Toplumsal Kuramlar II. Kısım
Siyasal Kurumlar
Toplumdaki insanlar arasındaki fikir ve çıkar çatışmalarının çözümü, toplumun genel çıkarına ve ortak iyiye ulaşma isteği toplumu bunları gerçekleştirecek örgütlenmeleri kurmaya yöneltmiştir. Siyaset bu bakımdan toplumu yönetme etkinliği anlamına gelir. Toplumu yönetme ve yönetme hakkına sahip örgütlerin diğer örgütlerden farkı, bunu yaparken fiziki kuvvet ve şiddete başvurabilme, yaptırım uygulayabilme yetkisine de sahip olmasıdır.
Siyasetin özünde topluma düzen verme vardır. Topluma düzen vermek için yetki ve denetim mekanizmasını işleten örgütlü güçler ortaya çıkmıştır. Bir toplumda siyasi güç ve otoriteyi kullanan örgütlere ise siyasi kurumlar denir. Siyasi kurumlardan bazıları şunlardır:
1. Devlet
Bir toprak parçası üzerinde siyasi ve hukuki yaptırım gücünü elinde bulunduran en büyük siyasi örgütlenmedir. Çağdaş toplumlarda en büyük örgütlenme olan devlet insanların bütün ilişkilerinde en etkili koordinatördür. Kişilerin doğumlarından ölümüne kadar hemen her şeyle ilgilenmektedir. Bununla birlikte devletin temel işlevi toplumsal düzeni kurma, yürütme ve korumadır.
Devletin ortaya çıkmasındaki iki temel faktör vardır. Bunlardan ikli insanlar arasındaki çıkar çatışmasının giderilmesi ve düzenin sağlanmasıdır. İkincisi ise dışarıdan gelen tehlikelere ve saldırılara karşı korunma isteğidir.
Devletin varlığı için zorunlu olan üç temel öğe; halk, vatan ve otoritedir. Halk, belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan insan topluluğudur. Devletin varlık sebebidir. Halkın üzerinde yaşadığı toprak parçası yurt (vatan) adını alır. Otorite ise devletin egemenliğini ifade eder. Bir devletin egemen olması yasama, yürütme ve yargı gücünü kendi elinde bulundurmasına bağlıdır.
Devletin İşlevleri
- Devlet, kamu düzenini korur.
- Devlet, diğer devletlerle ilişkileri yönetir, iç ve dış tehditlere karşı ülkenin korunmasını sağlar.
- Devlet insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alır.
- Vatandaşların eğitim, sağlık gibi gereksinimleriyle ilgilenir.
- Devlet, diğer toplumsal kurumlarında (aile, eğitim vs) işlevlerini yerine getirmesine yardımcı olur.
Devletin özellikleri
- Devlet, toplumdan sonra en büyük sosyal gruptur.
- Devlet, işleyişi hukuk kuralları ile belirlenmiş bir kurumdur.
- Devlete üyelik ve üyelikten ayrılma belirli kurallara bağlıdır.
- Devlet, silahlı güç bulundurma ve koyduğu kuralları zorla yaptırma yetkisine sahiptir.
- Devlet, egemenlik prensibi üzerine kurulmuştur. Egemenlik devletin üç kuvveti kendisinin kullanması demektir. Bunlar; yasama kuvveti, yürütme kuvveti, yargı kuvvetidir.
Günümüz devletlerinde bu üç kuvvet birbirinden ayrı kurumlarca kullanılır ve bu kurumlar birbirine müdahale edemez. Buna “kuvvetler ayrılığı” prensibi denir.
Ülkemizde;
Yasama kuvvetini → TMBB
Yürütme kuvvetini → Cumhurbaşkanı ve hükümet
Yargı kuvvetini → Bağımsız mahkemeler kullanır.
Devlet Türleri
Yapılarına Göre
1. Üniter Devlet: Devlet yönetiminin tek elden yapıldığı, tek meclisi, tek başkenti olan, tek tip kanunların geçerli olduğu devlettir. Homojen yapılı toplumlarda görülür. Üniter devletlere Türkiye ve Fransa örnek gösterilebilir.
2. Federal Devlet: Birden fazla devletin oluşturduğu, oluşuma katılan devletlerin iç işlerinde kendi yasalarını uygularken dış işlerinde merkeze bağlı olduğu devletlerdir. Birliğe bağlı devletlerin iç işleri için kendi kanunları varken dış ilişkiler, savunma, insan hakları gibi konularda ortak kanunları vardır. Amerika Birleşik Devletleri bu tip devlete örnektir.
Ortaya Çıkısına Göre
1. Eski Devlet: Devletin görevlerinin sadece iç ve dış güvenliğin sağlanması ile sınırlı olduğu, yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığı, temel hak ve özgürlüklerin küçük bir kesime tanındığı devlettir. Devlet otoritesini kullanan yöneticilerin yetkileri sınırsızdır. Krallıklar bu tip devletlerdendir.
2. Yeni (Çağdaş) Devlet: Devletin görev ve sorumluluklarının daha fazla olduğu, yönetimin keyfi değil belli kurallara göre yapıldığı, kuvvetler ayrılığı prensibinin benimsendiği devlettir. Bu devletin üç önemli özelliği vardır; sosyal, laik ve hukuk devleti olması.
Sosyal devlet: Vatandaşlarının doğumundan ölümüne kadar her türlü ihtiyacının devlet tarafından düzenlendiği, insanların refah düzeyinin arttırılmasının amaçlandığı devlettir.
Hukuk devleti: Yönetimin ve ilişkilerin belirli kurallarla önceden belirlendiği ve denetlendiği, hiçbir kişi veya zümreye ayrıcalık tanınmadığı, yöneticilerin yetkilerinin sınırsız olmadığı devletlerdir.
Laik devlet: Devletin ve dinin birbirine müdahalesinin engellendiği, halkın inanç ve vicdan hürriyetinin garanti altına alındığı, toplumda farklı İnançlarda bulunan kişilere bu inancından dolayı baskı yapılmadığı devlettir.
Ekonomik Yapılarına Göre
Kapitalist devlet: Ekonomik hürriyet ve rekabet esasına dayanır. Özel mülkiyet serbesttir. Kişiler üretim araçlarına sahip olabilirler.
Sosyalist devlet: Kapitalist sisteme alternatif olarak çıkmıştır. Serbest rekabet yoktur. Ekonomik faaliyetler tamamen devlet kontrolündedir. Bireyler tüketim mallarına sahip olabilirler fakat bu malları üreten üretim araçlarına sahip olamazlar.
Karma devlet: Ekonomik hayat, özel teşebbüs tarafından yönlendirilmekle birlikte devletin gelir dağılımındaki adaletsizliğin önlenmesi ve özel sektörün girmek istemediği sektörlerin gelişmesi için devletin ekonomik hayatın içinde olduğu, devlet sistemidir.
2. Hükümet
Hükümet devletin otoritesini ve yaptırım gücünü belirli bir süre elinde bulunduran kurumdur. Devletin yürütme organıdır. Hükümet ve devlet birbirine karıştırılan kavramlardır. Devlet soyut bir kavramdır. Hükümet ise devletin gücünü, denetimi, otoriteyi kullanan somut bir varlıktır. Devlet süreklidir oysa hükümetler belli bir zaman diliminde vardır.
Hükümet, devlet adına devletin görevlerini yerine getiren kurumdur. Kaynakları harekete geçirmek, halkın refahını arttırmak, ihtiyaçlarını gidermek, güvenliği sağlamak hükümetin görevleridir. Ülkemizde yürütme yetkisi cumhurbaşkanlığı ve bakanlar kurulunun elindedir. Ancak cumhurbaşkanının siyasi bir sorumluluğu bulunmadığından hükümet deyince bakanlar kurulu anlaşılır.
Hükümet (Siyasi Yönetim) Şekilleri
a) Baskıcı yönetimler
- Yöneticilerin sınırsız yetkilere sahip olduğu, disiplinin hâkim olduğu yönetimlerdir.
- Baskıcı yönetimlerde yasama, yürütme, yargı tek elde toplanmıştır.
- Düşünce özgürlüğü yoktur, bireysel haklar sınırlandırılmıştır.
- Halk, siyasetin dışındadır ve yönetime katılamaz.
- Yönetim, seçim dışı yöntemlerle iktidara gelmiştir.
1. Monarşi
İktidarın soydan geldiği ve yönetme yetkisinin tek bir kişide olduğu yönetim şeklidir. Monarşi ikiye ayrılır.
Mutlak Monarşi: Tüm yetkilerin tek bir kişide olmasıdır. Yöneticinin istek ve sözleri kanun hükmündedir.
Meşruti Monarşi: Ülke yönetiminde bir kişinin geniş yetkileri olmakla birlikte danışma ve yardımcı niteliğinde ve belirli yetkilerle donatılmış bir de meclis vardır.
2. Oligarşi
Toplum içindeki küçük bir grubun ülke yönetiminde söz sahibi olmasıdır.
b) Özgürlükçü Yönetimler
Özgürlükçü yönetimler “demokratik” yönetimlerdir. Demokratik yönetimlerde;
- Halkın iradesi yönetime yansır.
- Yöneticiler halkın tercihine göre iktidara gelir.
- İnsanlar yasalar karşısında eşittir.
- Yasama, yürütme, yargı ayrılmıştır. “Kuvvetler ayrılığı vardır."
- Kişi hak ve özgürlükleri kanunlarca güvence altına alınmıştır.
- Düşünce ve ifade özgürlüğü vardır.
Demokratik yönetimler kendi içinde üç grupta incelenir:
Doğrudan demokrasi: Halkın bizzat kendisinin kanun yapması ve yönetime katılmasıdır. Bu demokrasinin uygulanması için nüfusun az olması gerekmektedir.
Yarı doğrudan demokrasi: Bu demokraside halk temsilcileri seçer ve parlamentoya gönderir. Fakat parlamentonun hazırladığı kanunların geçerli olabilmesi için halk tarafından onaylanması gerekir. Yarı doğrudan demokrasi referandum aracılığı ile uygulanır.
Temsili demokrasi: Bu demokraside halk yetkilerini belirli bir süreliğine temsilcilere devreder. Bu temsilciler (vekiller) halk adına kararlar alır ve bu kararları uygularlar. Halk seçtiği temsilciler tarafından yönetilir.
3. Seçim
Seçim, halkın iradesinin yönetime yansıması için kurulmuş siyasi bir mekanizmadır. Demokrasilerde iktidara kimin geleceği seçimle belli olur. Bu yüzden seçim, demokrasinin en önemli ilkelerinden biridir. Günümüzde seçim sistemleri iki grupta toplanabilir.
Çoğunluk sistemi: Bir seçim bölgesinde en çok oyu alan parti veya kişi seçimi kazanmış olur. Çoğunluk sistemi kendi içinde iki şekilde uygulanır.
Tek turlu çoğunluk sistemi: Bir seçim bölgesinde en çok oyu alan parti veya kişi seçimi kazanmış olur.
İki turlu çoğunluk sistemi: Bir bölgede seçime giren parti veya kişiler içinde oyların yarıdan bir fazlasını alan aday veya parti seçimi kazanır. Eğer her bir aday oyların yarıdan fazlasını alamaz ise en çok oyu alan iki parti tekrar seçime girer ve oyların çoğunu alan seçimi kazanmış olur.
Nispi temsil sistemi: Çoğunluk sisteminde en çok oyu alan aday veya parti seçimi kazandığı ve o bölgedeki tüm milletvekillerini aldığı için halkın iradesi tümüyle yansıtılamamış ve muhalefet yeterince temsil edilememiş olmaktadır. Bu sebeple nispi temsil sistemi geliştirilmiştir. Bu sisteme göre, seçime giren partiler aldıkları oy oranında parlamentoda temsil edilirler.
Ekonomi
İnsanlar en zengin ülkelerde bile bütün ihtiyaçlarını sonuna kadar karşılayamamakta, en çok üretimin yapıldığı ülkelerde bile bir yılda elde edilen ürünlerin toplamı halkın ve devletin gereksinim duyduğu miktarın altında kalmaktadır. Bu bakımdan ihtiyaçlar her zaman sınırsız fakat bunları karşılayan kaynaklar ise her zaman sınırlıdır. “Ekonomi sınırsız olan ihtiyaçlar ile sınırlı olan kaynaklar arasında denge kurmaya çalışan bilim dalıdır.” Bir başka değişle “ihtiyaçların sürekli olarak karşılanması amacı ile gerekli olan mal ve hizmetlerin en iyi şekilde elde edilmesini, dağıtılmasını ve tüketilmesini inceleyen bilimdir.”
Sınırlı olan ekonomik kaynakları elde etmede ve kullanılan toplumsal örgütlenmeler ve toplumsal kurallar “ekonomi kurumunu” oluşturur.
Sınırsız İhtiyaçlar İle sınırlı kaynaklar arasındaki dengesizliği mümkün olduğu ölçüde gidermek için gösterilen etkinliklere “ekonomik etkinlik”, bununla İlgili ortaya çıkan sonuca da “ekonomik olay” denir.
Ekonomik etkinliklerin temelinde ihtiyaçlar vardır. Eksikliğini duyduğumuz ve elde ederek eksikliğini gidermek istediğimiz şeylere “ihtiyaç” denir.
İhtiyaçlar, biyolojik (zorunlu) ve kültürel ihtiyaçlar olarak ikiye ayrılabilir. Yeme, içme, uyuma, nefes alma gibi ihtiyaçlar zorunlu (biyolojik) ihtiyaç, gazete okuma, tiyatroya gitme, evlenirken belli adetleri yerine getirme gibi ihtiyaçlar kültürel ihtiyaçlara örnek verilebilir.
İhtiyaçları giderecek şeylere “mal ve hizmet” denir. Başka bir değişle ihtiyaçların giderilmesi için mal ve hizmetler gereklidir. Mal ve hizmetin ihtiyacı giderme özelliğine “fayda” denir. Örneğin susamak bir “ihtiyaçtır”, meyve suyu bu ihtiyacı giderecek bir “mal”dır. Meyve suyunun içildiğinde susuzluğun giderilmiş olması da “fayda”dır.
İhtiyacı gidermekle birlikte her nesne ekonomik olarak mal ve hizmet olarak kabul edilmez.
Mal Çeşitleri
a) Serbest Mallar: Elde edilmesi için herhangi bir emeğe ve masrafa gerek olmayan, ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadar bol olan mallara denir. Ekonominin konusu İçine girmezler. Örneğin, soluduğumuz hava serbest bir maldır.
b) Ekonomik Mal: Elde edilmesinde, emek, sermaye ve zaman harcanan mallardır, ikiye ayrılır.
1. Tüketim Malı: İhtiyaçlarımızı doğrudan gideren mallardır. Tüketim mallan, tekrar tekrar kullanılabiliyorsa dayanıklı tüketim malı (buzdolabı, masa, elbise gibi) denir. Bir defada kullanılıp tüketiliyorsa dayanıksız tüketim malı (ekmek, su, sabun vb.) denir.
2. Üretim Malı: ihtiyaçları dolaylı olarak gideren mallardır. Sermaye malı veya yatırım malı da (demir, çimento, kömür gibi) denir.
İnsanlar ihtiyaçlarını sadece mallar ile değil hizmet ile de giderirler. İnsanların yapabilecekleri her işe hizmet denir. Örneğin; tedavi olmak için doktorun hizmetine ihtiyaç duyarız. Hizmetin de mal gibi bir ücreti vardır.
Malın Değeri
a) Kullanım Değeri: Malın insanlar için önem derecesidir. Başka bir deyişle ihtiyacı giderme gücüdür. Malın faydasıdır.
b) Değişim Değeri: Malın piyasa değeridir. Malın fiyatıdır. Değişim değeri; kullanım değerine, miktarına ve talep edilme oranına göre değişir.
1. Ekonominin Temel Unsurları
a) Üretim
İhtiyaçlarımızı giderecek mal ve hizmetleri elde etmek için girişilen etkinliklere üretim denir. Üretimde ihtiyacı gidermek için bir nesnenin yapısında veya yerinde değişiklik yapılır. Buğdaydan un, undan ekmek, demirden kaşık elde etmek üretim yapmak olduğu gibi ekmeği, unu, bir yerden başka bir yere taşımakta üretimdir.
Hizmet elde etmek için harcanan çabalarda üretimdir. Öğretmenin ders vermesi, doktorun muayene etmesi, mimarın proje çizmesi de üretimdir. Üretimde amaç fayda oluşturmaktır.
Üretim Faktörleri
Tabiat (Doğa): Üretimin temel kaynağıdır. Üretim için gerekli olan hammadde ve enerji doğadan elde edilir.
Emek: Doğadan alınan hammaddenin yapısında veya yerinde yapılacak değişiklik için harcanan enerjiye denir. Emek, zihinsel veya bedensel olabilir. Mühendisin proje üretmesi zihinsel emek, işçinin çalışması ise fiziksel emektir.
Sermaye: insan emeğini daha verimli kılan ve malların üretilmesinde kullanılan araçlara denir. İnsan tarafından üretilmiş her türlü üretim aracı sermaye olarak nitelenir. Bir tamircinin kullandığı çekiç veya inşaat yapımında kullanılan vinç sermayedir. Sermaye üretim sürecinde zamanla yıpranır ve bir kısmı kullanılamaz hale gelir. Sermayede oluşan bu aşınmayı gidermek için harcanan emek, zaman veya paraya “amortisman” denir.
Teşebbüs: Doğa, emek ve sermaye faktörlerini bir araya getirip bunlardan fayda sağlayacak bir ekonomik mal veya hizmet üretme işlemine denir. Bazı ekonomistler ise teşebbüsü ayrı bir üretim faktörü olarak değil, emek faktörü içinde ele alırlar. Girişimde bulunan kişiye ise girişimci (müteşebbis) denir.
b) Tüketim
İhtiyaçları gidermek amacıyla ekonomik mal ve hizmetlerden yararlanmaya tüketim denir.
Günlük dilde tüketim bir malın azalmasını ifade eder. Ekonomide ise tüketim malın üretim amacı içinde kullanılmasını, faydasını göstermektedir. Örneğin, yenmediği için bozulan bir sebzenin atılması tüketim değildir.
Ekonomik anlamda tüketim, malın veya hizmetin insan ihtiyacı için doğrudan kullanılmasıdır. Örneğin, kömürün fabrikaya enerji sağlamak için yakılması tüketim değil üretim işlemidir.
Bir malın tüketilmiş olması mutlaka sayıca azalmış olmasını ifade etmez. Örneğin bir gömleği giydiğimiz zaman onu tüketmiş oluruz.
Tüketim ve üretim birbiriyle ilişkilidir. Üretim olmadan tüketim, tüketim olmadan üretim olmaz. Bunların olması için ise gelir, tasarruf ve yatırımın olması gerekir. Gelir, üretime yapılan katkı karşılığında elde edilen değerdir. Üretimle elde edilen en temel değer paradır.
Gelirin tüketim amacıyla kullanılmayan kısmına tasarruf denir. Tasarrufun üretim amacıyla kullanılmasına ise yatırım denir. Örneğin, bir marangozun ürettiği malların satışından elde ettiği paraya gelir, paranın kendisinin ve ailesinin ihtiyaçları için kullanmadığı kısmına tasarruf, tasarruf sonucunda biriken para ile atölyesine yeni makine alması ise yatırımdır.
c) Bölüşüm
Üretim sonucunda elde edilen mal, hizmet ve gelirin üretim faktörleri arasında paylaşılmasına bölüşüm denir. Doğa faktörüne sahip olanlar, emek ile üretime katılanlar, üretim araçlarını elinde bulunduranlar ve risk alarak girişimde bulunanlar üretime yaptıkları katkı oranında pay alırlar. Bu şekilde yapılan bölüşüme fonksiyonel bölüşüm denir.
Bölüşümün bir diğer türü de kişisel bölüşümdür. Bu bölüşüm bir ülkede bir yılda üretilen toplam mal ve hizmetlerin para olarak değerinden yapılan amortisman, harcamalar ve vergiler çıkartıldıktan sonra kalan kısmın nüfusa bölümünden elde edilen kişisel payı ifade eder.
d) Değişim
Üretilmiş olan mal veya hizmetin başka mal ve hizmetler veya para ile değiştirilmesidir. Berberde tıraş olan birinin berbere para ödemesi, pazara ürettiği sebzeleri getiren birinin karşılığında tuz ve yağ alması değişimdir.
Günümüzde değişim çeşitli araçlar ile yapılır. En temel değişim aracı paradır. Değişim faaliyetleri sayesinde mal ve hizmetlerin değeri belirlenir ve üretim ve tüketim faaliyetleri artar ve mallar daha fazla insana ulaşır. Mal ve hizmetlerin değişiminin yapıldığı ortama piyasa denir. Mal ve hizmetlerin fiyatı bu ortamda arz ve talep dengesine göre belirlenir.
Arz: Malın piyasadaki miktarıdır.
Talep: Tüketicilerin malı elde etme isteğidir.
Bir malın arzının az olması veya mala talebin fazla olması malın fiyatının artmasına sebep olur.
2. Ekonominin parayla ilgili problemleri
a) Enflasyon
Bir ülkede mal miktarına oranla paranın fazla olması ve paranın alım gücünün (değerinin) düşmesidir. Bir başka ifade ile dolaşımdaki (tedavüldeki) para miktarı ile malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki dengesizliğin büyümesinden oluşan fiyatların toptan yükselmesi şeklinde kendini gösteren ekonomik süreçtir. Enflasyonda fiyatlar hızlı ve sürekli olarak yükselir.
Enflasyonun nedenleri
- Piyasaya karşılıksız para sürülmesi
- Üretimin tüketimi karşılayamaması
- Yapılan harcamaların gelirlerden fazla olması
- Ülkedeki gelir dağılımındaki adaletsizlik yüzünden bazı üreticilerin keyfi fiyat arttırışları
Enflasyonun etkileri
- Sabit ve dar gelirlilerinin yaşam seviyesi düşer.
- Alacaklılar zararlı, borçlular karlı duruma gelir. Bu da ticaret ahlakını bozar.
- Ekonomik gücü zayıf olanlar daha fakir, gücü iyi olanlar daha zengin hale gelir.
- Yatırım ve üretimi azaltır.
Enflasyonun engellenmesi için yapılması gerekenler
- Karşılıksız para basımının önlenmesi
- Tasarrufun arttırılması
- Üretimin artırılması
b) Deflasyon
Enflasyonun tersi bir durumdur. Bu durumda piyasadaki mal (arz) miktarı fazla buna karşılık olan para (talep) ise azdır. Toplam malın toplam paradan fazla olması sebebi ile fiyatlar düşer.
Olumlu gibi görünen bu durumda aslında ekonomi için zararlıdır. Deflâsyon durumunda talep az olduğu ve fiyatlar düştüğü için kârlılık, dolayısıyla yatırımlar ve üretim azalır. Üretimin ve yatırımın azalması ise işsizliğe sebep olur.
c) Devalüasyon
Milli paranın değerinin yabancı paralar karşısında düşürülmesidir. Devalüasyon durumunda yabancı malların değeri (alım gücü) arttırılmış olur. Bu sebeple yerli mallar yabancılar için daha ucuz hale gelir ve ihracat artar, ithalat ise azalır.
d) Revalüasyon
Devalüasyonun tersidir. Milli paranın değerinin yabancı paralar karşısında artırılmasıdır. Özellikle ihracatın çok arttığı ülkelerde, ülke içinde biriken paranın enflasyona sebep olacağı endişesi ile revalüasyona gidilerek ihracat azaltılmaya çalışılır. Revalüasyon diğer ekonomik olaylara göre daha az görülen bir olaydır.
3. Temel Ekonomik Sistemler
a) Kapitalist Sistem
Kapitalist sistemin temelini özel kişilerin üretim araçlarına sahip olması oluşturur. Kapitalist sistem kar esasına, özel mülkiyete ve piyasa ekonomisine dayanır. Serbest rekabet ve kişisel girişim sisteminin itici gücüdür. Devlet ekonomik hayatın olabildiğince dışındadır.
b) Sosyalist Sistem
Kapitalist sistemin tam zıddıdır. Devlet ekonomideki ana unsurdur. Kişiler üretim araçlarına sahip olamaz. Hangi malın ne kadar üretileceğini, fiyatın ne olacağını ve kimlere verileceğini devlet planlar ve yapar.
c) Karma Sistem
Özel teşebbüs ve serbest rekabetin varlığı ile birlikte devlet özellikle atıl sektörlerin gelişmesi ve gelir dağılımında adaletin sağlanması için girişimci olarak ekonomik hayatın içindedir. Devlet ve özel teşebbüsün birlikte olduğu sistemdir.