Temel İngilizce
YDS'de En Çok Çıkan 444 Kelime Ve Anlamları
- abandon: terk etmek, vazgeçmek, bırakmak
- abrogate: yürürlükten kaldırmak, son vermek(bir kanuna veya anlaşmaya son vermek)
- abruptly: aniden, ani ve nezaketsiz biçimde
- absolute: tam, mutlak, tamamen, kesin
- abstract: soyut
- absurd: saçma, gülünç
- abundant: bol, çok
- accomplish: başarma, tamamlama
- accord: uzlaşma
- accordingly: buna göre
- accountant: muhasebeci
- accurate: kesin, doğru, yanlışsız
- accused: sanık
- accustomed: alışkın. alışılmış, her zamanki
- achieve: başarma, elde etme
- acknowledgement: onaylamak, kabul etmek, tasdik etmek
- acute: keskin (düşünce), şiddetli, dar açı, çok çabuk ve tehlikeli bir biçime gelen hastalık
- adapt: uyum sağlamak
- addicted: bağımlı, tiryaki
- addiction: bağımlılık
- additional: ilave, ek
- adequate: yeterli, uygun, elverişli
- adjust: ayarlamak, uydurmak, uymak
- adjustable: ayarlanabilir, uyarlanabilir
- administrate: yönetmek, idare etmek
- admirable: takdire değer
- advanced: ilerlemiş, ileri
- affable agreeable: rahat, dostça, anlaşılabilir
- affair: olay, mesele, sorun
- affectionate: müşfik. sevecen
- affluent wealthy: varlıklı
- agreeable: razı, hoş, iyi
- aid: yardım
- aisle: sıralar arası, yol, geçenek
- alliance: ittifak
- ally: müttefik, dost
- alter Change
- Ambiguous müphem. birden fazla anlama gelebilen
- Amend düzeltme. değiştirme
- Ample gerektiğinden çok. bol
- Annual yıllık. yıldönümü
- Anticipate tahmin etmek. ve ona göre davranmak
- Apparel Clothing. kılık kıyafet
- Appetite Desire for food. iştah. arzu
- Appreciate takdir etmek
- Apprehension Fear; korku. endişe; anlayış. kavrayış
- Approach yaklaşım. tarz
- Approval tasvip. onay; resmi izin
- Argue tartışma. münakaşa. iddia etme
- Argument tartışma; sav. iddia
- Article makale; tanımlık; madde-fıkra; eşya-parça
- Artisan zanaatçı. esnaf
- Ashamed utanmak
- Assassinate suikast yapmak
- Asset Advantage kıymetli şey. beceri. erdem
- Asset servet; değerli nitelik
- Astonished hayret etmek. şaşkın olmak. şaşırmak
- At once derhal; aynı anda
- Attack saldırmak
- Attainment Achievement. başarı. elde etmek. marifet
- Attempt teşebbüs etmek. denemek
- Attract cezbetmek. çekmek
- Available elde edilebilir. müsait
- Avidity gayret. heves. hırs
- Award ödül. mükafat
- Base temel. esas; askeri üs
- Beneficial faydalı
- Benefit fayda. yarar
- Blame suçlamak
- Blink Open and close. gözlerini kırpıştırmak
- Bloom çiçek açmak
- Blossom çiçek açmak. canlanmak. gelişmek
- Blunder gaf. gaf yapmak
- Border sınır
- Break off kırılıp ayrılmak. ilişiğini kesmek; birdenbire durmak
- Breakthrough cepheyi yarıp geçmek; büyük buluş
- Briskly Quickly. Energetically canlı ve istenilen tarzda; enerjik
- Bruise berelemek. ezmek; bere. ezik
- Brush up Review tazelemek
- Brutality Cruelty vahşilik
- Budget bütçe
- Bump vurma. toslama; şiş. tümsek
- Burglar (ev. dükkan) soyan hırsız
- Bury gömmek. defnetmek; gizlemek. örtmek
- Call at uğramak
- Call off iptal etmek
- Call on ziyaret etmek; talep etmek
- Call up telefon atmak
- Candidate aday. namzet
- Capable yetenekli. ehliyetli
- Captivate büyüleme. esir etme, cezbetmek
- Cautious ihtiyatlı. tedbirli
- Chance şans. tesadüfen olmak
- Charge ücret; itham; hamle; şarj
- Charity sadaka; hayırseverlik. hayır kurumu
- Cheer neşe. tezahürat
- Chemist kimyager; eczacı
- Choice seçmek
- Choir koro
- Clammy yapış yapış; soğuk nemli
- Clarify açıklamak. açıklık getirmek
- Clear temizlemek. aklamak. izin vermek
- Clerk memur. tezgahtar. sekreter
- Cliff uçurum. sarp kayalık
- Clog tıkamak. tıkanmak; takunya
- Coast kıyı
- Coincidence tesadüf
- Collar yaka; tasma
- Collide çarpışma. çarpma
- Combine birleşmek. birleştirmek
- Commerce ticaret
- Compare mukayese etmek
- Compensation bedel. tazminat. telafi
- Compete yarışmak; rekabet etmek
- Competent Capable ehil. yetenekli. yetkili. -
- Competition yarışma. rekabet. sınama
- Complaint şikayet etmek
- Complete tamamlamak; tamamen
- Composed birleşmiş; bestelenmiş; kendine hakim olmak
- Compromise uzlaşmak
- Conceal gizlemek. saklamak. örtmek
- Concurrence Agreement. aynı olan. birlik olma, uyuşma; aynı zamana rastlama
- Condense yoğunlaşma; sıvıya dönme; çözeltme
- Confidence güven. itimat
- Confidence kendine güven
- Confidential Secret gizli. sır
- Confirm teyit etmek. pekiştirme. onaylama. sürekli. müzmin
- Confiscated Seized müsadere etmek. haczetmek; istimlak etmek
- Conflict çelişmek
- Congratulate tebrik etmek
- Conscientious Careful vicdanlı; dikkatli
- Consequence netice ; önem
- Conserve koruma muhafaza etme
- Consider hesaba katmak; göz önünde tutmak; saymak
- Consist of müteşekkil olmak. oluşmak
- Consistently mütemadiyen. devamlı
- Constitute teşkil etmek. tesis etmek; tayin etmek
- Constitution anayasa
- Contaminate kirletmek; zehirlemek. bozmak
- Contented halinden memnun. mutlu
- Cooperation işbirliği
- Courteous nazik. kibar. saygılı
- Coward korkak
- Creative yaratıcı
- Crime suç. cürüm
- Criminal suçla ilgili; suçlu; cezalı
- Crooked eğri. çarpık. virajlı. hilekar
- Crop mahsul
- Crowd kalabalık
- Cruelty zulüm. acımasızlık
- Dabble su serpme; amatörce uğraşma
- Deadline son teslim tarihi
- Decade on yıl
- Deception aldatma. hile
- Deceptive aldatıcı. yanıltıcı
- Dedicate adamak; ithaf etmek
- Defeat yenme. bozguna uğratmak
- Deficient eksiz yetersiz. noksan
- Delicate nazik. hassas. narin
- Delight sevinç. zevk. haz,
- Denial inkar. yok sayma
- Deny inkar etme
- Depict göstermek. dile getirmek
- Deplore teessüf etmek. üzülmek
- Dept borç
- Desperate ümitsiz; gözü dünmüş
- Despondent ümitsiz. meyus
- Determine belirlemek. tespit etmek azimli. kararlı
- Detest nefret etmek. tiksinmek
- Device alet. aygıt
- Devote ..-e adamak
- Diluted sulandırılmış. su katılmış
- Diminish azaltmak. küçültmek. eksiltmek
- Discipline Punish disiplin; cezalandırma
- Discourteous nezaketsiz. kaba
- Discreet saygılı. dikkatli ve nazik
- Discretion basiret. sağduyu. tedbir. ihtiyat
- Discuss talk about tartışma. münazara etmek
- Disease hastalık
- Disgraced Ashamed gözden düşmüş; itibarsız; yüz karası
- Disgust iğrenme. tiksinme. midesini bulandırma
- Dishonest sahtekar
- Disintegrate parçalamak. bölünmek
- Disposition eğilim. mizaç. düzen. tertip
- Dispute tartışma
- Dissolve çözmek. dağıtmak. yok olmak
- Distinguish Ayırmak, ayırt etmek, seçkin. ünlü. kendine yer edinmiş
- Distrust güvenmemek
- Ditch hendek. ark. kanal
- Divert başka yöne çevirmek; saptırmak
- Divide bölmek. ayırmak
- Divulge Reveal ifşa etmek. açığa vurmak
- Doubt şüphe. kuşku
- Drift sürüklenmek
- Drowsy Sleepy uykulu. uyku veren
- Duplicate Copy kopyasını yapmak
- Dwindle Diminishes. giderek azalmakEagerness şevk. istek. arzu
- Edge kenar; avantaj
- Efficient verimli. randımanlı
- Elevation kaldırma. yükseltme; terfi
- Embark (on) gemiye binmek; başlamak
- Embarrassment utanma. mahcubiyet
- Emerge meydana çıkmak
- Emit yaymak. çıkarmak
- Employer iş veren
- Encouraging teşvik edici. cesaretlendirici
- Endearing sevdiren
- Enhance değerini. gücünü. güzelliğini arttırma, süslemek, genişletmek
- Enlarge büyütmek. genişlemek
- Enlighten aydınlatmak
- Enthusiastically şevkle. hararetle
- Envy kıskanma. gıpta etme
- Equivocal Ambiguous iki anlama gelebilen
- Espionage casusluk
- Essential gerekli
- Examine Inspect, tetkik. muayene etmek. sorguya çekmek
- Excessive aşırı. haddinden fazla
- Exchange karşılıklı değişmek
- Excuse mazeret
- Exempt bağışık; muaf; hariç tutmak
- Exhausted bitmiş. tükenmiş. yorgun
- Exhibition sergi
- Existence varlık
- Exotic Unusual
- Expand genişle(t)mek. büyümek
- Expedition yolculuk; sefer
- Explicit Definite açık. sarih
- Explore keşif. inceleme gezisi
- Explorer kaşif seyyah
- Expose ifşa etmek; ışığa tutmak; korunmasız bırakmak, maruz bırakmak; teşhir etmek; pozlamak
- Exposure ifşa; korunmasızlık; poz
- Extensive büyük. derin. kapsamlı
- Extremely; oldukça fazla
- Fabric kumaş. doku
- Fact gerçek. olgu
- Faint Indistinct donuk. baygın
- Far uzak; çok
- Fatigue yorgun. bitkin; yormak
- Fearsome dehşetli. korkunç
- Feasible yapılabilir. mümkün
- Feeble Weak zayıf. kuvvetsiz
- Fever ateş. hararet; humma
- Firing. Ateşleme; pişirme; işten atma
- Fiscal mali
- Flawless kusursuz. defosuz
- Flee from Run away kaçmak. firar etmek
- Flip fiske atmak; keçileri kaçırmak; hayran olmak; küstah
- Float aimlessly Drift. yüzmek. su üstünde kalmak. bir şeyi oluruna bırakmak
- Floor zemin
- Fluctuate inip çıkmak
- Flushed Red kızarmak. utanmak
- Foggy Misty, sisli
- Fool aldatmak. şaka yapmak. kandırmak
- Foolishness aptallık. budalalık
- Forecast tahmin etmek
- Forestall erken davranıp önlemek
- Fortunate şanlı. talihli
- Frank açık sözlü. içten. samimi
- Frightened korkmuş
- Fume pis kokulu gaz. yaymak
- Futile boşuna. beyhude
- Gain kazanmak. elde etmek
- Gash Deep cut derin yara
- Germinate Grow çimlenmek. çimlendirmek
- Gift hediye; yetenek
- Giggle kıkırdamak
- Gist Main idea ana fikir
- Gleeful neşe dolu
- Globe küre
- Goods mallar. eşya
- Govern yönetmek. idare etmek
- Grievance Complaint
- Grumbles Complains şikayet. yakınma
- Halt mola. durma
- Harsh sert. kaba. haşin
- Hasten acele etmek. ettirmek
- Have faith in inancı olmak
- Hazardous tehlikeli. zararlı
- Heat ısı. ısıtmak
- Hectic Very busy heyecanlı. telaşlı
- Hence bu nedenle. bundan dolayı
- Herd sürü; ayak takımı
- Hesitate tereddüt etmek. çekimsemek
- Hide sakla-n-mak
- Highway anayol
- Hike Walk uzun yürümek; fiyatını artırmak
- Hinted Indirectly suggested. ima etmek
- Hoax Trick şaka. oyun; hile
- Homeless evsiz
- Honest samimi. dürüst
- Hug kucaklamak. sarılmak
- Huge kocaman. büyük
- Humorous komik. güldürücü
- Hurl Throw, fırlatmak. sav
- Ignore pay no attention to. aldırmamak. bilmezden gelmek
- Impartial yansız
- Imprecise kesin olmayan. dikkatsiz. özensiz
- Impression izlenim. etki
- Impromptu Unrehearsed hazırlıksız. doğaçlam
- Improve ilerletme. geliştirme
- In charged sorumlu. görevli
- Inadvertent kasıtsız. elde olmayan
- Incline eğilme. aşağı eğilme
- Inconsiderate başkalarını düşünmez. düşüncesiz
- Incredible inanılmaz
- Incurable tedavi edilmez. çaresiz
- Indecisive kararsız. kesin olmayan
- Indication anlatma. belirti. gösterge
- Indifferent kayıtsız. umarsız
- Indispensable vazgeçilmez. zorunlu
- Indistinct belirsiz. bulanık
- Induce kandırmak. ikna etmek
- Industrious çalışkan. gayretli
- Inert Inactive hareketsiz. uyuşuk. eylemsiz
- Inflammable kolay tutuşan. parlayıcı
- Influence etki
- Initial First ilk. başlangıç
- Insignificant Değersiz önemsiz. belirsiz.
- Insist ısrar etmek
- Insolent Rude küstah. terbiyesiz
- Inspire telkin etmek. ilham etmek
- Instructive öğretici. eğitici
- Insult hakaret etme. hor görme
- Intensity güçlülük. yoğunluk
- Intention niyet
- Interfere müdahale etme. çatışma. engelleme
- Interfere with yoluna çıkmak. engellemek. karışmak
- Intermittent kesik kesik. aralıklı
- Intrepid Yılmaz, korkusuz. cesur
- Intricate Complicated karışık. girift
- Investigator dedektif. araştırıcı
- Investment yatırım. sağlanan gelir
- Irrelevant konu dışı. ilgisiz
- Irresponsible sorumsuz
- Issue konu; yayım-baskı
- Item adet. tane; madde; konu-fıkra
- Jam sıkıştırmak. kilitlemek. izdiham
- Landscape manzara
- Lane dar yol; şerit
- Law hukuk. kanun
- Leading önde olan. kılavuzluk eden
- Leak sızıntı. çatlak
- Lecture ders. konferans
- Liability sorumluluk. yükümlülük
- Limp topallamak. aksamak
- Lingered kolay kolay ayrılmak;
- Litter çöp
- Locate bulunma. bir yerde yerleşmiş olma
- Lofty High yüce. yüksek. azametli
- Lonely yalnız. kimsesiz. tenha
- Look up to Respect hayran olmak. örnek almak
- Luck şans. talih. uğur
- Majority çoğunluk
- Management idare. yönetim
- Manufacture imal etmek
- Means yol. yöntem. araç
- Meddle Interfere karışmak. burnunu sokmak
- Medicine tıp. ilaç
- Meditative Thoughtful derin derin düşünen
- Melt eri-t-mek. yumuşa-t-mak
- Memorize ezberlemek
- Mend Repair tamir etmek
- Merge Become one birleşmek. içine katmak
- Messy dağınık. düzensiz
- Mild ılımlı. hafif. ılıman
- Misty sisli. bulanık
- Misuse suiistimal; yanlış kullanım
- Moderate ılımlı
- Moist nemli. ıslak
- Mold şekil vermek. kalıp
- Monster canavar
- Mud çamur; iftira
- Neglect ihmal etmek
- Negligible ihmal edilebilir
- Nod onaylamak. başını sallamak
- Notify bildirmek. haber vermek
- Notorious adı çıkmış. kötü şöhretli
- Novelist romancı
- Object itiraz etmek
- Objection itiraz; sakınca
- Obligation mecburiyet
- Obscured Hidden, saklı. anlaşılması güç,
- Obsess aklına takılmak. fikri sabit yapmak
- Obstinate Stubborn. inatçı
- Occasion fırsat. vesile. önemli gün. özel olay
- Odorless kokusuz
- Of his own accord Voluntarily. kendi isteğiyle
- On strike grevde
- Open-minded Açık fikirli
- Opinion fikir
- Orchid orkide
- Outline ana hat. taslak
- Output ürün. verim. çıktı
- Outrageous nefret uyandırıcı. öfkelendirici
- Overdue vadesi geçmiş. gecikmiş
- Overemphatic fazla vurgulu. çok fazla çarpıcı
- Overseas deniz aşırı
- Oversimplify aşırı basitleştirme
- Overturn Flipped over devirmek. tepe üstü getirmek
- Owing to sayesinde; yüzünden dolayı
- Pace Speed adım. hız
- Pain acı. sızı. ağrı
- Pale solgun
- Participate iştirak etmek
- Partner ortak
- Passageway pasaj. geçit
- Pay attention to dikkatini vermek
- Peculiarity özellik; ...-e özgü olma; tuhaflık
- Percent yüzde
- Personality şahsiyet
- Pessimistic kötümser
- Phony sahte. düzmece
- Pick up toplama. devşirme
- Plentiful bol; bereketli
- Plunge dalma. fırlama
- Poetic şiirsel
- Point of view bakış açısı
- Policy politika; davranış biçimi; poliçe
- Polish cilalamak. boyamak
- Poll oylama. anket
- Pollute kirletmek
- Postpone ertelemek
- Praised övmek
- Precaution tedbir. önlem
- Precisely tam olarak; kesinlikle
- Prediction tahmin
- Premium sigorta primi; ödül. prim
- Presume varsaymak
- Pretense rolüne girme. bahane
- Pretext bahane
- Prevent engellemek. korumak
- Preview ilk gösterim
- Previous önceki. sabık
- Pride gurur. iftihar
- Prior to öncelikli. daha önemli
- Private özel; şahsa ait
- Prodigious Huge, şaşılacak, müthiş, kocaman
- Profilic çok eser veren
- Profound derin; bilgili; etkileyici
- Promote terfi ettirmek
- Promotion terfi
- Propose önerme. niyet etme. evlilik teklifi
- Prospects başarı şansı
- Prove kanıtlamak; çıkmak
- Punctual dakik
- Punctuality Being on time
- Purify temizlemek. arındırmak. saflaştırmak
- Pursue peşine düşmek. izini sürmek
- Put off elbisesini çıkartmak
- Quarter çeyrek; bölge. semt; askeri kışla
- Quartet dörtlü
- Raise yukarı kaldırmak; artırmak; çocuk yetiştirmek
- Rate oran
- Readily Easily kolayca. seve seve
- Readily isteyerek. gönülden
- Recast yeniden çıkarmak. değiştirmek
- Recent yakında olmuş
- Recession gerileme. durgunluk. azalma
- Reckless aldırışsız. kayıtsız
- Reckon hesaplamak. tahmin etmek
- Recover iyileşmek. yeniden elde etmek
- Recruit üye yapmak; işe almak
- Refrain from kendini tutma. sakınma
- Refugee mülteci
- Refute yalanlamak. çürütmek
- Regarded as gibi görülmek. kabul edilmek
- Region bölge
- Rejection ret
- Relent yumuşama. gevşeme. merhamete gelme
- Relentless amansız; acımasız. merhametsiz
- Reliance geven. itimat
- Relief Ferahlama, kurtarma- takviye-; nöbet kişileri
- Relieve hafiflemek. rahatlamak
- Reluctant isteksiz. tereddütlü
- Reluctantly gönülsüzce
- Remark söz söyleme; fark etme
- Remarkable dikkate. sözü edilmeye değer
- Remove çıkarmak. temizlemek. alıp götürmek
- Renovation yenileme. tecdit. onarım
- Represent temsil etme
- Reprimand azar. paylama
- Reprove azarlama. paylama
- Reputation ün. itibar
- Require gerektirmek; istemek
- Reservation yer ayırtma; şart; ihtiyat
- Resign istifa etmek. ayrılmak
- Resignation istifa; kabullenme
- Resonance tınlama
- Respect saygı. hürmet
- Restored onarılmış; iyileşmiş; işine iade edilmiş
- Restraint zaptetme. sınırlama. hakim olma
- Restriction sınırlama
- Resultant sonucunda ortaya çıkan
- Reveal açığa çıkarma; ilhamla bildirme
- Revere Loved saymak. saygı göstermek
- Revise gözden geçirmek
- Revive yeniden canlan-dır-mak
- Reward ödül
- Ridiculous Absurd. Gildings derecede saçma
- Rim Edge kenar
- Rival rakip
- Rot çürüme. çürük ; zırva
- Rub ovma. ovalama
- Rugged zor. kaba. yontulmamış. pürüzlü
- Rule out Reject
- Runaway kaçak
- Rush aceleyle koşmak. hücum etmek
- Saucer çay. fincan tabağı
- Scattered dağınık
- Scheme plan. tasarı
- Scholarly çok derin. bilgili. bilimsel
- Scholarship burs; irfan. ilim
- School board okul yönetimi
- Scold azarlama. paylama
- Scorch yakmak. kavurmak; acı sözlerle incitmek
- Scratch tırmalamak. kazımak. kaşınmak
- Sealed mühürlü
- Seam dikiş yeri. bağlantı yeri
- Seed tohum
- Seek araştırmak. bulmaya çalışmak
- Seize tutmak. yakalamak. zaptetmek
- Select; seçmek. ayırım
- Selfish bencil
- Sensitive duyarlı
- Separate ayırmak
- Serene sakin; yüce
- Severe acı. sert. şiddetli
- Shade gölge
- Shape şekil
- Shareholder hissedar
- Shattered mahvolmuş. bitmiş; yorgun
- Shield Protect, kalkan; korumak
- Shift vardiya; rüzgarın yönünü değiştirmesi
- Shipping gemiler; sipariş alıp gönderme
- Shout bağırmak
- Shrewd Clever, kurnaz. açık göz
- Sinful günahkar
- Sink dibe batmak
- Skillful becerikli
- Skip atlamak
- Slope eğim
- Sly sinsi
- Smooth yumuşak
- Sneer dudağını bükmek. küçümsemek
- Soothe Comforted sakinleştirmek. rahatlatmak
- Sophisticated karmaşık. girift,
- Spectacle görülecek şey.
- Sphere. Globe küre
- Spokesperson sözcü
- Sporadic Intermittent (düzensiz aralıklarla olan)
- Squeeze sıkmak. ezmek
- Staff personel. çalışanlar kadrosu; kurmay
- Statue heykel
- Stature boy-pos; önem; kişilik
- Stayed late Lingered. oyalanmak
- Steady düzenli. sabit
- Stem from -den ileri gelmek. doğmak. çıkmak
- Step adım. basamak
- Stern sert. müsamahasız
- Stiff katı. sert. kıran kırana
- Stingy cimri. eli sıkı
- Stockholder hissedar
- Straighten doğrultmak
- Strain kendini zorlamak. gayret göstermek
- Stray başıboş. Homeless
- Stretch germek. esnetmek
- Struggle çabalamak. mücadele etmek
- Stubborn inatçı dik başlı
- Subsidize Para vermek. desteklemek
- Subtle ince. narin; zeka işi
- Sufficient yeterli
- Summary Özet
- Superficial yüzeysel. üstünkörü
- Superior daha üstün
- Supplementary takviye. ek
- Surgeon cerrah. operatör
- Surmount üstesinden gelmek. alt etmek. yenmek
- Surpass aşmak. üstün olmak
- Survive hayatta kalmak; hayatını idame ettirmek
- Susceptible to kolay etkilenen. dayanıksız. hassas
- Suspicion şüphe. zan
- Sustain devam ettirmek. korumak
- Swell Grow şişmek. kabarmak; artmak. büyümek
- Symptom Sign semptom. belirti
- Synopsis Summary özet
- Tackle çaresine bakmak; üstesinden gelmek; topu ayağından almak;
- Talent yetenek
- Tax vergi
- Tax-exempt vergiden muaf
- Tear (teyr) yırtmak; (tiıyr) gözyaşı
- Tempt ayartmak. yoldan çıkartmaya çalışmak
- Testimony tanıklık. ifade
- Thorough tam. dikkatli eksiz
- Thoughtful düşünceli
- Thrifty tutumlu. idareli
- Throng Crowd kalabalık; kalabalık olarak gitmek
- Tilted Crooked yatırmak. eğmek, ; meyil
- Tiny küçük. ufacık
- Top üst. zirve
- Torn yırtık
- Tower kule
- Trace Indication iz. eser ; kopyasını çıkarmak. ipuçlarından olayı çözmek
- Trail sürüklemek. gezdirmek; izlemek
- Tramped Walked heavily kuvvetli adımla yürümek
- Tranquil serene sakin. huzurlu
- Transaction iş görme
- Treachery ihanet
- Treatment muamele. davranış; tedavi
- Treatment muamele, davranış; tedavi
- Trial deneme; duruşma
- Triumph zafer. başarı
- Trivial abes; bayağı; cüzi
- Trust güvenmek
- Trust güvenmek. inanmak
- Tunnel Underground passageway
- Underestimate az/düşük olarak tahmin etmek
- Underground metro; yer altı
- Undermine baltalamak. çökertmek. temelini çürütmek
- Underrate hafife almak. küçümsemek
- Unhesitatingly tereddüt etmeden
- Union birlik; sendika
- Unique biricik; tek; eşsiz
- Unpardonable affedilemez
- Unpleasant nahoş ; tatsız
- Unrehearsed provasız
- Unrestrained denetimsiz. frenlenmemiş. serbest
- Unwillingly istemeyerek
- Unwillingness isteksizlik
- Vacant boş. açık; dalgın
- Vague müphem. belirsiz. şüpheli
- Vanity Pride, kibir. kendini beğenmiş; abes şey. beyhudelik
- Varied değişik. çeşitli; değişken
- Vast çok geniş. engin. pek çok
- Versatile çok yönlü; elinden birden fazla iş gelen
- Vexed Annoyed, bir şeye canı sıkılmak
- Victim kurban
- Victory Triumph. zafer
- Violent sert. şiddetli. zorlu
- Vital hayati önemde
- Voluntarily gönüllü olarak
- Vote oy vermek
- Vulnerable Susceptible saldırı veya tenkide açık / maruz olan
- Wasteful savurgan. müsrif
- Weakness zayıflık; zaaf
- Wealthy zengin; varlıklı
- Wealthy zengin. varlıklı
- Wheel tekerlek
- Whip kamçı; kamçılamak
- Wise akıllı. akıllıca. mantıklı
- Withdraw çekmek. çekilmek. ayrılmak
- Wither Dry up solmak. soldurmak. sindirmek
- Witness Şahit
- Wrinkle buruşmak. kırışmak
- Yield to kazanç. gelir. ürün. meyve vermek; boyun eğmek. teslim olmak
- Zinnia zenya çiçeği
- Present Continuous (I am doing) - Şimdiki Zaman
- Present Simple (I do) - Geniş Zaman
- Simple Present ve Present Continuous Arasındaki Farklar (Simple Present vs Present Continuous)
- Past Simple (I did) - Geçmiş Zaman
- Past Continuous (I was doing) - Süregelen Geçmiş Zaman
- Present Perfect Tense
- Present Perfect Tense ve Past Tense Arasındaki Farklar
- Present Perfect Continuous Tense
- Past Perfect Tense
- Past Perfect Continuous Tense
- Future Tense
- Future Continuous Tense
- Future Perfect Tense
- Future Perfect Continuous Tense
- Passive Voice-Edilgen Yapı
- YDS'de En Çok Çıkan 444 Kelime
- YDS'de En Çok Çıkan 555 Fiil
- YDS'DE EN ÇOK ÇIKAN 1111 KELiME VE TÜRKÇE ANLAMI
- Tıp Dil Sınavı İçin En Önemli 2222 İngilizce Kelime Ve Anlamı
- ingilizcede en çok kullanılan 3333 kelime
- İngilizcede En Çok Kullanılan 22222 Kelime
- Irregular Verbs-Düzensiz Fiiller