Elementler Kimyası
Kimya müfredatında yer alan elementler kimyası konusu, periyodik sistemde yer alan elementleri incelediğimiz bir konudur. Evrendeki elementleri sınıfınlara ayırarak incelediğimiz bu konuyu anlamak, doğanın kimyasını anlamak için çok önemlidir.
Evrendeki Elementler
Hücre yapısının % 65 - 90 ı sudan oluşuyor. İki hidrojen, bir oksijen. Karbon, organik yaşamın belkemiği. Oksijen soluyoruz. Dünyada 1 milyar ton demir cevheri üretilmekte. Altın çok pahalı bir metal, uranyum nükleer yakıt olarak kullanılıyor. Nasıl oluşmuş bu elementler?
Bu sorunun yanıtını aramak üzere yola çıkarken, önce elementlerin doğadaki bolluk oranlarına, en yakınımızdan başlayarak bakmakta yarar var.
Yer kabuğunda mineralleri oluşturan element oranları; Oksijen % 47, Silisyum % 27, Alüminyum % 8, Demir % 5, Kalsiyum : 4, Sodyum % 3, Potasyum % 2,5, Magnezyum % 2, diğerleri % 1,5.
İzlenen film geri sarıldığında zamanda geriye gidildikçe gök adalar birbirine yaklaşıp, iç içe girerler. Sonra yıldızlar, atomlar ve çekirdekler. En sonunda; yani başlangıçta Büyük Patlama...
Hubble teleskopu ile yapılan gözlemler sonucunda, gök adaların sürekli uzaklaşması, merkezden daha uzak gök adaların uzaklaşma hızlarının daha yüksek olması, uzayın görünürde boş bölgelerinden mikrodalga ışınların yayılıyor olması, uzayın her doğrultusunda birim hacme düşen kütle yoğunluğunun aynı kalması bulguları evrende mevcut bütün maddenin ve enerjinin büyük patlama öncesinde bir nokta halinde toplandığına işaret eder.
Rus bilim adamı Alexander Friedmann 1922 yılında yaptığı çalışmalarda evrenin genişliyor olabileceğini fark eder. Aynı zamanlarda Friedmann’dan bağımsız olarak çalışan Belçikalı gökbilim uzmanı Georges Lemaitre evrenin genişlediğini kanıtı olarak gök adalarda bulunan tayf çizgilerinin kırmızıya doğru kaydıklarını göstermiştir. 1929 yılında Edwin Hubble (Edvin Habıl) yaptığı araştırmalarla gök adaların tayf çizgilerindeki kırmızıya kayma oranlarının bize olan uzaklıklarıyla doğru orantılı olduğunu fark edip bu olaya kırmızıya kayma kanunu olarak ortaya koymuştur.
Samanyolundaki bir yıldızdan elde edilen karakteristik tayf çizgileri 1. tayfta gösterilmiştir. Samanyolu'na yakın bir gök adada bulunan yıldızdan elde edilen tayf çizgileri II. de gösterilirken, Samanyolu'ndan daha uzak bir gök adadan elde edilen tayf çizgileri III. deki gibi olmaktadır. Bu çizgilere bakıldığında III. tayf çizgisinin kırmızıya kayma oranının % 110 olması merkezden daha uzak gök adaların uzaklaşma hızlarının da yüksek olduğu anlamına gelmektedir.
Büyük patlamayla elementlerin nasıl oluştuğunu şu şekilde gösterebiliriz.
Patlamadan 10-43 . saniyeye kadar geçen süre Planck Zamanı olarak adlandırılıyor.
10-43.saniyeden 10-32.saniyeye kadar evren aşırı derecede genişledi. Bu dönemde evren bir atom boyutundan bir portakal boyutuna ulaştı. Ortamda temel parçacıklar (kuarklar, leptonlar, gluonlar...) vardı.
10-32.saniyeden 10-6.saniyeye kadar geçen süre ön büyüme evresiydi. Genişleme nedeniyle sıcaklık 1027 °C a kadar düşmüştü. Ancak evren hala çok sıcaktı ve elektron, kuark ve diğer parçalardan oluşmuş karışımdı.
10-6. saniyede hızlı bir soğuma evresi başladı& ve sıcaklık 1013 °C a kadar düştü. Böylece kuarklar proton ve nötronları oluşturabildi. Ancak bu aşamada evrenin büyük bir kısmı hala foton ağırlıklıydı. Çok yüksek enerjiye sahip bu fotonlar çarpıştıklarında, pozitron - elektron çiftleri üretiyordu. Bu aşamada nötronlar; proton, elektron ve antinötronlara parçalandı.
n → p + e- + Ve
Ve: Kütlesi çok düşük nötrino taneciği
3 dakika 2. saniyede, yaklaşık her 7 protona karşı 1 nötron bulunuyordu.
3 dakika 46. saniyede sıcaklığın düşmesi ile döteryum (2H) çekirdeklerinin kararlılığı arttı. Oluşan nötronların hemen hepsi protonlarla birleşip döteryum çekirdeklerini oluşturmaya başladılar.
Büyük Patlama'dan 300000 yıl sonra sıcaklık 10000 °C a düştü. Elektronlar, proton ve nötronlarda bir araya gelerek atomları oluşturdu. Büyük Patlama Teorisi'ne göre, evrenin ilk hızlı genişleme ve soğuma dakikalarındaki nükleer süreçlerde hafif elementler (hidrojen, helyum, lityum) oluşmuştur. Günümüzde hidrojen helyumun evrendeki oranı, yapılan teorik hesaplamalara göre Büyük Patlama'dan sonra oluşan ve günümüze kadar kalması gereken hidrojen ve helyum oranıyla uyumludur.
Her şey 13,7 milyar yıl önce başladı. Gerçekleşen büyük patlamanın ardından kısa bir süre sonra Hidrojen, Helyum ve Lityum çekirdekleri (hafif elementler) meydana geldi.
Bu elementlerin oluşumunda gerçekleşmesi gereken nükleer füzyon için çok fazla enerjiye ihtiyaç vardır. Bu füzyon şartları 15 milyon °C sıcaklık ancak yıldız büyüklüğünde gök cisimlerinin merkezlerinde gerçekleşebilir. Bu nedenle dünyamız bir yıldızdan kopmuş olmalıdır.
Ağır Elementlerin Oluşumu
Büyük Patlama'dan 1 milyar yıl sonra evrenin sıcaklığı oldukça (-200 °C) düştü. Hidrojen ve helyum gazları arasındaki kütle çekimi sayesinde dev bulutlar oluştu. Dev bulutlar, gök adaları; daha küçük gaz yığınları ise kütlesi, Güneş'in kütlesinden 10 ila yüzlerce kat büyüklükteki ilk yıldızları oluşturdu. İlk yıldızlardaki hidrojen atomu çekirdekleri, nükleer füzyon tepkimeleri (yüksek basınç ve sıcaklığın etkisi) sayesinde birbirleriyle kaynaşarak helyuma dönüştü.
İlk yıldızların helyumdan daha ağır elementleri oluşturamadan çok şiddetli patlamalarla dağıldığı sanılmaktadır. Bu patlamalarda ortaya çıkan sıcaklık ve basıncın çok yüksek olması hidrojen ve helyumdan daha ağır çekirdeklerin ortaya çıkmasını sağladı. İkinci nesil yıldızların sayısı ilk yıldızların sayılarına göre daha fazlaydı. İkinci nesil yıldızlarda az da olsa ağır elementlerin bulunması, merkezlerindeki sıcaklığın 1.108 °c un üzerine çıkmasını sağladı. Bu sıcaklık bir dizi nükleer füzyon tepkimesi için gerekli şartı sağlamış oldu.
Yıldızın yaşı ilerledikçe merkezindeki basınç ve sıcaklık yükselir. Sıcaklık 100 milyon Kelvin'e ulaştığında merkezdeki helyum çekirdekleri kaynaşmaya ve (üç helyum çekirdeğinin kaynaşması ile) karbon çekirdekleri oluşturmaya başlar. İç katmanda üretilen karbon çekirdekleri, daha ağır olduklarından daha iç katmana doğru ilerler. Sıcaklık arttıkça karbonlar, helyumlarla aşağıdaki gösterildiği gibi nükleer füzyon tepkimesiyle oksijen üretmeye başlar.
126C + 42He → 168O + γ
Bu olaylar sonucu yıldız soğan gibi katmanlı bir yapıya ulaşır.
Yaşamının ileri aşamasında bulunan büyük kütleli bir yıldızın katmanları ve katmanlarda bulunabilecek bazı elementlerin şematik gösterimi aşağıda verilmiştir.
Yer kabuğunda bolluk oranı yüksek elementler, yine bolluk oranı yüksek bileşikler oluşturacaktır. Bu nedenle yer kabuğunda silikat, oksit ve alüminosilikat tipi kayaçlar çok boldur.
Elementlerin Bolluk Oranları
I. Yaşamının ilk aşamalarında bulunan bir yıldız ve bu yıldızda bulunan elementler.
II. Yaşamının ileri aşamalarında bulunan bir yıldız ve bu yıldızda bulunan elementler.
Şekillerden de anlaşılacağı gibi yıldızın yaşı ilerledikçe o yıldızdaki elementlerin bolluk oranları artar. Dünya'daki elementlerin bolluk oranları dikkate alındığında Dünya'mız nasıl bir kozmik geçmişe sahip olduğunu bulmak için aşağıdaki tabloda bazı elementlerin evrendeki ve Dünya'daki bolluk yüzdeleri (atom sayısı bakımından) verilmiştir.
Element | Atom numarası | Evrendeki % | Dünya'daki % |
---|---|---|---|
Hidrojen | 1 | 91 | 0,14 |
Helyum | 2 | 9 | - |
Karbon | 6 | 0,02 | 0,03 |
Azot | 7 | 0,04 | - |
Oksijen | 8 | 0,06 | 47 |
Sodyum | 11 | - | 2,8 |
Mangezyum | 12 | - | 2,1 |
Alüminyum | 13 | - | 8,1 |
Silisyum | 14 | - | 27,7 |
Fosfor | 15 | - | 0,07 |
Kükürt | 16 | - | 0,03 |
Klor | 17 | - | 0,01 |
Potasyum | 19 | - | 2,6 |
Kalsiyum | 20 | - | 3,6 |
Demir | 26 | - | 5,0 |
Tablodan da anlaşılacağı gibi evrenin ve Dünya'nın element bileşimleri farklıdır. Bu farklılığın nedeni elementlerin oluşum süreci ile ilgilidir. Elementler nükleer füzyon tepkimeleri ile oluşmuştur. Füzyon tepkimelerinin gerçekleşebilmesi için yüksek sıcaklık ve basınca ihtiyaç vardır. Bu şartlar yıldız büyüklüğünde gök cisimlerinin merkezlerinde gerçekleşir. Dünya'daki elementler ve bu elementlerin bolluk oranları dikkate alınarak geliştirilen teorilere göre Güneş sistemimiz, dolayısıyla Dünya'mız ömrünü tamamlamış bir yıldızın kalıntılarından oluşmuştur.
Yer Kabuğundaki Bileşikler
Dünya'da en bol bulunan ilk üç element oksijen (% 47), silisyum (27,7) ve alüminyum (% 8,1) dur. Bu elementler genellikle yeryüzünde silikat, oksit ve alüminasilikatlar halindedir. Örneğin yeryüzündeki oksijen ve alüminyum bol miktarda alüminyum oksit (Al2O3) bileşiği halinde bulunur. Alüminyum oksit de yer kabuğunda oksit tipi kayaçların yapısında bol miktarda vardır.
Yer kabuğundaki bolluk oranı yüksek olan silisyum ve oksijenin, bolluk oranı yüksek olan diğer elementlerle oluşturduğu silikatlar, yeryüzünde bol bulunan kayaçların yapısında yer alır.
Yer kabuğunda silikat, oksit ve alüminasilikat tipi kayaçların bol olması, yer kabuğundaki oksijen, silisyum ve alüminyumun doğal bolluğunun göstergesidir.
Elementler Nasıl Elde Edilir?
Elementler kimyası elementlerin kökeniyle de ilgilidir.
Mineral
Doğal şekilde oluşan belirli kimyasal bileşime sahip homojen inorganik, kristalleşmiş, genellikle katı olan maddelerdir. Elmas, kuvars, mika, selenit, hematit, manyetit, pirolisit, dolamit, galen minerallere örnek verilebilir.
Cevher
Yeryüzündeki metal ve metal bileşiklerinden oluşan içlerindeki metallerin ekonomik olarak elde edilebildiği doğal maddelere maden cevheri veya maden filizi denir. Bazıları amorf yapılı iken birçoğu düzgün yüzeyle çevrilmiş düzgün geometrik şekilli kristalleri vardır.
Cevherlerden Metal Elde Etme Yöntemleri
Kırma - Öğütme: İlk işlem cevherin kırılıp toz hale getirilmesidir. Yeni oluşan yüzeylerin oksitlenmemesi için genellikle su altında yapılır.
Zenginleştirme: Metalin ayrışımını kolaylaştırmak için cevherin bazı ön işlemlerden geçirilmesidir. Fiziksel (elektrik alanı, filotasyon, eleme, süzme ile ayırma...) ya da kimyasal (kalsinasyon ...) işlemler içerir.
Kavurma: Sülfür cevherlerinin çoğu havada ısıtıldığında metal oksitlerine çevrilir. Bu arada kükürt, kükürt dioksit olarak çıkar. Bu işleme kavurma denir.
HgS + O2 → Hg + SO2
Cu2S + O2 → 2Cu + SO2
SO2 asit yağmurlarına sebep olduğu için doğaya verilmeden, H2SO4 e çevrilmelidir.
İndirgenme
Kömürle İndirgenme: Demir, krom, kurşun, çinko, bakır gibi oksit cevherleri karbonla (kömürle) indirgenir.
Hidrojenle İndirgenme: Molibden ve tungsten oksitleri hidrojenle indirgenir.
Aktif Bir Metal Kullanarak İndirgenme: İndirgenme potansiyelininin çok düşük olması sebebiyle karbon veya hidrojen ile indirgenemeyen potasyum gibi elementler ucuz olan başka bir element (örneğin sodyum) ile indirgenebilir.
Elektoliz ile indirgenme: Alkali ve toprak alkali metaller, bakır, altın, çinko, gümüş gibi maddeler elektroliz ile elde edilebilir. MgCI2 elektrolizinde;
Anot: Mg+2 + 2e→ Mg
Katot: 2Cl- → Cl2 + 2e
magnezyum elementel olarak elde edilir.
Yukarıdaki tepkimeler gerçekte redoks tepkimesidir. Bu tepkimeler adlandırılırken metal esas alınmış, metal katyonu indirgendiği için de tepkime "indirgenme" şeklinde adlandırılmıştır.
Alaşımlar
İki ya da daha çok metalin, bazen bir metal ile bir ametalin veya bir metal ile bir yarı metalin yüksek sıcaklıkta eritilip karıştırılması ile oluşan metal özelliğindeki karışımlara alaşım denir. Elementler alaşım haline getirilerek kullanım alanları arttırılır.
- Elektronegatiflik farklarının çok az olması
- Atom çapları arasındaki farkın en fazla % 15 olması
- Kristal örgülerin aynı olması gerekir.
Genel olarak alaşımlar kendini teşkil eden maddelerden daha sert, fakat daha az levha haline gelebilir ve dayanıklıdır. Bakır da kalayla birleştiği zaman levha haline gelebilme özelliğini kaybeder.
Alaşımlar genellikle kendilerini oluşturan metallerden daha az aktiftir. Örneğin sodyum metali su ile patlar ama sodyum malgaması suyu daha yavaş ayrıştırır. Alaşımlar, yapılarına giren az eriyebilen madenlerden daha kolay ve fazla eriyebilir. Örneğin kurşun 335 °C, bizmut 264 °C, kalay 228°C de eriyebildiği halde Bi8, Pb5, Sn3 kısımlarından ibaret olan darse alaşımı 94,5 °C de erir.
Bakır birçok alaşımın yapısına girer. Kıymetli madenlerden gümüş ve altına sertlik verir. Parlaklık ve renklerini bozmadan inceliklerini korur.
Madenlerin çeşitli özellikleri vardır. Bazı madenler yumuşaktır ve yalnız başına kullanılamazlar (altın ve gümüş gibi.) Bazıları ise döküme elverişli değildir (bakır gibi). Bazıları dayanıklı bazıları dayanıksızdır. Erime sıcaklıkları yüksek ya da düşük olabilir. İşte madenlerin gösterdikleri bu çeşitli özelliklerden ötürü teknikte layıkıyla faydalanmak için alaşımlar yapılır.