
Azapta bir ruh gibi gıcırdıyor durmadan
Yanmış bir tavan gibi çöken akşam altında
Dinleriz, haykırarak kaçışan kargaları
Benzetme yapılırken her zaman dört öğenin bulunması gerekmez. Sadece benzeyen ve benzetilenle de benzetme sanatı yapılabilir. Benzetme yönü ve benzetme edatı bulunmayan bu tür benzetmelere Teşbih-i beliğ denir.
Günlerim koklamadan attığım birer güldür.
İstiare (Eğretileme)
İstiare sözcüğünün sözlük anlamı, ödünç alma demektir. Bir şeyi anlatmak için, ona benzetilen başka bir şeyin adını iğreti olarak geçici bir süreyle kullanmaktır. Benzeyen ya da kendisine benzetilenden birinin kaldırıldığı teşbihe (benzetmeye), istiare denir. Söz sanatı olarak edebiyatta oldukça yaygın kullanılır.
Kande olsan ey peri gönlüm senin yanındadır.
Bu dizede "sevgili” “peri’’ye benzetilmiştir. Fakat “sevgili" söylenmemiş, dolayısıyla istiare yapılmıştır.
Aslan gibi askerlercepheye koşuyor. teşbih
Aslan askerler cepheye koşuyor. teşbih-i beliğ
Aslanlar cepheye koşuyor. istiare
İstiare, benzetme öğelerinden benzeyen ve benzetilenin söylenip söylenmemesi bakımından ikiye ayrılır:
1) Açık istiare
Benzetmenin öğelerinden sadece kendisine benzetilenin bulunduğu, benzeyenin bulunmadığı İstiaredir.
Havada bir dost eli okşuyor derimizi.
Benzeyen: rüzgâr (yok)
Kendisine benzetilen: dost eli (var)
Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Benzeyen: bulut (yok)
Kendisine benzetilen: siyah tül (var)
Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor.
Benzeyen: askerler (yok)
Kendisine benzetilen: güneşler (var)
Bir med zamanı gökyüzü kurşunla örtülü.
Benzeyen: bulut (yok)
Kendisine benzetilen: kurşun (var)
2) Kapalı istiare
Benzetmenin öğelerinden sadece benzeyenle yapılan istiaredir. Kapalı istiarede kendisine benzetilen yer almaz, onun bir özelliği bulunur.
Ay zeytin ağaçlarından yere damlıyordu.
Bu dizede “ay”, benzeyendir, kendisine benzetilen de “su”dur, ancak söylenmemiş, “damlıyordu” sözüyle hissettirilmiştir.
Bir arslan miyav dedi
Minik fare kükredi
Fareden korktu kedi
Kedi pır uçuverdi
Dörtlükte “aslan", “miyav” sözcüğüyle kediye; “fare”, “kükredi” sözcüğüyle aslana; “kedi”, “uçuverdi” sözcüğüyle kuşa benzetilmiştir. Ancak dörtlükte benzetilenlere, yer verilmemiştir.
Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması)
Benzetme amacı gütmeden bir sözü başka bir söz yerine kullanma sanatıdır. Söz sanatları açısından yine çok kullanılan bir edebi incelik yöntemidir.
İstanbul, soğuktan şikâyetçi.
Cümlede “İstanbul" sözcüğüyle İstanbul halkı anlatılmak istendiğinden mecaz-ı mürsele başvurulmuştur.
Öğrenciler Ömer Seyfettin’i okuyordu.
Cümlede “Ömer Seyfettin” sözüyle anlatılmak istenen, yazarın yapıtlarıdır.
Halk, ekranlarda kültür programları seyretmek istiyor artık.
Cümlede “ekran" sözcüğüyle televizyon anlatılmak istenmiştir.
Bir çift göz bakıyordu Zeytin ağaçlarının arkasından
Bu dizelerde “göz” sözcüğü insan yerine kullanılmıştır.
Çankaya, bu konudaki kararını bildirdi.
Bu cümlede “Çankaya” sözcüğü, Cumhurbaşkanlığı makamı yerine kullanılmıştır.
Teşhis (Kişileştirme)
Teşhis, insan dışındaki canlı ve cansız varlıkları; düşünen, duyan ve hareket eden bir insan kişiliğinde göstermek demektir. Bu söz sanatında canlı cansız her şey dile gelip konuşabilmektedir.
İçmiş gibi geceyi bir yudumda
Göğün mağrur bakışlı bulutları
Bu dizelerde “mağrur bakışlı” ve “içmiş” sözleriyle bulutlara insan özellikleri yüklenerek kişileştirme (teşhis) yapılmıştır.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl
Kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet bu celâl
Bu dizelerde, “çehreni çatma, kahraman ırkıma gül” gibi sözlerle, “hilâl” diye seslenilen “bayrağa" insana özgü nitelikler yüklenmiştir.
Gel bahar erit bu yolun karını
Geçen seneleri anmayalım hiç
Dinle bülbüllerin şarkılarını
Güllerin kıpkızıl şarabını iç
Bu dizelerde “bülbüllerin şarkılarını dinle, güllerin şarabını iç” sözleriyle bahara, insana özgü nitelikler yüklenerek kişileştirme yapılmıştır.
İntak (Konuşturma)
İnsan kişiliğinde canlandırılan varlıkların konuşturulması sanatıdır.
Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna:
Tenimde bir yara işler gibisin
Bülbül, “Senin nazını çekemem.” diyordu, güle.
Derdim vardır inilerim
Ben Mevlaya âşık oldum
Anın içün inilerim.
Yukarıdaki dizelerde “dallar”, “bülbül”, “dolap” konuşturularak intak sanatına başvurulmuştur.
Kinaye
Bir sözün, hem gerçek hem de mecaz anlamda anlaşılacak biçimde kullanılmasıyla oluşturulan söz sanatıdır. Ancak asıl anlatılmak istenen, sözün mecaz anlamıdır.
Dedem eli açık bir insandır.
Bu cümlede söz konusu kişinin gerçek anlamda “elinin açık olduğu" değil, mecaz anlamda “cömert” olduğu anlatılmak istenmiştir.
Ey benim san tanburam
Sen ne için inilersin?
İçim oyuk derdim büyük
Ben anınçün inilerim.
Ben toprak oldum yoluna
Sen aşuru gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın?
Bu dörtlüklerde “içim oyuk” ve “taş bağırlı” sözleri hem gerçek hem de mecaz anlama gelecek şekilde kullanılmıştır.
Birinci dörtlükte “içim oyuk” sözü, şairin sarı tamburam dediği sazının içi gerçekten oyuk olduğu için gerçek anlamda; “dertli ve acılı olmak” anlamına geldiği için mecaz anlamda kullanılmıştır. İkinci dörtlükte “taş bağırlı” sözü, dağlar; taşlardan, kayalıklardan oluştuğu için gerçek anlamda; “acımasız, merhametsiz” anlamına geldiği için mecaz anlamda kullanılmıştır.
Tevriye
Nükte yapmak amacıyla iki anlamı bulunan bir sözcüğün uzak anlamını kastederek kullanma sanatıdır. Kullanılan sözün iki ayrı anlamda da anlaşılması mümkündür.
Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek
Bu dizelerde ben sözcüğüyle hem “tendeki koyu renkli leke” hem de “I. tekil kişi” anlatılmak istendiğinden sözcük iki anlamı da anlaşılacak biçimde kullanılmıştır.
Bir buse mi bir gül mü verirsin dedi gönlüm
Bir nîm tebessümle o âfet gülü verdi
(nîm: yarım)
Bu dizelerde “gülü verdi” sözüyle hem “çiçek olan gül”, hem de “gülmek eylemi” anlatılmak istenmiştir. Dolayısıyla sözcük her iki anlamda anlaşılacak biçimde kullanılmıştır.
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül
Bu dizede “el” sözcüğü hem “organ” anlamında hem de “yabancı” anlamında kullanılmıştır.
Tahir Efendi bize kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp tahirdir
(kelp: köpek)
(tahir: temiz)
Bu dörtlükte “tahir” sözcüğü hem sözcük anlamı olan “temiz” hem de “Tahir Efendi” anlamında kullanılmıştır. Böylece şair kendisine “temiz” derken, Tahir Efendi'ye de dolaylı olarak “köpek” demektedir.
Sordum Nigâr’ı dediler ahbâb
Semt-i Vefa’da doğru yoldadır
Bu dizelerde “vefa” hem sözlük anlamı olan “bağlılık, sadakat”, hem de İstanbul’da bir semt olan “Vefa” anlamında kullanılmıştır
Hüsn-i Talil (Güzel Nedene Bağlama)
Herhangi bir olayı gerçek nedeninin dışında bir başka nedene bağlama sanatıdır. Gösterilen neden gerçek olmamalı; fakat güzel olmalıdır.
Hâk-i payine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını taştan taşa urup gezer âvâre su
Dizelerde, sevgilinin ayağının toprağına yetişmek için asırlardan beri “suyun, başını taştan taşa vurup gezdiği” anlatılmaktadır. Gerçekte suyun akmasının nedeni sevgilinin ayağına ulaşma arzusu değildir. Ancak şair, suyun akmasını bu arzuya bağlayıp hüsn-i talil yapmıştır.
Sen gittin, yaslara büründü cihan
Soluyor dallarda gül dertli dertli
Gülün solup dünyanın yaslara bürünmesinin nedeni sonbaharın gelmesidir. Ancak dizelerde şair bu durumu “sen gittin” diyerek gerçek nedeninin dışında güzel bir nedene -sevgilisinin gidişine- bağlamaktadır.
Yeni bir ülkede yem vermek için atlarına
Nice bin atlı kapılmıştı fetih rüzgârına
Askerlerin fetih rüzgârına kapılması yeni yerler fethetmekle açıklanabilir. Ancak dizelerde şair bu olayı, askerlerin, atlarına yeni bir ülkede yem vermek istemesine bağlamaktadır.
Tecahül-i Ârif (Bilmezlikten Gelme)
Bir nükte yapmak amacıyla, bilinen bir şeyi bilmez görünmektir.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Dizelerde şair, saçlarına ak düştüğünü ve yaşlandığından dolayı yüzünde kırışıklıklar olduğunu bildiği halde, “ne var” ve “benim mi” sözleriyle, bunları bilmiyormuş gibi bir tavır takınmıştır. Bu şekilde bilmezlikten gelme söz sanatını etkin bir şekilde kullanmıştır.
Aşağıdaki dizelerde de şairler, bildikleri şeyleri bilmiyormuş gibi davranıp tecahül-i arife başvurmuştur.
Göz gördü, gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbanın olam var mı benim bunda günâhım?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Mübalağa (Abartma)
Sözün etkisini artırmak için bir olayı ya da durumu olduğundan çok ya da az göstermektir.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir, savrulur enkaz-ı beşer
enkaz: yıkıntı, döküntü
beşer: insan
Bu dizelerde ölüm, abartılarak anlatılmıştır.
Biraz bakıver kendine
Bir deri bir kemik kalmışsın
Bir ah çeksem dağı taşı eritir
Gözüm yaşı değirmeni yürütür
Bu hasretlik beni dahi çürütür
Bana sıla da b'ır gurbet il de bir
Merkez-i hâke atsalar da bizi
Kürre-i arzı patlatır çıkarız
merkez-i hâk: yerin merkezi, mağma
kürre-i arz: yerküre
Tariz
Birisini küçük düşürmek ve onunla alay etmek amacıyla sözün ya da kavramın gerçek ve mecaz anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektir.
Cimri birisine, “Ne kadar cömert davranıyorsunuz!” demek tarizdir.
Bu ne kudret ki elifbâ’yı okur ezberden.
Gerçekte “elifbayı ezberden okumak” basit bir iş olduğu halde “bu ne kudret” sözüyle üstün bir iş gibi gösterilip tersi anlatılmak istenmiştir.
Bize kâfir demiş müfti efendi
Tutalım ben ona diyem müselman
Varıldıkta yarın rûz-ı mahşere
İkimiz de çıkarız anda yalan
Bu dörtlükte şair, kendisine kafir diyen müftüye Müslüman dediğini varsaydıktan sonra, kıyamet günü yalancı çıkarız diyerek tam tersini -müftünün kafir olduğunu- anlatmak istemiştir.
Tekrir
Sözün etkisini artırmak için bir veya birkaç sözcüğün tekrarlanmasıdır.
Kimsesiz bir kimse olmaz herkesin var kimsesi
Kimsesiz kaldım cihanda medet ey kimsesizler kimsesi
Dikilir köprü üzerine,
Keyifle seyrederim hepinizi
Kiminiz kürek çeker, sıya sıya;
Kiminiz dümen tutar mavnalarda;
Telmih
Söz sırasında herkesçe bilinen bir olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca ya da yaygın bir atasözüne işaret etmek, onu hatırlatmaktır. Herkesçe bilinen bir vakıaya atıfta bulunarak söze sanatsal bir nitelik kazandırılır.
Bir ufuk ki ne Mecnûn varabildi ne Ferhâd
Bir ufuk ki ilahi sırrı bekleyen serhâd
Bu dizelerde sevgililerine ulaşamayan meşhur âşıklar -Mecnun, Ferhad- hatırlatılmaktadır.
Gökyüzünde İsa ile
Tur Dağı’nda Musa ile
Elindeki âsâ ile
Çağırayım Mevlam seni
Bu dizelerde Hz. İsa'nın gökyüzüne yükselişi ve Hz. Musa’nın Tur Dağı’nda yaşadığı olağanüstü olaylara ve asasıyla gösterdiği mucizelere işaret edilmektedir.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi
Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi
Bu dizelerde “Bedr’in aslanları” sözüyle Bedir Savaşı’ndaki askerlere işaret ediliyor.
Tenasüp
Bir konu üzerinde, aralarında türlü ilgiler bulunan en az iki sözcük, terim ve deyimi ikinci bir anlam kastetmeksizin bir dize ya da beyit içinde kullanmaktır.
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip
Kılma derman kim helakim zehr-i dermanındadır
Bu dizelerde “dert, ilaç, tabip, derman” birbirleriyle ilgili kavramlar olarak kullanılmıştır.
Yine bahar geldi, bülbül sesinden
Seda verip seslendin mi yaylalar
Çevre yanın lale sümbül bürümüş
Gelin olup süslendin mi yaylalar
Bu dizelerde “bahar, bülbül sesi, seda, yayla, lale, sümbül” birbiriyle ilgili kavramlar olarak kullanılmıştır.
Suya versün bâğban gülzârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su
Bu dizelerde “bağban (bahçıvan), gülzâr (gül bahçesi), gül” birbirleriyle ilgili kavramlar olarak kullanılmıştır.
Tezat (Karşıtlık)
Karşıt kavramların ya da özelliklerin bir arada kullanılmasıdır.Aşağıdaki dizelerde karşıt anlamlı kavramlar ve varlıklar bir arada kullanılmıştır.
Cinas
Yazılışı ve okunuşu aynı, anlamları farklı olan sözcüklerin bir arada kullanılmasıdır. Özellikle Halk edebiyatında manilerde cinasa sık rastlanır.
Gayet çoktur, değil benim yaram az
Bana yârdan gayrı cerrah yaramaz
1. yarası az olmak
2. yararı olmamak
Böyle bağlar
Yâr başın böyle bağlar
Gül açmaz bülbül ötmez
Yıkılsın böyle bağlar
1. bağlamak eylemi
2. bahçe
Biz ne kadar uzağız, yollar ne kadar yakın
Ya durdurun zamanı, ya da takvimi yakın
1. uzak karşıtı
2. yakmak eylemi
Lüff ü Neşr
Genellikle birinci dizede en az iki şey söyleyip ikinci dizede bunlarla ilgili kavramların kullanılmasıdır.
Sen bana en sâdık bir arkadaştın
Gönlümde ateştin, gözümde yaştın
Ne diye tutuştun, ne diye taştın
Beni kıskandırıp durmalı miydin
Aliterasyon
Bir ahenk meydana getirmek amacıyla bir dizede ya da beyitte aynı seslerin ya da hecelerin tekrar edilmesidir.
Dest-bûsi arzusuyla ger ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun ânınla yâre su
Bu dizelerde “s” seslerinin bir ahenk oluşturduğu görülüyor.
Eylülde melûl oldu gönül soldu da lâle
Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle
Bu dizelerde “I” seslerinin bir ahenk oluşturduğu görülüyor.
Seci
Düzyazıda, sözcüklerin uyaklı olacak biçimde sıralanmasıdır.
Ey gözlerimin nuru, gönüllerin süruru; başımızın tacı, ehl-i dilin miracı! Gönül hanesinin ziyası, dil hastasının şifası!
İlahi, gönlüm oduna ne yaktınsa o tüter. İlahi, vücudum bahçesine ne diktinse o biter.
Gerçekten yardımcı oldu...
- Yazınsal Türler
- Söz Sanatları
- İslam Öncesi ve İslam Dönemi Türk Edebiyatı
- Halk Edebiyatı
- Divan Edebiyatı
- Edebiyat Akımları
- Tanzimat Edebiyatı
- Serveti Fünun Edebiyatı
- Fecr-i Ati Edebiyatı
- Milli Edebiyat
- Cumhuriyet Edebiyatı
- Batı Edebiyatı
- Türk Edebiyatı Kitap Özetleri I
- Türk Edebiyatı Kitap Özetleri II
- Dünya Edebiyatı Kitap Özetleri