Ahlak Felsefesi
Ahlâk felsefesi, Yunanca ethike, etos (töre, ahlâk) kelimesinden türemiştir. Ahlâk felsefesinin konusu, insanın kişisel ya da toplumsal yaşamdaki eylemleri ve bu eylemlerin dayandığı ilkelerdir. Çünkü insan, hem düşünen hem de davranışlarda bulunan bir varlıktır. İnsanın, davranışta bulunurken yaşadığı toplumun benimsediği ahlâki kurallara uyması gerekir.
Ahlâk felsefesi, İnsanların kişisel ve toplumsal yaşamdaki ahlâki davranışlarına ilişkin problemleri inceler; insan davranışlarını değerlendirir. Bu davranışları açıklamak ve tasvir etmek ise psikoloji, sosyoloji gibi diğer bilimlerin görevidir. Kısaca ahlâk felsefesi, olması gerekeni inceler. Bilimler ise sadece var olanı açıklamaya çalışmıştır.
Ancak, ahlâk felsefesinin konusunu, insanın bütün davranışları değil; özgür ve bilinçli davranışları oluşturur. Özetle, ahlâk felsefesi, insanın bilinçli eylemleri üzerine derinliğine düşünmedir.
Felsefe Açısından Ahlak
İnsan sadece bilen bir varlık değil, aynı zamanda eylemde bulunan varlıktır. İnsan eylemleri; meydana geliş, yöneldikleri amaç ve değerler bakımından felsefi sorunlar içermektedir. Bu nedenle insan eylemlerini, amaçlarını ve yöneldikleri değerleri inceleyen felsefe dalı ahlâk felsefesi ya da etik adını alır.
Ahlak, genel anlamıyla, insanların bir toplum içinde uyumlu yaşamaları için kendilerine göre belirledikleri ilkelerin tümüdür. Bu anlamıyla ahlak, felsefeden bağımsız olarak her toplumda belli derecelerde var olan davranış kurallarıdır.
Ahlâk ve etik, günlük dilde birbirlerine yakın anlamda kullanılmalarına rağmen, bunların felsefe dilindeki kullanımları farklıdır. Ahlâk, olgusal bir davranış biçimini belirleyen değer yargısı; etik ise bu değer yargısını araştıran, inceleyen, açıklamaya ve değerlendirmeye çalışan felsefe dalıdır. Bu nedenle günlük dilde bir ahlâki problemden söz edildiğinde, bunu bir etik problemi olarak anlamak gerekir. Ayrıca, ahlâki davranış, ahlâk felsefesinden önce de vardı. Çünkü ahlâki davranış, ilkel anlamda da olsa, insanların toplu olarak yaşamaya başlamaları ile görülmektedir. Etik, çok sonraları felsefe ile birlikte ortaya çıkmış; filozofların felsefe sistemleri içinde yer almıştır. Günümüzde etik, felsefenin bir alt dalıdır.
Ahlak Felsefesinin Temel Kavramları
Ahlâk felsefesi, ahlâki davranışları değerlendirirken değişik kavramların anlamlarını açıklığa kavuşturmak ister. Ahlâki kavramları analiz ederek ortak değerlendirmeye esas olmak üzere anlamlarını ortaya koyar.
Ahlak Felsefesi ile İlgili Temel Kavramlar
Ahlak: Belli bir dönemde, belli insan topluluklarınca benimsenmiş, insanlara yol gösteren temel kurallar kümesidir.
İyi: İyi, insanın aklına ve iradesine uygun olarak yaptığı seçimin sonucunda oluşan yararlı ve değerli şeydir. Yani toplum tarafından yapılması istenen eylemdir. Örneğin: Yardımseverlik gibi.
Kötü: Ahlakça değerli olmayan, toplum tarafından yapılması istenmeyen eylemdir. Örneğin; Hırsızlık kötüdür. Sözü edilen iyi ve kötü yargılar, toplumdan topluma ve aynı toplumda zamanla farklı anlamlar taşıyabilir.
Özgürlük: Bireyin iradesini kullanarak istediğini yapabilmesi, kendisine herhangi bir zorlamanın olmamasıdır. Özgürlük, insanın sorumluluk duymak koşuluyla her istediğini yapmasıdır. Baskı duymadan; hürriyeti, özüne dayanarak kullanmak hür olmaktır. Bir eylemin ahlâki olması onun özgürce yapılmış olmasına bağlıdır.
Sorumluluk: Bireyin bilerek ve iradi olarak yaptığı işin sonuçlarını kabul etmesidir. Sorumlu davranmak, özgürlüğü kullanmak demektir. Çünkü sorumluluk, özgürlük sonucunu üstlenme koşuluyla her şeyi yapmak şeklinde tanımlanır. Bu nedenle, özgürlük ile sorumluluk arasında bir ilişki vardır. Esirler, küçük çocuklar ve akıl sağlığı yerinde olmayan insanların sorumluluğundan söz edilemez.
Vicdan: Eylem ve davranışları ahlaki yönden değerlendirme, özeleştiri yapma, kendini hesaba çekmedir. Her insan, kendi eylemlerini değerlendirir. Acaba iyi mi yaptım, kötü mü diye? İyi davrandığımızda mutlu oluruz. Buna vicdan huzuru denir. Kötü davrandığımızda mutsuz oluruz. Buna da vicdan azabı denir. İnsan için en ağır ceza vicdan azabıdır. Çünkü bu cezadan kurtuluş yoktur.
Erdem (Fazilet): Bireyin bilinçli olarak, ahlaki açıdan iyi ve değerli olanı istemesidir. Dürüstlük, adalet, hoşgörü gibi.
Ahlak Yasası: Genel-geçerliliği olan ahlak kurallarıdır. “Dürüstlük iyidir, ödeve uygun davranmak iyidir." türü önermeler ahlâki yasadır.
Ahlaki Karar: Bireyin ahlak yasasına kendi hür iradesiyle uymasıdır.
Ahlaki Eylem: Ahlak yasalarına uygun, iradeyle yapılan davranışlardır. Ahlâki eylemin amacı ahlâk yasasına uygun olarak davranmaktır.
Ödev Ahlakı: Belli bir fayda, haz, çıkar beklentisi olmadan, iyinin sadece görev duygusuyla yapılmasını isteyen ahlak yasasıdır.
Mutluluk Ahlakı: İnsan davranışlarının amacını hazza, faydaya dayandıran ahlaki sistemdir.
Yukarıdaki kavramları bir örnekle açıklayalım;
Karnı aç olan ve yiyecek bir şey alma imkanı olmayan birine, doğal ihtiyaçları hırsızlık yapmasını; aklı ve ahlak yasası ise hırsızlık yapmamasını söyler. Bu çelişik durum karşısında birey, ekmeği çalma ya da çalmamayla ilgili olarak kendi hür iradesiyle bir seçim yapıp ahlâki bir karar verir. Bu karar sonucu bir davranışta bulunur. Bu, özgür bir seçimdir ve verilen karar özgür bir karardır. Hırsızlık yapma ya da yapmama ahlâki bir eylemdir. Eğer hırsızlık yaparsa bu davranışı kötü, yapmazsa iyidir. Bu davranışı iyi ya da kötü olarak değerlendirmek ahlâki yargıdır. Bu kararı verirken, iyi veya kötüyü birbirinden ayıran, kişinin vicdanıdır. Kişinin, verdiği kararın sonucuna katlanması ise sorumluluktur.
Ahlak Felsefesinin Temel Soruları
İnsan eylemleri üzerinde yoğunlaşan ahlâk felsefesinin temel sorulan şunlardır:
Ahlak Felsefesinin Temel Sorularıyla İlgili Görüşler
1. Ahlâki Eylemlerin Bir Amacı Var mıdır?
Ahlâki eylemlerin bir amacının olduğunu kabul eden düşünürler, bu amacın ne olduğu sorusuna; mutluluk, haz, fayda, ödev gibi farklı cevaplar vermişlerdir.
Ahlâki eylemlerin amacının mutluluk olduğu görüşü, mutluluk ahlâkı adını alır. Bu görüş mutlu olmanın erdemli olmakla mümkün olduğunu, bu anlamda mutluluk ile erdemliliğin özdeş olduğunu ileri sürer.
Mutluluğun ne olduğu, nasıl elde edildiği sorusuna ise filozoflar farklı cevaplar vermişlerdir. Bazı filozoflar mutluluğu hazza dayandırmaktadır. Bu görüşe hedonist (hazcı) ahlâk anlayışı denir.
Epiküros'a göre, ahlâki davranışların amacı hazza, mutluluğa ulaşmaktır. Ona göre biricik iyi, mutlak değer hazdır.
Sokrates'e göre, bilgi bütün ahlâki davranışların kaynağıdır. Bilgi, insanı doğru davranışa, dolayısıyla mutluluğa; bilgisizlik, insanı yanlış davranışa, dolayısıyla mutsuzluğa götürür. Onun için Sokrates, “Kendini bil." der. İnsanın kendisini bilmesi, bilgili olması, iyi davranışlarda bulunmasını ve kötü davranışlardan kaçınmasını sağlar, insanı erdemli kılar. Bu da insanın kendisini tanımasıyla, yani bilgili olmasıyla mümkündür.
2. İnsan Ahlâki Eylemde Bulunurken Özgür müdür?
Ahlâki eylemde insanın özgür olup olmadığı problemi ahlâk felsefesinde tartışmalı bir problemdir. Bu konuda üç farklı görüş vardır.
Bunlar;
- İnsanın ahlaki eylemlerde özgür olduğunu savunanlar (indeterminist)
- İnsanın ahlaki eylemlerde özgür olmadığını savunanlar (determinist)
- İnsanın ahlaki eylemlerde kendi kurallarını kendisinin belirleyeceğini savunanlar (otodeterminist)
İnsanın ahlaki eylemlerde özgür olduğunu savunan indeterminist düşünürler bu görüşlerini temellendirmek için şu iddiaları ileri sürerler:
Psikolojik Kanıt: Biz hür irademizle ve bilinçli olarak, birçok durumdan birini seçerek eylemde bulunuruz.
Sosyolojik Kanıt: İnsan toplum içinde yaşar. Toplumsal yaşam bazı kurallarla düzenlenir. Kişi bu kurallara uyar veya uymaz.
Ahlâki Kanıt: Her toplumda uyulması gereken ahlâki kurallar vardır. Bu kurallara uymak ya da uymamak, insanın özgür seçimine bağlıdır.
Hukuki Kanıt: Hukuk sistemi kişilere sorumluluk yükler. Akli dengesi yerinde olan birey işlediği suçtan dolayı sorumlu tutulur.
İnsanın ahlaki eylemlerde özgür olmadığını savunan determinist düşünürler de bu görüşlerini temellendirmek için aşağıdaki iddiaları İleri sürerler:
Psikolojik Kanıt: İnsanlar karar verirken iç ve dış etkenlerden etkilenirler. Ahlâki eylemlerimiz şartlanma, güdülenme ve bilinçaltı gibi etkenler tarafından belirlenir.
Sosyolojik Kanıt: insan toplum içinde yaşadığı için, toplumun kurallarına uymak zorundadır. Uymadığı zaman yaptırımlarla cezalandırılır. Bu nedenle irade özgürlüğü yoktur.
Ahlâki Kanıt: Ahlâki olaylar sosyal olaylardır. Toplum içinde yaşayan birey bu kurallara uymak zorundadır. Yoksa çeşitli yaptırımlarla karşılaşabilir. Ahlâki yargıların bu özelliği nedeniyle insan, davranışlarında özgür değildir.
Hukuki Kanıt: Hukuk kuralları insan kararlarını, dolayısıyla kararlarını etkiler.
Otodetermisitler iradeyi ve ahlaki eylemleri bir "kişilik" ürünü olarak görürler:
Bu görüş irade ve ahlaki eylemin kaynağını kişiliğe dayandırdığından özgürlüğe de yer vermiş olmaktadır. Otodeterministler için özgürlük doğanın bize bir armağanı değildir, insanın özgür olarak doğduğu savının da gerçekle bir ilgisi yoktur. Tam tersine insan, bilgi birikimini zenginleştirerek, kişiliğini geliştirerek ve aklını kullanarak özgürleşmiştir. Bu da bizi şu sonuca götürür. Kişilikleri gelişmiş olanlar, gelişmemiş olanlardan daha özgürdür.
Etik Problemine Farklı Yaklaşımlar
İyi ya da kötü davranışta bulunmak, insanı yönlendiren ve içten gelen bir güce dayalıdır. Bu güç ise vicdandır. İnsanın gerçek bir ahlâki yargıya varması, iyi ve doğruyu bulması için ahlâki değerlerin bilincine varması gerekir. Bu da, kendi kendine yargılama yeteneğini kullanmasıyla mümkündür. Bu bağlamda vicdan, kişinin kendi eylemleri hakkında yargıda bulunmasını sağlayan duygudur.
Vicdanın kaynağına ilişkin farklı görüşler vardır. Bunlar:
Vicdan doğuştandır, Tanrısal bir içgüdüdür, bütün insanlarda ortaktır.
Vicdan insanın içinde bulunduğu toplumsal koşullarla belirlenmiş, görgü ve bilgi sonucu ortaya çıkmıştır.
“Ahlâki davranışta bulunan insan, kendi vicdani kararlarına göre mi hareket eder; yoksa bir evrensel ahlâk yasası var mıdır?” sorusu, etiğin temel problemini oluşturmuştur. Bu soruya farklı iki cevap verilmiştir: Bazı düşünürler evrensel ahlâk yasasını reddetmişler, bazıları ise kabul etmişlerdir.
a. Evrensel Ahlak Yasasının Varlığını Reddedenler
Bazı filozoflar evrensel ahlaki yasa ve değerleri reddederler. Bunlara göre, bireyleri bağlayacak hiçbir evrensel yasa yoktur. Evrensel ahlak yasasını reddeden felsefi sistemler şunlardır:
1. Hazcı Ahlak Felsefesi (Hedonizm)
İnsan eyleminin amacı hazdır. Bilge kişi, kendini hazza kaptırmadan hazza sahip olandır. Haz ise duyumsaldır. Yani kişiye bağlıdır. Kişiye haz veren şeyler iyi, acı verenler ise kötüdür. Hazzın kişiye göre değişmesi evrensel bir ahlak yasasının olamayacağı anlamına gelir. Başlıca temsilcileri, Aristippos ve Epiküros'tur.
2. Faydacı Ahlak Felsefesi (Pragmatizm)
Bir eylemin ahlaki veya doğru olup olmadığını belirleyen, eylemin sonucudur. Yani, fayda veren eylem iyi, fayda vermeyen eylem ise kötüdür. Faydacı görüş, ahlakı bireysel olarak ele alır. Faydalı ve zararlı olmak kişilere göre değiştiğinden evrensel ahlâk yasasından söz edilemez. Fayda ahlakının başlıca temsilcileri J. Dewey, W. James’dir.
3. Bencilci Ahlak Felsefesi (Egoizm)
Ahlaki davranış, bireyin kendi yararına olan şeyi başkalarının zararına da olsa tercih etmesidir. Çünkü insanın yapısında kendine düşkün olma, kendini koruma içgüdüsü vardır. Ahlâki eylemde ilkelere değil, bireyin çıkarına uygun sonucu önemseyen bu yaklaşım evrensel bir ahlâk yasasının olmayacağını savunur. En önemli temsilcisi T. Hobbes'dir.
4. Anarşist Ahlak Felsefesi (Kaos)
Mutluluk, her türlü baskının yokluğuna bağlıdır. Devlet, din, ahlak, kanun, örf-adet, aile, toplum gibi her türlü gücü ve otoriteyi reddeden bir anlayıştır. Nietzsche ye göre; ahlakın amacı eşitlik değildir. Sadece güçlüler yaşamalı, zayıflara hayat hakkı tanınmamalıdır. “Merhameti öldürün." demiştir. Temsilcileri M.Stirner, Proudhon'dur.
5. Varoluşçu Ahlak Felsefesi (Egzistansiyalizm)
Mutluluk, insanın hür bir şekilde yaptığı eylemlerle özünü ortaya koymasına bağlıdır. Belli birtakım kurallara bağlanmayı ve kaderciliği reddeder. Varoluşçuluk felsefesinin çıkış noktası insanın bireysel deneyimleriyle belirlenen varoluştur. Varoluşçu filozoflara göre birey, evreni ve toplumu anlamak için biricik dayanaktır.
J. P. Sartre'a göre insanın var oluşu, özünden önce gelir. İnsan doğuştan iyi, kötü ve suçlu değildir. Özgürce yaptığı eylemler sonucu iyi, kötü ve ahlâki değerleri oluşturur. Örneğin, kişinin dürüst bir insan ya da hırsız olması özgürce seçimi sonucu gerçekleşir. Sartre insanın kendi özgür iradesiyle tüm eylemlerini, dolayısıyla, ahlâki eylemlerini belirlediğini savunduğu için evrensel ahlâk yasasını kabul etmez.
b. Evrensel Ahlak Yasasının Varlığını Kabul Edenler
Kişi vicdanı karşısında, evrensel ahlâk yasasının olduğunu kabul eden görüşler, iki grupta ele alınır:
I. Evrensel ahlak yasasını sübjektif özelliklerin belirlediğini savunanlar:
Evrensel ahlak yasası, varlığını, Tanrıdan veya önceden gelen değerlerden değil, insanın öznel yaşamından alır.
Faydacı Ahlak Kuramı
İnsan; doğası gereği acıdan kaçar, hazza yönelir, mutluluk ister, insanın mutluluğu, bir toplumda yaşama zorunluluğundan dolayı diğer insanların mutluluğu ile ilgilidir. J.S. Mili bunu “büyük mutluluk” ilkesiyle açıklar. Yani, eylem, mümkün olan en fazla sayıda insana en fazla mutluluk getirmelidir.
Sezgici Ahlak Kuramı
İnsan iyi ve kötünün ne olduğunu kendi sezgileriyle kavrayabilir. H. Bergrson bu durumu, "kendi zegine uy ki, hem kendin hem de başkası için en iyisini yapmış olasın." şeklinde açıklamıştır.
II. Evrensel ahlak yasasını objektif özelliklerin belirlediğini savunanlar:
Evrensel ahlak yasası, varlığını, insanın öznel yaşamından değil; insandan bağımsız olarak var olan gerçeklerden alır. Faydacılardan farklı olarak Sokrates, Platon, Kant ve İslam dünyasında Farabi, ibn-i Sina gibi filozoflar; insanların ihtiyaç, arzu ve eğilimlerinden bağımsız evrensel ahlâk yasasının varlığını kabul etmektedirler.
Sokrates
Sokrates, ahlâk felsefesinin kurucusudur. O, düşüncelerini hayata uygulama ve görüşleri uğruna ölme cesareti gösteren ilk filozoftur. Sokrates’e mal edilen iki görüş vardır:
- Bilgi, erdemdir.
- Hiç kimse bilerek kötülük yapmaz.
Ahlaki eylemlerin amacı mutluluktur, mutluluk ise bilgi ile elde edilir. Sokrates ahlâki kavram ve doğruların insanların ruhunda gizli olarak bulunduğuna inanır. Filozofun görevi bu doğruları ortaya çıkarmaktır. O halde, ahlâklılık bir bilgi sorunudur ve bu bilgiyi elde etmek ahlâklılığın en önemli adımını teşkil etmektedir.
Platon
Bir eylemin iyi-kötü olması, üstün iyiye yani, ideal iyiye uygun olup olmamasına bağlıdır. Bu nedenle, en yüce idea "iyilik ideası" dır. Ahlaki eylemin belirleyicisi de iyilik ideasıdır. insan davranışlarını iyilik ideasına uygun olarak belirlerse ahlaki davranmış olur.
Aristoteles
Aristoteles, Platon'un düşüncelerini yumuşatarak daha da görelileştirir. Bundan dolayı Aristoteles, filozofu, bütün insanlar için gerçek mutluluğa ulaşma imkanına sahip tek varlık olarak kabul eder. İnsanlar mutluluğa ulaşmak için aşırı uçlardan kaçınmalı, ılımlı bir şekilde davranmalıdır. Örneğin, korkaklık ve gözü karalılık iki aşırı uçtur. Bunlar arasında orta yol cesarettir.
Farabi
Bireyler eğitim-öğretim yoluyla ahlaka, erdemli eylemlere ulaşabilirler. İnsan doğuştan iyilik ve kötülüğe kabiliyetli olarak doğar. Akıl, bir eylemin iyi ve kötü olduğuna karar verebilir.
Spinoza
Spinoza’nın ahlâk anlayışı varlık felsefesine dayanır. Spinoza'nın varlık felsefesi esas olarak Tanrı'ya dayanır. Ona göre, var olan tek şey Tanrı dır. Tanrı kendi kendisi tarafından, belirlenmiştir. O halde, Tanrı’da özgürlük, zorunlulukla aynı şeydir. Böylece insan evreni tanıyıp onun içinde cereyan eden her olayın zorunlu olarak meydana geldiğini bilmek ve bu zorunluluğu kabul etmek suretiyle mutlu olur. O halde mutluluk insanın kendisini Tanrının yasalarına tam bir gönül rahatlığıyla bırakmasıdır. Bu hem özgürlük hem de yüksek bir mutluluktur.
Kant
Kant, modern çağın en büyük ahlâk filozofudur. Ona göre ahlâk bir bilimdir. Çünkü, pratik aklın yasaları tarafından belirlenmektedir. Kant, ahlâkı biyoloji, fizyoloji ve psikolojiye indirgeme çabalarına karşı çıkar. Bu nedenle haz ve fayda ahlâkını reddeder. Ona göre ahlâki eylemlerdeki asıl amaç, iyi niyettir. Evrende hatta evrenin dışında mutlak olarak iyi diye adlandırılabilecek tek bir şey vardır. O da iyi niyettir.
Kant'a göre ödev duygusuna göre yapılan iyi eylemler ahlâkın alanını oluşturur.
Kant, ahlâk alanının bilimini yapmak isterken ona birtakım evrensel yasalar kazandırmak ister. Bu yasalar özel birtakım tavsiyelerden ibarettir. Bunlar, genel evrensel kurallardır.
Örneğin;
“Öyle bir eylemde bulunmalısın ki, eylemlerin bütün zamanlar ve mekanlar için geçerli olsun.”
“Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, sen de başkalarına öyle davran.’’
“Başkasının sana yapmasını istemediğin bir şeyi, senin de başkasına yapmaman gerekir.”
Ahlak Yasasını Evrensel Dinlere Göre Temellendirme
Tek Tanrılı dinlerin Tanrı kavramı aracılığıyla ahlâka evrensel bir temel kazandırdığını görmekteyiz. Ahlâk yasası bir Tanrı buyruğudur. Bundan dolayıdır ki o; mutlak geçerli, doğru ve bağlayıcıdır. Ahlaki eylemlerin kaynağı, Allah ve ilahi kitaplardır, iyi ve kötü kutsal kitaplarda verildiği gibi kabul edilir. İçki, kumar, zina, yalancılık, kötüdür ve günahtır... vb.
Tasavvuf Düşüncesine Göre Evrensel Ahlak Yasasının Değerlendirilmesi
Tasavvuf, insanın nefis ve arzularının egemenliğinden kurtulması demektir. Bu ise imanla ve ibadetle gerçekleşir. Tasavvufa göre, gerçekte var olan tek şey Tanrı’dır. Geri kalanlar ise Tanrı'nın bir görüntüsüdür. Yaratma, Tanrı'nın kendisini göstermesidir. Tanrı gizli bir hazinedir. Bilinmek istemiştir. Bundan dolayı kendisini açmıştır.
Batı'nın mistik anlayışı; tamamen kendini toplumdan soyutlayarak kiliseye kapama biçiminde algılanırken, İslam'da “kendisi halk ile kalbi hak ile olma" ilkesi benimsenmiştir.
Mevlana
13. yüzyıldaki diğer tasavvufçular gibi evrenin varlık sebebini ve insanın bu dünyadaki yerini, görevini ve değerini anlamaya çalışır.
Mevlana'ya göre evrenin varlık sebebi, Tanrı'nın, kendini bildirmek istemesidir. Tanrı'nın, kendi gücünü, güzellik ve büyüklüğünün bilinmesini istemesi evreni varlığa getirmesinin sebebi olmuştur. O halde evren, çokluğu altında birliğe, yani Tanrı'nın varlığına işaret eder. Başka deyişle evren, gerçekte bir görüntüler alemidir. Onun asıl gerisinde bulunan varlık, Tanrı’dır.
Her insan içinde Tanrıya ait bir şeyler bulunur. Bu sebeple insanlarla olan ilişkilerimizde Tanrı inancı önemlidir. İnsana zarar vermek Tanrı’nın yarattığı bir varlığa zarar vermek olduğu için Tanrıya karşı bir saygısızlıktır ve dolayısıyla kötüdür.
Mevlana Tanrı sevgisini içinde hissetmiş ve bu sevgiyle insanlaşma sürecinin en yüksek aşamasına ulaşmayı hedeflemiş saygın bir kişiliktir. Onun engin hoşgörüsü ve koşulsuz insan sevgisi, hem insanlara duyduğu güvenin hem de onların iyileşmelerine ilişkin taşıdığı umudun anlatımıdır. Onun sesi, bu sevgisizlikten yakınan günümüz insanına, çağlar öncesinden sevgiyi gönül diliyle anlatan bir sestir.
İbn-i Sina
Gerçek erdem ve mutluluğun, bilimin aydınlattığı dinde olduğunu savunan ibn-i Sina’ya göre insan, ancak eğitimle gerçekleşir, ibn-i Sina’ya göre insan, nefsini bilimlerle süslemeye ve düzeltmeye çalışmalıdır. Bilimden başka her şeyi bırakmalıdır. Bilimde insan için gerekli her şey vardır, insanın ruhu kandil, bilimse onun aydınlığıdır. Tanrısal hikmet de kandildeki yağ gibidir. Bu yağ yanar ve ışık saçarsa insana canlı denilir. Yanmazsa insan karanlıkta kalır ve ölür.
Ahlak felsefesi konusunu detaylı ve açıklayıcı bir şekilde en ince ayrıtısına kadar anlatmışsınız. Elinize emeğinize sağlık. Teşekkür ederim.
Bu konunun hem özetine hep detayına hem de videolu anlatımına ulaşabilidiğim nadir sitelerden biri.
Mükemmel bir site emeği geçen herkesden Allah razı olsun :)
Teşekkürler bu güzel bilgiler için. Ellerinize sağlık.